Durup dururken değil, insanlar birçok nedenle birbirine benzer. Ama çocuklar bu benzerlikleri en çıplak haliyle gösteren birer aynadırlar ve sadece kendilerini değil ailelerini de yansıtırlar.
Bir toplumun çocuklarına bakıp o toplumun yetişkinleri hakkında fikir edinmek o kadar da güç değildir. Bir çocuk ailesinden öğrendiklerini saklamayacak kadar dürüsttür ve ileride kendince yanlış bulacaklarını törpülemeye başlayamayacak kadar küçük. Kimse ailesini seçemiyor. İyi ki de seçemiyor çünkü hayatımıza sadece iyi anlaşabileceğimiz insanları almak hiç de gerçekçi bir durum olmazdı. Yaşarken katlanmak zorunda kalacağımız insanlar olabileceğinden birlikle yaşamayı aileyle öğrenmek iyi bir başlangıç sayılabilir.
Görebilmek için etrafımızdaki çocuklara, içimizdeki çocuğa ama mutlaka bir çocuğa, dönüp bir bakalım.
Kıbrıs’ta birçok ülkeye kıyasla çocukların eğitimine büyük önem veriliyor aslında. Hatta haddini epeyce aşan bir önemle. Özel kreşlerde başlayan ana dilinden önce İngilizce öğrenmeye çalışan çocukların serüveni koleje girmeye çalışırken kaçırılan oyunlarla devam ediyor. Özele ilgimiz büyük. Özel okullardaki hiç de özel olmayan eğitimi eşsiz buluyor Devlet Koleji’ndeki çocuklara da özel dersler veriyoruz. “Özel” bir kolej olan Yakın Doğu Koleji’ne gitmiş biri olarak samimiyetle söyleyebilirim ki verilen eğitimde olağanüstü bir durum yok. Tıpkı diğer okullardaki gibi öğretilen uydurma bir tarih, bazı okullara nispeten iyi derecede matematik ve fen bilimleri, hiç esamesi bile okunmayan edebiyat ve son olarak da teyet geçilen felsefe ve sosyoloji. Durup bir düşününce, biz eğitime önem veriyoruz da eğitim ne bunu biliyor muyuz?
Diğer yandan ailelerinin kanatları altında hiç uçamayan çocuklar büyütüyoruz. Yaş, büyür. Boy, büyür. Yani büyümek kaçınılmazdır biraz da. Ama uçabilmek emek isteyen bir süreçtir. Her gün bir çocuğun elinden tutup onu yolun karşısına geçireceğimize, ona nasıl o yolu tek başına geçebileceğini öğretelim. O kadar çok sarılıp sarmalanıyoruz ki ailelerimiz tarafından, ne sorumluluk alıyor ne de etrafımızda neler olup bittiğiyle ilgileniyoruz.
İki yıl kadar önce bir gün tren beklerken bir anneyle beş ya da altı yaşlarında çocuğu, benimle treni beklemeye başladılar. Çocuğun sırtında bir çanta. Tren birkaç dakika gecikince annesi çocuğa, “Sence neden gecikmiş olabilir?” diye sordu. Çocuğa eşyalarını taşıması için çanta sorumluluğu verilmiş ve beklemedik bir durum karşısında fikri sorulmuştu. Yani çocuğa düşünmesi için bir fırsat verilmişti. Çocuklarının hep “rahat” olmasını isteyen ve bunun için yerli yersiz ödünler veren ailelerimiz yerimize geçerek ancak yere çakılacağımız yüksekliği büyütürler. Çünkü bu şartlarda çakılmak da kaçınılmazdır. Öğütler değerlidir ama, aslolan deneyimdir. Deneyim de yaşamaktan gelir. Yalpalamak, düşmek, o kadar da berbat şeyler değildir. Sevdiklerimizin düşmemesi için uğraşacağımıza düştüklerinde yanlarında olabilmek için gayret edelim. Tüm bağlarımızı bir gözden geçirelim. En çok bağlı mıyız? Bağımlı mı?
Feray Yalçuk
Baraka Aktivisti