Kıbrıs’ta yüz yıllardır yaşanan sorunun çözümüne yönelik yoğun bir dönemden geçmekteyiz. Diplomasi treni hız limitlerini aşarak ilerliyor gün be gün. İki halkın liderlerinin ve uluslararası aktörlerin kağıt üstünde karar kılacakları Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının ortaklığında, düşlerimizin tam karşılığını bulamayacağı gün gibi ortada.
Özlediğimiz, uğruna mücadele ettiğimiz; soğuk belgelerde hayat bulan yapay bir çözüm değil, doğallığında büyüyecek; sevginin, hoşgörünün, sahiplenmişliğin, dayanışmanın ve gerektiğinde ortak savaşım motivasyonunun donatacağı bir barış bizimkisi. Başka bir düş bizimkisi, başka bir erek. Adada yaşayan tüm halkların; özgün koşullar ekseninde yaratıp, yeşertip ve büyütecekleri bir barış..
“Zaten adada barış var. Ne gerek var ki çözüme?” ifadelerini bol bol duymaktayız sürecin tırmanmasıyla birlikte. Gerek mevcut çarpık düzenden nemalanan, gerekse çıkarlarını bu çarpık düzenin devamına dayandıran çevrelerin, bu mealde pompaladıkları bu gerici söylem; halkın bazı kesimleri tarafından sahiplenilmektedir üzücü olarak.
Ancak (nemalanan) bu kesimlerin barışla ilgili pratiğine, deyim yerindeyse kendi çöplüklerinde, kısaca bir dokunmak neye hizmet ettiklerini ortaya çıkaracaktır.
Seçim zamanları oylarını sömürdüğünüz ancak geri kalan tüm zamanlarda ötekileştirdiğiniz, hor gördüğünüz göçmenlerle barışık mısınız ki de Kıbrıslı Elenle barışasınız? Kaçınız sevebiliyor, dost olarak benimseyip varlıklarını içselleştirebiliyor bu insanların? Ben söyleyim; eğer bir çıkarınız yoksa hiç biriniz. Göçmenlerle de “çatışmasızsınız”. “Barışık” değilsiniz.
Barış yaşamakta mıdır “cennet ada” olması gerekirken, küresel egemenlerin çıkarları uğruna acı, kan, gözyaşı ve kin adası konumuna itilen Kıbrısımız’da?
Namluların gölgesi, tehtidi altında çatışma olmaması mıdır barış? Yoksa tam olarak bunun adı çatışmasızlık hali midir?
Caydırıcı hiç bir unsur olmadan; bireysel ve toplumsal sevginin, kabullenmişliğin ve karşılıklı saygının filizleneceği bir barış bizimkisi.
Kağıt üzerinde mutabık kalınanlardan dolayı taştan bir binaya toplanılıp, bir takım ortak kararlar almak bağlamına da indirgenemez barış.
Bizimkisi; birlikte mücadele nüvesi taşıyan, zorunluluktan değil gönüllülük esasından almalıdır kaynağını.
Sırasında mahallede omuz omuza verip mücadele etmektir haraca dadanan üç beş haramiye..
Sırasında dertleri paylaşabilmek, oturup iki kadeh tokuşturabilmektir…
Aynı sevince ortak olabilmek, ortak acıları birmişçesine yaşayabilmektir..
Ortak örgütlerde buluşup; haksızlığa ve sömürüye karşı birlikte kavga etmektir..
Bizim hayalimizdeki; adadaki hakların, birbirlerinin yaşamlarının en ince noktasına dokunarak yaşayabilmeleridir.
Egemenlerin (uluslararası finans şirketlerinin, sermaye gruplarının) kendi çıkarları uğruna yaratacakları “çatışmasızlığın” tesisi değil, halkların sahici barışıdır bizimkisi..
Ve günü geldiğinde; emekçi halkların, acı ve sömürü üreten sisteme karşı yek vücut olup zaferi paylaşacağı bir barıştır bizimkisi.
Yusuf Özgü Sertel
Bağımsızlık Yolu