Günlerden bir gün Louise Michel adında bir kadın çıktı yoluma. Kendisiyle tam olarak, komün tarihi okuduğum bir esnada karşılaştık. Hem adanmış komünar bir kadın olması, hem de dönemine göre oldukça ileri sayılan feminist bir farkındalığa sahip oluşu, ona hayranlıkla karışık tarihi bir merak duymama neden oldu. Onu daha yakından tanımak için araştırdığımda ‘Kızıl Bakire’ olarak Paris Komünü’nün simgesi haline gelmiş bir kadın figürüyle karşı karşıya olduğumu anladım. Peki, kadınların politik arenada boy gösteremediği bir zamanda nasıl olmuştu da bir kadın böylesi önemli bir direnişin simgesi haline gelmişti?
1800’lerin ikinci yarısında öğretmenlik yapan Louise’nin Paris’e taşınması, deyim yerindeyse kendini olayların içinde bulmasına neden oluyor. Burada bir yandan kız okulunda öğretmenlik yaparken, bir yandan da işçi gazetesi Le Cri du Peuple (Halkın çığlığı) için yazmaya başlıyor. Eli silah tutan bir komünar olacağının sinyallerini ise kentte kurulan pazarlarda nişancılık çalışarak aslında önceden veriyor.
1871 Ocak’ında hükümete karşı yapılan ve ulusal muhafız üniforması giyerek katıldığı protestoda ise, ilk silahlı eylemini gerçekleştirmiş oluyor.
Komünün kurulmasına evrilecek 18 Mart ayaklanmasında da Louise Michel, yine mantosunun içerisinde gizlediği silahıyla yer alıyor.
Ayaklanmalara silahlı katılmasını neden vurguladığımı da hemen burada belirtmeliyim.
Ayaklanmalar sırasında başta, erkekler silahlı çatışmalara girerken kadınların yaralıları tedavi etmesi gibi kadınlar için öngörülen görevleri yapması bekleniyordu. Halbuki, komün tarihine yakından baktığımız zaman toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak hasta bakımı yapan komünar kadınların, ölen erkeklerin silahlarını kuşanarak çatışmalara bizzat giriştiklerini görüyoruz.
Nitekim, komün gazetelerinde yer alan ilk çarpışma anlatılarında Louise Michel şu sözlerle anlatılacaktı:
“Kadın yurttaş Louise Michel, kralcıların top ateşi altında yaralıyı yerden kaldırdı ve o sırada, arkasını dönüp ateş etti.”
Kadın taburlarını örgütleyerek başkanlık ettiği Kadın Teyakkuz Komitesi yanında Kadın Hakları Derneği ve Savaşın Kurbanları Topluluğu’nun kurucuları arasında yer aldı.
Eylemliliğinden de anlaşılacağı üzere Louise için kadın olmak, edilgenliği ya da barışçıllığı zorunlu olarak içermiyordu.
“İnsanların neden bir cinsiyetin zekasını sakatlamaya çalıştıklarını hiçbir zaman anlamadım”
Louise, var gücüyle toplumsal devrim için mücadele ederken kadınların toplumsal konumunu değiştirmek için de Komün içerisinde bilfiil çalışacaktı.
Kadınların politik olarak bilinçlenmesi için komün sırasında eğitimler veren Louise, kadınların erkeklerle aynı eğitimi alabilmesini savunurken “Sanki dünyada fazlasıyla zeka varmış gibi, insanların neden bir cinsiyetin zekasını sakatlamaya çalıştıklarını hiçbir zaman anlamadım.” diyecekti.
Kadınların ‘Artık yeter!’ dediği gün…
Komün içerisinde kadınlara tali rol biçilmesiyle ilgili erkek yoldaşlarını eleştirirken kadın yoldaşlarını daha fazla cesaretlendirmekten geri durmuyordu. Öncü birliklere hitaben yayınladığı bildiride kadınlara şöyle seslenecekti:
“Öncü birliklerin tüm cesur kadınlarını selamlıyorum. Kadınların ‘artık yeter!’ dediği gün eski dünyaya iyi bakın. Bu kadınlar gevşemeyecek. Kuvvet içlerinde barınıyor, daha yorgun düşmediler. Kadınlara iyi bakın. Özgürlük bayrağını sallayarak Avrupa’yı dolaşan Paule Mink’ten, kırların sonsuz dinginliğinde uyuyan Galya’nın en barışçıl kızlarına. Evet, şimdiye kadar olanlardan bıkmış kadınlar ayağa kalktıklarında onlara iyi bakın. O gün bu dünya sona erecek ve yenisi başlayacak!”
“Tüm varlığımla toplumsal devrime aitim ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum”
Komün yenilip komünarlar yargılandığında Louise şu suçlardan yargılanacak ve Yeni Kaledonya’ya sürgün edilecekti:
“-18 Mart’ta General Lecomte ve Clement Thomas’ın tutuklanmalarında rol almak. “Onları salmayın” diye kışkırtıcılık yapmak ve öldürülmeleri eylemine katılmak.
-19 Mart’ta Belleville ve Villette mahallelerinin silahlandırılmasının sorumluluğunu üstlenmek. Bu eylemler sırasında Ulusal Muhafız üniformasını giymek.
-Komün’ün ilan edilmesinden sonra “Kadın İşçilerin Çalışarak Ahlaklı Yaşaması Komitesi” sekreteri olarak “Kadınlar Birliği Merkez Komitesi” kurmak.
-Komün’ü Versailles güçlerine karşı savunmak için, kadınlardan oluşan ve komünarlara sağlık hizmeti veren ambulansçı birimleri; barikatlarda dövüşecek savaşçı birlikleri; yangınlar çıkarmak üzere kundakçı bölükleri örgütlemek.”
– 18 Mayıs’ta alınan şu kararlara katılmak: mahkemelerin kapatılması; rahiplerin tutuklanması; Blanqui’nin serbest bırakılması için 24 saatte bir rehinenin kurşuna dizilmesi.”
Bu iddialar karşısında avukat tutup savunma yapmak istemeyen Louise’nin cezası kesilmeden sarf ettiği son sözleri şöyle olacaktı:
“Kendimi savunmak ve birilerinin beni savunmasını istemiyorum. Tüm varlığımla toplumsal devrime aitim ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Yaptıklarımı bilerek ve isteyerek yaptım.”
“Oradan çıkamayacaksın”
Sürgün edildiği yerde vahşi yerliler yaşadığından oradan sağ kurtulamayacağı söylenmişti Louise Michel’e. Ancak o kısa sürede yerlilerin dilini öğrenerek onlarla anlaşmaya hatta sonrasında sürgünde geçirdiği yaklaşık on yılda yerli çocukların eğitimleriyle de ilgilenmeye başlayacaktı.
Kocasını öldürdüğü için mi sürgün edildiğini soran yerlilere Louise Paris’te olanları anlatınca, bir Fransız sömürgesi olan Yeni Kaledonya’nın yerlileri ona “Demek sen de bizim gibi mağlupsun.” diyecekti.
1880 Kasımında sürgünden Paris’e döndüğünde büyük bir ilgiyle karşılanacak ve bugünden bakıldığında duymaya hiç alışık olmadığımız şu sözleri sarf edecekti:
“İlginin kişiliğime değil, toplumsal devrime ve devrimin kadınlarına yönelmesini istiyorum.”
Ölümüne kadar mücadeleye devam etmiş ve tüm hayatını ezilenlerin özgürleşmesine adamış bu kadının bugün doğum günü. Size belki tuhaf gelecek ama Louise Michel’i tanıdığımdan beri doğduğum günü daha çok seviyorum. İyi ki dünyamızdan geçtin uzlaşmaz kadın!
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi