Dün bir cinayet işlendi. Aynı cinayet daha önce de işlenmişti. Ve daha önce… ve daha önce… Defalarca aynı cinayet işlendi. Burada işlendi. Bir gün bir inşaatta, bir gün elektrik direğinde, bir gün bir inşaatta daha… Ve yarın kim bilir nerede işlenecek ayını cinayet. Ama dün bir cinayet işlendi. Cinayet mekanı bir taş ocağı. Bir işçi hayatını kaybetti. Adı Birol Doğan. Kullandığı iş aracının altında kalarak can verdi. Ada’ya önceki gün geldi. Ekmek parası kazanacaktı. Belki de çalışmaya başladığı ilk dakikalardı.
Adı unutulacak. Aynen diğer cinayet kurbanlarının adı unutulduğu gibi. Hayatı zaten yoktu. Hikayesi bir kaç magazinsel gazetecinin ilgisini çekecek belki. Belki o bile değil. Ama cinayet var. Biri öldü. Dün olduğu gibi, yarın da bu cinayet işlenecek. Failleri belli. Katil belli. Katillere kol kanat gerenler belli.
Kara para, aklanmış para, kaçak para, sahte para diyoruz ya… Yok yok, bunların hiçbiri değil…
Kana bulanmış bir sermaye…
O kadar…
Cinayet var…
Failleri belli…
Kol kanat gerenler belli…
Mahkemeler işlemiyor…
Bakanlar kurulu toplarından sermaye için yasalar ve uygulamalar çıkaran kodomanlar umursamıyor…
Kanlı bir sermeye var, kana bulanmış sermayeyi avuçlayanlar var, kana bulanmış sermayeye kol kanat gerenler var… Hepinizin üzerine kan sıçrıyor. En başta da Birol Doğan’ın kanı. Ve diğer sizin deyiminizle iş kazalarında, ama iş cinayetlerinde öldürülenlerin kanı…
Kan bulaşıyor para ile kirlenen ellerinize…
Ama ellerinizi çoktan deldi geçti sermayenin kokusu; kanının dokusu…
Vicdanlarınıza indi oradan, vicdan şimdi sizde kandan ve dolar kokusundan başka bir şey değil…
*
Değil midir ki bu ülkede en erken unuttuğumuz, hatta üzerinde durmadığımız konuların başında geliyor iş cinayetleri.
Ne hükümetler…
Ne yetkililer…
Ne de medya
Ne de polis bu ölümlerin peşine düşmez, gündem etmez, üzerine gitmez…
Habere dikkat etmişsinizdir, ölümün meydana geldiği taşocağı şirketini ismi dahi haberde geçmemektedir.
Şimdi çıkıp açıklanması lazım…
Çıkıp hesap sorulması lazım…
Hani seçim dönemi ağızlardan düşülmüyordu ya ‘hesap sormak…’
Hadi bakalım…
Öyle bir siyasi irade var mı?
Sadece siyasi irade de değil… Aynı zamanda vicdani ve ahlaki bir meseleden de bahsediyoruz burada. Ama olayı da bir vicdan ve ahlak meselesine indirgemeden…
Çünkü bu cinayetler aynı zamanda politik cinayetlerdir de…
Bir iş yerinde iş güvenliğinin olmaması, düşük ücretlerle sigortasız işçi çalıştırılması, bunun da üzerine devletin asli görevi olan denetim ve kontrol yapılmaması daha fazla kar ve sermaye birikiminin hızlandırılması için değil midir?
Hesap mı soracaksınız?
Hadi sorun?
*
Ama soramıyorsunuz ya?
Çünkü sisteme, sermaye düzenine göbekten bağlısınız.
Karşınıza alamıyorsunuz katilleri…
Çünkü katli sermayedir…
Karşınıza alamıyorsunuz sermayeyi…
Çünkü siz orada sermayenin bekçiliğinden başka bir şey yapmıyorsunuz…
*
Hadi biri söylesin…
Kim verecek bunun hesabını…
Kim soracak bunu hesabını…
Ölen bir işçiydi… Hem de göçmen bir işçi…
Yani, ezilenin de ezileni…
Hafızasızlığa oynayacaksınız değil mi?
Susacaksınız, sineceksiniz…
Sonra bir cinayet daha olacak…
Katili belli…
Cinayet ortakları belli…
Ve siz yine susacaksınız…
Siz sustukça ölüm üzerimize üzerimize gelecek…
Siz sustukça cinayetlere ortak olacaksınız…
Saltanatınız kan saltanatı olacak, ölümlerle taçlanan…
Siz en temel hak olan yaşama hakkını gasp ededurun;
Yaşam hakkını savunanlar yollara vura vura kan imparatorluğunu da yıkacak;
sizin kağıttan basiretsizliğinizi de yırtacak…
Hasan Yıkıcı
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.