Boykotçuya Sorular – Münür Rahvancıoğlu

 

Sandığa bir tavır olarak gitmeyen her kişinin tutumunun, siyasal veya politik bir protesto olarak yorumlanamayacağını düşünüyorum. Elbette hastalık, yurt dışında olma vb. sebeplerden sandığa gitmeyen yada gidemeyen insanlar dışındaki tüm sandığa gitmeme tavırları bir tür protestodur. Ancak açıktır ki; siyasal bir protesto yapanlar yanında, kişisel bir protesto tutumu takınanlar da var.

Kişisel olarak mevcut partilerden hiçbirisini kendine yakın görmediği için veya herhangi bir politik fikri olmadığından sandığa gitmeyenler, yani siyaset kurumundan tamamen ümidini kesmiş olanlar muhtemelen bu yazıyı da okumayacaklardır. Zaten sorularım da onlara yönelik değil. Onlara ulaşmanın başka yöntemleri var ve o yöntemleri başka mecralarda icra ediyoruz hali hazırda…

Benim sorularım, sandığa gitmemeyi politik bir amaçla yapan, bunu siyasal bir kimlik olarak tanımlayan ve katılım oranlarının düşük olmasından doğacak beklentiler oluşturan boykotçularadır. Böyle bir boykot tavrı açıktır ki siyasal bir tutumdur.

Böyle bir boykot tutumu içerisinde olanları kabaca şöyle sınıflandıracağım:

1- Partisine küsmüş ancak başka bir partiye de oy vermeye eli gitmeyen; bunu açık açık ifade eden veya daha “yüce” kılıflara büründürerek gizleyenler; ki bu kişiler sandığa gitmeyerek partilerine ders vermeyi hedeflemekte, partilerini “doğru yola” çekmeyi ummaktadırlar.

2- TC’nin bu coğrafyada gerçek egemen olduğundan hareketle, katılım oranını düşürerek TC’yi protesto etmeyi hedefleyenler.

3- Partisinin barajı geçmeyeceği düşüncesiyle seçime girmemesi üzerine , uzanamadığı ciğere “pis” diyenler; ki bunu açık açık ifade edemedikleri için daha çok diğer argümanlara yaslanmaktadırlar.

4- Nüfus yapısının değiştiği ve TC’li seçmenlerle beraber oy kullanmanın uluslararası hukuğa aykırı olduğunu savunanlar. Bu kişiler katılım oranının düşük olması ile, uluslararası kamuoyunun “işgal”i algılayacağını ve dışardan gelecek yardım elinin kuvvetleneceğini ummaktadırlar.

5- Ülkedeki demokrasiyi yetersiz bulup, seçim sürecini demokrasiye yapılmış bir saygısızlık olarak değerlendirenler; ki bu kişiler katılım oranının düşmesi ile partilerin utandırılacağını düşünmekte, demokrasinin yeniden tesis edilmesi için böyle bir sarsıntı yaşanması gerektiğini savunmaktadırlar.

6- Parlamenter demokrasiyi gereksiz, oy kullanmayı her durumda yanlış bulanlar. Ve bu kaba sınıflandırmada sayamadığım ama sandığa gitmediği zaman ortaya çıkacak düşük katılımla ilgili olumlu yada olumsuz beklenti geliştirip sonuçla ilgilenenler…
1- Birinci kategorideki kişiler, acaba sandığa gitmedikleri zaman partilerinin gerçekten de bunu umursadığını mı düşünmektedir? Bunca yıldır sandığa gitmeyen onca partiliye rağmen, partilerin tutumunda herhangi bir değişiklik olmuş mudur? Sandığa gitmemek yerine, parti içinde mücadele etmek, bu olmuyorsa başka bir partide örgütlenmek daha sonuç alıcı olmaz mı? Ve son olarak, aslında ne parti içinde kırıcı olabilecek bir mücadeleye girişmek ne de başka bir partide örgütlenmek seçeneklerinin ortaya konmamasında esas motivasyon; vicdanen partinin tutumundan uzak kalmak ama kişisel ilişkiler ve partili dostların sosyalliğinin tadını çıkarmaya devam etmek gibi bir beklenti olabilir mi?

2- İkinci kategorideki kişiler, TC’nin bu coğrafyadaki seçimlere katılımı gerçekten önemsediğini mi sanıyor? TC’nin kimin hükümet olacağını ve muhalefet içerisinde yeterince işbirlikçinin varlığını önemsemesine rağmen, katılımın düşük olmasının TC’nin çıkarlarına zarar verdiğine dair bugüne kadar ortaya konmuş herhangi bir olgu var mı?

TC’yi, kendisinin önemsediği alanlarda (parlamento, hukuk vb) protesto ederek zor durumda bırakmak daha pratik değil mi? Eğer katılım oranlarının düşüklüğü bir protesto ise, aynı oranda bir parlamenter temsiliyet ve o temsiliyet aracılığı ile kktc’nin gerçek yüzünü teşhir ederek, TC’yi protesto etmek neden mümkün değil? Ayrıca TC’yi protesto etmek için neden sadece sandık seçilmektedir? Neden kktc kimliği alınıyor, neden ehliyet alınıyor, neden vergi veriliyor, neden günlük hayattaki her türlü kuruma biat ediliyor, bunların da boykot edilmesi gerekmez mi?

3- Üçüncü kategorideki kişiler gerçek motivasyonlarını ifade etmeyerek aslında hiçbir zaman barajı geçemeyecekleri bir “kendi kendini doğrulayan kehanet” durumu yarattıklarının farkında mıdırlar? Üstelik siyaset kurumuna güvensizliğe neden olan takiye ve yalanın parçası olmuyorlar mı? Kazanma ihtimali olan seçimlere giren, ama kazanma ihtimali olmayan seçimleri bir sürü caf caflı gerekçe ile boykot eden partiler aslında tutarsız davranmıyorlar mı?

4- Dördüncü kategorideki kişiler, uluslararası hukuğu uygulayacağını düşündükleri ülkelerdeki seçimlere katılım oranlarının ne kadar düşük olduğunu biliyorlar mı? Kendi ülkelerinde %40’lık katılım oranları ile seçilmiş siyasal iktidarların, kktc’deki düşük bir katılım oranını önemseyecekleri veya bu orandan hareketle herhangi bir şey yapacakları düşüncesi fazlasıyla tutarsız değil mi? Bir diğer tutarsızlık da, bir yandan nüfüs yapısının ciddi oranda değiştiğini söyleyerek diğer yandan da bunu protesto eden bir boykot yolu ile katılımı düşüreceğini sanmak olmuyor mu? Katılımı düşürmesi beklenen kişiler kimlerdir, boykot aracılığı ile varlıkları protesto edilen “çoğunluk nüfus” mu? Bu tür bir tutuma sahip bir çoğunluk gerçekten varsa, seçimlere ayrı bir siyasal odak olarak girip rejime köstek olması neden mümkün değil? Yoksa boykotçular birbirlerine ve kendilerine de mi güvenmiyorlar?

5- Beşinci kategorideki kişiler, anti-demokratik uygulamaları alışkanlık haline getirmiş siyasetçileri utandırmanın mümkün olduğuna gerçekten de inanıyorlar mı? Vicdansız siyasetçilerin vicdanlarının sızlatılabileceği, anti-demokratik yozlaşmış partilerin psif direniş yolu ile hizaya getirilebileceği gibi düşünceler tutarsız değil mi? Katılımın düşmesi ile demokrasinin eksik göründüğü düşüncesine sahip olması için, bir siyasal partinin demokrasi kaygısı olması gerekmez mi? Eğer siyasal partilerin bu tür bir kaygısı olduğuna inanılıyorsa, o zaman demokrasinin yetersiz olduğu sonucuna nasıl varılıyor? Yok eğer siyasal partilerden bu anlamda umut yoksa, katılım düşük olduğu zaman bu partiler neden bunu önemsesinler?

6- Oy kullanmak ve parlamenter demokrasi gereksizse, bir halkın kendi kendini yönetebilmesinin alternatif biçimlerini geliştirip uygulamak da gereksiz midir? Oy hakkı yüzyıllarca süren mücadelelerce elde edilmiş bir ilerlemeyken, en mükemmel yöntem olduğu iddia edilemese de, daha geri biçimler pahasına halkın bu hakkından feragat etmesi gerçekçi midir? Mülk sahibi olmayan insanların, kadınların ve işçilerin evrensel oy hakkını kazanmak için verdiği yüzlerce yıllık mücadeleleri bir kalemde silip atmak mümkün müdür? Boykot yolu ile katılımın düşmesi bizi daha ileri bir demokrasi biçimine nasıl taşıyacaktır?

Başta yaptığım uyarıyı tekrarlayayım, bu sorular sadece sandık boykotundan sonuçlar uman, siyasal bir tutum olarak boykotçu olanlara yöneliktir. Kişisel anlamda apolitik tutumu nedeniyle sandığa gitmemiş veya kendine uygun bir parti bulamadığı için seçime ilgi göstermemiş bireylere yönelik değildir.

Boykot konusundaki görüşlerimi yıllardan beridir yazmaktayım. Bunları takip etmeyenler için, boykotu ancak devrimsel bir dönüşümün eşiğinde alternatif iktidar odakları oluşturulduğu zaman halkın enerjisini sandıkta boğmak isteyen egemen taktiklere karşı uygulanacak bir yöntem olarak benimsediğimi belirteyim. Bunun dışında siyasal sandık boykotları, sadece egemenlerin istediği sonuçlara yol açan yani halkı yönetim erkinin uzağında tutarak muktedirlerin kafasını rahatlatan bir işlev görür.
Son bir sorum da sandığa gidilmemesi tutumunu eleştiren siyasal partilere yönelik olacak:

İdeolojileri reddedip hepiniz birbirinize benzer, bizzat kendiniz siyaseti bir olumsuzluk olarak görür ve halkın seçimler dışında da özne olması için hiçbir şey yapmazken; seçimlere katılımın yüksek olmasını nasıl bekleyebiliyorsunuz? Yoksa esas derdiniz size yakın olanları ikna edip sandığa taşımaktan mı ibarettir?

Münür Rahvancıoğlu

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri