Yazının başlığını okuyan sizlerin aklı biraz karışmış olabilir. Aklınızdan cadılar bayramı ve bet ofisler nasıl birbirleriyle ilişkili olabilirler diye geçirmiş olabilirsiniz. Haklısınız. Birbirlerinden oldukça farklı iki konu ve ilişkilendirmek oldukça zor. Ama ben bu yazıda zor olanı deneyeceğim.
Kıbrıslı Türk halkının kronikleşmiş sorunları bilinen ve çokça da dillendirilen gerçekler. Sosyal-ekonomik bağımlılık (bağımlı bırakma daha doğru bir tanım), çağdışı kalmış yasalar, denetimsizlik bunlardan yalnızca birkaç tanesi. Ancak bu genel sorunların günlük hayata yansımaları konusunda henüz genel kabul görmüş bir yaklaşım yok. Oysa şemsiye sorunlar diyebileceğimiz bu sorunlar birçok ilişkili sorunun üstünü örtebiliyor. Örneğin tekrar gündeme oturan Kıbrıs sorunu konusundaki müzakereler, ve müzakereler kapsamında konuşulan başlıklardan biri olan mülkiyet birey ve toplum olarak yaşadığımız güne dair sorunları gölgeleyebiliyor. Bu sorunlar gazete köşelerinde yerlerini alsalar da okunup geçilebiliyor. İşte benim sorun olarak tanımladığım ve gazetelerde zaman zaman yer alan iki konu: Cadılar bayramı ve bet ofisler.
Öncelikle bu yazıyı ortaya çıkaran motivasyonun ahlakçı bir bakış açısı olmadığını belirtmeliyim. Yani cadılar bayramı pagan/hristiyan geleneğidir o yüzden çoğunluğu müslüman olan bir toplumda kutlanmamalıdır ya da kumar oynamak haramdır cümleleri üzerinden bir tartışma açmak değil niyetim. Tabii ki olaylara bu noktadan da bakılabilir ama bunu ilahiyatçı bilim insanlarına bırakıyorum. Benim motivasyonum bir gelişim psikoloğu olarak çocuğun psikolojik/sosyal gelişimi bağlamında bu iki olayı değerlendirmek.
Anglosakson toplumlardaki cadılar bayramında çocukların rolü genellikle kostümler giyip ev ev dolaşarak şeker ya da harçlık toplamaktır. Oysa bize transfer olan cadılar bayramı bu özelliğinden tamamen koparılmış ve salt kostüm/makyaj yarışmasına indirgenmiştir. Daha doğrusu çocukların giydikleri kostümler ve yaptıkları makyajlar üzerinden yarıştırılmasına. Eminim bu hafta sosyal medyada çocukların kostümlü/makyajlı hallerini gösteren bir yığın fotoğraf göreceğiz. Çoğu ebeveyn için bu çok masum görünse de aslında cadılar bayramı kutlamaları tam anlamıyla bir tüketim çılgınlığına dönüşmüş durumdadır. Ve ebeveynler, öğretmenler yani yetişkinler kendileri farkında olmasa dahi çocuklara fiziksel/maddi özelliklerin psikolojik/sosyal özelliklerden daha önemli olabileceği mesajını vermektedirler. İşte bu noktada cadılar bayramında kostüm giyen, makyaj yapan çocuklarla, bet ofislerde kupon dolduran çocukların durumu kesişmektedir. Çünkü her iki durumda da maddi olanın (birinde fiziksel görünüş diğerinde para) diğer herşeyden daha değerli olduğu düşüncesi yatmaktadır.
Maddi/fiziksel olanın daha değerli olduğuna dair bu yönelim toplumumuza özgü değildir. Ancak bu yönelimin dünya üzerinde yaşayan en mutsuz insan topluluğunu ortaya çıkardığı da yüksek sesle tartışılmaktadır. Çünkü maddi/fiziksel olan geçicidir, çabuk tüketilir, anlık hoşnutluk verir. Tüketilen ve anlık hoşluk veren şeylerin yaşamdaki oranı arttıkça genel bir mutsuzluğun ortaya çıkması ve bu mutsuzluğa çare olarak yine anlık maddi/fiziksel tatminlere sarılmak kendi içinde bir kısır döngü yaratabilmektedir. Oysa ebeveynlerin birincil görevi çocukların psikolojik/sosyal yönlerini zenginleştirmek olmalıdır. Bu noktada onlara verdiğimiz açık/örtük mesajlar çok önemli ve kritiktir. Eğer toplum ve ebeveynler, yaşadıkları ev, sürdükleri araba, sahip oldukları para, kullandıkları cep telefonu üzerinden sınıflanıyorsa çocuklara verilen mesaj açık ve nettir. Bu noktada bet ofis önünde kupon dolduran çocuklara rastlamak şok edici değil tam tersine beklendiktir. Ve şok olan ebeveynler bu çocukların anne babalarını kınarken kendi yaşamlarında çocuklarına verdikleri mesajları iyice bir elekten geçirmelidir. Çünkü maddi/fiziksel olanı değerli kılan mesajların bir çocuğu çok masum cadılar bayramı kostümünden bet ofis önüne sürükleyebileceği gözden kaçırılmamalıdır.
Tabii ki toplumun örgütlü yapısı olan devlet de bu noktada (en azından bet ofisler konusunda) sorumluluk altındadır. Çocuklar söz konusu olduğunda bet ofislerin kumarhanelerden daha tehlikeli olabileceği devlet tarafından bilinmelidir. Çünkü bu ofisler çoğunlukla okullara yürüyüş mesafesindedir. Kısa vadede bu ofislere yönelik denetim sıklaştırılmalı,uzun vadede ise tüm ofisler şehir dışına çıkarılmalı ve ardından yasaklanmalıdır. İdeal olan ise insanların bet ofislere ihtiyaç duymadığı, kostümlerin/makyajların çocuk masumiyetine uygun hazırlandığı bir dünyadır. O dünyaya ulaşmak mümkündür. Ve bu yolda ilk adım bugünden başlayarak yaşamlarımızdaki maddi yönelimlerin ağırlığını azaltmaktır. Çocuklarımızın daha güneşli daha güzel günler görebilmesi için.
Fatih Bayraktar