Sosyal Psikoloji’nin en bilinen çalışmalarından birinde beyaz Anglo-Sakson Amerikalı çocuklara bir resim gösterilir. Resimde salıncaktan düşmüş beyaz bir çocuk, yanıbaşında ayakta duran Afro-Amerikalı bir başka çocuk yer almaktadır. Çocuklara “Bu resimde ne oldu?” diye sorulur. Verilen cevapların çoğu Afro-Amerikalı çocuğun beyaz çocuğu salıncaktan ittiği yönündedir. Oysa resimde onun ittiğine dair en ufak bir gösterge dahi yoktur. Açıktır ki beyaz çocukların karar verme süreçlerinde önyargılar devreye girmiştir. İşin ilginci aynı çocuklara ırkçılıkla ilgili açık sorular sorulduğunda, bu çocuklar sıklıkla ırkçılığın kötülüğünden bahsetmektedir.
Bu çalışmayı anımsamama neden olan olay yakın bir geçmişte meydana geldi. Olay kısaca şöyle; 2013’te kaybettiğimiz öğretmen, gazeteci, şair ve yazar Bener Hakkı Hakeri’nin Arabahmet’e dikilen büstünün levhası bir şekilde kaybolur. Bunu farkeden aydınlarımızdan! biri durumu sosyal medyada paylaşır ve levhayı söken ya da sökenlere uzunca noktalar sıralar. Bu paylaşımın hemen ardından bilgilendirici bir mesaj gelir ve levhanın yere düştüğü, hatta bazı turistlerin levhayı yerine koymaya çalıştıkları belirtilir. Bu bilgilendirmeye rağmen paylaşımın altında yapılan yorumlardan bazıları şu şekildedir: “Maganda bir topluma doğru”, “Bölgenin sakinleri pek insansı değil”, “Nereye gidiyoruz böyle?”, “Eğitim düzeyi düşük insanlar bölgesi Arabahmet”, “Sebep yeridir”, “Belli ki yanlış mekan seçimi yapılmış” vs vs. Bu yorumları yapanlar kendilerini kalbur üstü olarak tanımlayan insanlardı. Onlara göre Arabahmet bölgesinin sakinleri (ki çoğunluğunu göçmen işçiler ve aileleri oluşturur) eğitimsiz, görgüsüz ve hatta yarı insandılar. Böyle bir şeyi olsa olsa onlar yaparlardı. Yetmezdi ama… Memleketteki tüm hırsızlıklar, tüm cinayetler, tüm tecavüzler de bunların başının altından çıkmaktaydı. Yine yetmezdi… Yaptıklarının, yazdıklarının, söylediklerinin ırkçılık olduğunu söyleyenlere “Siz nerelisiniz?” diye sormadan da edemezlerdi.
Sorsanız bu beyefendilere, hanımefendilere dünyanın en hümanist halkı Kıbrıslı Türklerdi. Kimseciklerle kavga etmez, kimseciklere küfretmez, kimsecikleri gücendirmezdi bu püri pak halk. Tarihinin hiçbir döneminde başka bir insanı öldürmemiş, kadınlara tecavüz etmemişti. 1974 sonrası bozulmuştu lakin. Bozulmasının nedeni hiç de yaratılan nisbi refah düzeni değildi. Püri paklığını lekeleyenlerdi suçlu. O yüzden değişen konjonktüre göre kimi zaman garasakal, kimi zaman gaco (roman dilinde yabancılar için kullanılır), kimi zaman da fica (denizin öte yanından geldikleri için büyük ihtimalle) denmişti lekeleyenlere. Suriçleri onlara kalmıştı ya, uzaklara en uzaklara gidip yerleşilmeliydi. Kıbrıslı Türklerin mahalleleri, okulları, eğlence mekanları hep ayrı olmalıydı. Öyle ya toplum daha fazla bozulmamalıydı.
Yüzleşmek diyoruz ya hep… Gizli saklı ırkçılıklarımızla da yüzleşelim. Günlük hayatımıza, dilimize, düşüncelerimize yerleşmiş ötekileştirici, dışlayıcı, aşağılayıcı her ne varsa çıkaralım su yüzüne. Çünkü yüzleşmediğimiz sürece bir büyük insan kitlesine hiç dokunmadan, onların hayatlarını teğet geçerek kendi steril hayatlarımızı yaşamaya devam edeceğiz. Ama bileceğiz ki gerçek devrim onlarsız hiçbir zaman olmayacak, olamayacak.
Fatih Bayraktar
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.