Kapalı Maraş denince herkesin aklına farklı şeyler gelir aslında. Farklı insanlar farklı zamanlarda kendilerince anlamlar yüklediler Maraş’a.
Maraş’tan göçen için;
Yıllarca doğup büyüdüğü yerden bir haber! hüzün, hasret demektir. Savaşın izlerini taşıyan büyük bir travma. Belki çocukluğu, belki gençliği, belki kaybettiği anası, babası, kardeşi…
Maraş’a göçen için;
Verilecek korkusuyla evine yıllarca bir çivi bile çakamadığı gerçeğidir. Sonra ömür tükettiği evin başka, gerçek sahiplerinin olduğunu hatırlamaktır.
Kiminin askerlik anıları, kiminin çocukluğu, kiminin gençliğidir.
Müzakereciler, garantörler, uluslar arası aktörler; kimine göre ‘namus’, kimine göre fırsat, kimine göre ekonomik pazar, kimine göre olası bir nefes borusu.
Kapıların açılmasıyla gördük, yaşadık; ne giden için, ne kalan için kolay değildir Maraş. Herkesin, aynı zamanda hiç kimsenindir. Herkesin Maraş’ı farklıdır bir bakıma.
Bütünlüklü çözümün bir parçası mı, yoksa güven arttırıcı önlem mi derken kapalı Maraş’ın alevler içinde yanmasına tanıklık ettik.
Bazıları, tam da görüşmeler ivme kazanmışken yanmasını anlamlı buldu. Öyle ya; kırk yıldır yanmayan Maraş’ın şimdi yanması tesadüf olamazdı.
Doğaldır, oralara yolu düşmeyenler bu yangını ilk sanabilirler. Ama çocukluğu kapalı Maraş’a tel boyu komşu olan Derinya’da geçenler iyi bilirler; Maraş ilk defa yanmıyor. Daha önce de irili ufaklı yangınlar çıkmıştı Maraş’ta. Ve her zaman kimin yaktığı tartışıldı, peşi sıra türlü komplo teorileri üretildi.
Bu yüzden ne yangına ne de komplo teorilerine hiç şaşırmadım. Hatta belli bir süre tepkisiz kaldım. Sanki benim için olağan bir şeydi. Birkaç arkadaş aradı, “Maraş yanıyor” dedi, “evet” dedim “öyleymiş” şaşırdılar. Yangına değil, tepkisizliğime…
Sonra, birbirimize “kim yaktı?”, “nasıl yaktı?”, “ne için yaktı?”, “kaç yangın uçağı, helikopter lazım yangını söndürmeye?”, ” Kıbrıslı Elenler yardım edecek mi, bizimkiler bu yardımı kabul edebilirler mi?..” gibi sorular soruyor, çeşitli cevaplar arıyoruz. Sanırım aklımıza gelmeyen tek soru: Maraş’ı kim söndürebilir?
Belki tesadüftür belki de değil, Maraş yandı. Kim yaktı, nasıl yaktı bilinmez. Bilinen tek gerçeklik bizim yangını söndüremediğimizdir.
Ülkenin hiçbir kurumunun, yöneticisinin müdahale edecek yetkisi yok, ne meclis ne cumhurbaşkanı kimden yardım isteyeceğine karar veremiyor. Halk yanı başındaki alevlere su dökemiyor.
Demek ki Maraş’la sınırlı değil, yangın yeridir bütün ülke…
Anlaşılmayacak bir şey yok, nasıl ki herkes için Maraş farklı, herkesin yangını da farklıdır. Herkesin yangını kendine, kimse kimseninkini söndüremez.
Değer verdiğimiz her şey; ‘emek’,‘umut’, ‘mücadele’, ‘müzakere’,‘barış’…
Hepsi yanıcıdır, yanmaya mahkumdur bu yangın yerinde!
Ancak öznesi olacağımız doğru cümleyi kurabilirsek bu yangına müdahale edebiliriz:
İçeceğimiz suya, kullanacağımız elektriğe, alacağımız maaşa, inanacağımız dine, konuşacağımız dile, göreceğimiz eğitime, kısacası; yaşayacağımız hayata biz karar verene kadar bu yangına su taşımış sayılmayız.
Maraş sönse bile bizim yangınımız devam eder…
Abdullah Özdoğan