Yatırımcılar ve yönetim uzmanları, gittikçe büyüyen küresel gelir eşitsizliğinin demokrasi ve dünyanın dört bir yanındaki ekonomiler için kökten bir risk haline geldiğini, bunun da, daha fazla sayıda insanın, hükümetlerin zenginler lehine olan uygulamalarının, kendilerini çok az seçenekle karşı karşıya bıraktığını hissetmelerinden kaynaklandığını söylediler.
Oxford Üniversitesi’ne bağlı Blavatnik Siyaset Okulu Dekanı Ngaire Woods şöyle diyor : “Bu çok tehlikeli. Eğer insanlar, bu sistemde başarılı olabileceklerine dair heveslerini kaybederlerse, isteklerini sistemin dışında, sistemi yıkacak yollarla arayacaklar.”
Oxford’da düzenlenen Sosyal Girişimcilik Üzerine Skoll Dünya Forumu’nda konuşan uzmanlar, bu hayalkırıklığı dolu hüsranın, ABD başkanlık yarışından tutun da yardım paralarının çoğunun yoksullara ulaşmak yerine bir avuç zengin-ülke danışmanlarının ellerine konmasına, her konuda kendini gösterdiğini söylediler.
Toplumsal dönüşümü harekete geçirmeyi amaçlayan Sivil Girişimler örgütünün şimdiki başkanı ve eski bir risk sermayesi yatırımcısı olan Nick Hanauer, ABD’de, örneğin “trickle down”* adı verilen ve ekonomik büyümeyi canlandırmak ve istihdam yaratmak amacıyla, zenginlerin ödediği vergilerin azaltılmasını destekleyen ekonomi politikaları sonucunda, son 30 yılda, her yıl ortalama 2 trilyon dolarlık bir servetin toplumun % 99’undan en zengin % 1’ine geçtiğini dile getirdi.
Hanauer, eğer bu trend böyle devam ederse, 2030 yılıyla birlikte, en zengin %1’lik Amerikalı kesimin ülke gelirinin %37 ila %40 arası bir oranını elde edeceğini; toplumun yüzde 50’sinin ise sadece %6’sına sahip olacağını söyledi : “Bu artık bir kapitalist piyasa ekonomisi değil. Bu feodalist bir sistem ve bu beni… korkutuyor.” [Çevirenin notu : Aslında kapitalist sistem tam da bu. Kapitalist sistem sürdükçe gelir eşitsizliği artmaya mahkumdur.]
Bir finansal hizmet şirketi olan Credit Suisse’nin 2015 raporuna göre, küresel açıdan baktığımızda, dünyadaki tüm servetin yarısı, dünya nüfusunun sadece %1’lik bir kesimi tarafından tutuluyor.
ABD’de bulunan Ford Enstitüsü başkanı Darren Walker’a göre, kısmen vergi politikaları ve kısmen de ABD’de gittikçe güçlenen şirket lobicilerinin hızlandırdığı bu büyüyen eşitsizlik trendi, siyasi sistemlerin artık çoğunluk için sonuç verici olmadığına yönelik inancı artırıyor.
Walker’a göre pek çok insan, “demokrasilerin siyasi aygıtlarının yozlaştığına” inanıyor ve sonuç da “demokrasinin, kendi hayatlarına herhangi bir değer veya anlam getirebileceğine dair toplumun çok büyük kesimlerini sarmalayan inançsızlık”tır.
PARA BAVULLARI
Walker ayrıca bunun, söz konusu denizaşırı yozlaşma karşıtı kuralları, yardım işi de dahil olmak üzere, uygulamaya geçirmek olduğunda, tuhaf bir konuma yerleştirdiğini söyledi.
Walker ABD’li yardım grupları “Afrikalılara, bu yardım paralarının ABD Meclisi’nin uygun gördüğü biçimde dağıtılacağına dair gerçekten güvenebilir miyiz” diye sorduklarını söylüyor. “İnsanlar diyor ki, ‘Yazık size, demek Afrika’da bir şeyler yapacağınızda para bavulu getirmeniz lazım’”
“Ancak aynı durum bizde, ABD’de de var – ancak para bavulu getirmenize gerek kalmıyor. Çek getiriyorsunuz. Ve aynı etkiyi gösteriyor. Yetkililerin bağış toplayıcılarına veriyorsunuz ve diyorsunuz ki, ‘Bu arada, benim için bunu yapmanıza ihtiyacım var.’”
“Durum farklı değil, sadece yasal olmasının dışında” diye ekliyor Walker : “Bu eşitsizlikte bizim kabahatimizin de olduğunu görmemiz gerek.”
Uzmanlara göre yardım kuruluşları ve sosyal girişimciler –hem kamusal fayda hem de kâr için uğraşan işletmeler- de sorunun bir parçası haline geliyor çünkü yoksul ülkelerdeki insanları yoksulluktan kurtarmak için harcadıkları büyük miktarlarda paralar, günün sonunda dolaşıp zengin-ülke danışmanlarının cebine giriyor.
Woods, hayalkırıklığına uğraşmış Endonezyalı bir kuruluşun temsilcisinin, hüsranla “Bağışçılar topladığımız paranın hesabını vermemiz konusunu büyük sorun ediyorlar; ama topladığımız her 1 doların %80’i, Washington’da kalıyor” dediğini aktarıyor.
Skoll Forum’daki delegelerin aktardığına göre, USAİD dahil olmak üzere pek çok kuruluş, şimdi yoksullara ulaşan oranı geliştirmeye çalışıyorlar. Ancak yardım alan ülkelerin kendi sistemlerini kurmalarına ve kendi problemlerini kendilerinin halletmelerine yönelik gelişme çok yavaş ilerliyor.
KAPASİTE İNŞASI
Walker, “kapasite inşa edici hibeleri” vermenin amacının, “Afrika’ya geri dönmeye gerek kalmayacağının güvencesini vermek olduğunu söyledi. Orda zengin, güçlü bir sivil toplum var. İşte vizyon bu, ve biz bundan çok uzağız.”
Somali Yarımadası ve Somali’deki yerel bir bağış kuruluşu olan Adeso’nun yönetici direktörü olan Degan Ali, Birleşmiş Milletler kuruluşları yerine yoksul ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarına yatırım yapmanın değişimi getirebilecek yöntemlerden biri olduğunu söylüyor.
Panelistler, büyüyen eşitsizliği tersine çevirmenin, büyük oranda hükümet politikalarını revize etmekten ve kuralları daha adil hale getirmekten geçtiğini; bu değişimlerin de çoğu zaman kamuoyu baskısı ile ilerlediğini söylediler.
Panelistler ve izleyiciler, alınacak önlemlerin, kamu görevlilerinin her seçimle değişmemesinin sağlamaktan tutun da, özel okulları ortadan kaldırıp fonlamayı kamu okullarını geliştirmek için kullanmaya kadar pek çok şeyi içermesi gerektiğini söylediler.
Woods, Yeni Zelanda’da aldığı üniversite eğitiminin vergilerle fonlandığını belirtip şöyle dedi : “Bugün bu fırsatın sağlanması üzerinde hepimiz uzlaşıyor olsak da, bu fırsat çok çok az insana sunuluyor. Bunun neden böyle olduğu hakkında düşünmemiz lazım.”
*Trickle down : Gelir eşitliğini sağlama gailesi gütmeden, ekonomiyi büyütmeye odaklanmak, ama pastanın büyümesiyle birlikte, toplumun her kesiminde en nihayetinde genel bir refah artışı olacağına inanmak.
Çeviren : Celal Özkızan
Orijinal Kaynak : http://www.reuters.com/article/us-democracy-wealth-inequality-idUSKCN0XC1Q2