Bundan bir yıl önce hayatlarımız değişti. Corona virüsün varlığını öğrendiğimizden beri içimizde hep bir şüphe ve korku ile yaşamaya alışalı koca bir yıl geçti.
Bir yılda çok şey değişir; ağaçlar yeşerir, meyve verir ve yeniden solar. Çocuklar büyür, bebekler yürümeye konuşmaya başlar. Kayıplar veririz bazen bir yılda, birden fazla belki de. Yeni bir işe başlarız, işimizden ayrılmak zorunda kalırız belki de. Yeni bir eve taşınabiliriz hatta, arabamızı değişebiliriz.
Tüm bunlar herhangi bir yılda yaşanabilir. Ancak geçtiğimiz yıl herhangi bir yıl değildi. Kısaca özetlemek gerekirse bu yılı, Dünya Wuhan’da ortaya çıkan ve sonra hızla başka ülkelere yayılıp herbirini farklı boyutlarda etkileyen Corona virüs ile tanıştı. Kıbrıs’a gelmesi sadece birkaç ayı bulan virüs, adanın Kuzey yarısını ilk başlarda çok fazla etkilemese de, bir iki pozitif vaka bile insanların hemen işin ciddiyetini anlayıp kendi kendini korumaya almasına yetti. Sonrasında da gecikmiş olsa da gelen evlere kapanma kararı, bugüne kadar yaşanmamış, ilk günlerinde herkesin hoşuna gitse de günler geçtikçe çeşitli sorunları beraberinde getiren alışması zorlaşan bir süreç oldu. Yani geçtiğimiz yılda da bebekler yürüdü ama parka gidemedi, konuştu ama aile büyükleri bunu telefonda duyabildi. Yeni bir işe başlamak çok zordu, çünkü varolan işler bile durmuş, işyerleri kepenk indirmiş, çalışanlar işlerinden çıkarılmış ya da yatırımları belirsiz bir süreliğine durdurulmuştu. Yeni bir eve taşınmak imkansızlaşmış, içinde oturulan evin kirası dahi ödenememişti. En acısı da geçtiğimiz yılda da kayıplar verdik ama şuan sayısı sekiz olan kayıplarımız en acısı, çünkü biz onları koruyamadığımız için kaybettik.
Peki kim koruyacak bizi? Kendi aile büyüklerimizi, hastanede yatan hastalarımızı, sağlık çalışanlarımızı, okula gönderdiğimiz çocuklarımızı, işe gitmek zorunda olan bizi kim koruyacak? Geçtiğimiz Mart’ta alınan kapanma kararı sonucu salgın yayılma hızı azalıp da sıfır vakaya varmış olmanın rahatlığı ile şimdi yine ‘kapanalım’ istiyoruz. Hükümet bu kararı alsın ve birbirimiz ile görüşmemiz yasak olsun ki bulaş hızını kaybetip son bulsun. Haklıyız da, çünkü ilk başlarda virüse yakalanan kişilerin adını bile duymamışken, şimdi yanıbaşımızdaki insanlar teker teker karantinaya alınıyor, kayıp verme hızımız arttı. Evlerimize kapanalım ki, bir ümit belki tekrardan sıfır vaka hedefimize ulaşabiliriz.
Ancak kendimize bir soralım mı, biz o ilk günlerdeki gibi kendimizi ve etrafımızdakileri koruyor muyuz? Tamam işe gitmek zorundayız, hatta yine kapanma kararı çıkarsa da bu kez tekrar geçim sıkıntısı yaşayacağız. Peki o zaman neden maske takmaya alıştıramadık kendimizi? Sosyal mesafeye uymak bir yana dursun, niye hala arkadaş ve aile ziyaretlerimizi bir süreliğine durdurmuyoruz yine? Yeni yıl alışverişi için marketlerdeki ve mağazalardaki uzun kuyruklarından geri durmamız için illa ki birinin bize bunu yapmak yasaklandı demesi mi gerekiyordu? Pandemi hastanesinin göstermelik açıldığını, devlet hastanelerinin yaşanan yoğunluğu kaldıramadığını, karantinaya alınan temaslılar ile hafif hasta pozitif vakaların konaklayacağı otel ve yurtların dolup dolup taştığını, ev izolasyonunda olan insanların gerektiği gibi denetlenmediğini, aşının güvenilir olup olmadığını, gelirse önce kime yapılacağını her gün birbirimize ağız dolusu öfkele ile söylüyoruz da bir kulağımızdan girip ötekinden çıkıyor mu?
Virüsün merkezi olarak gösterilen Wuhan’da insanlar normal yaşamına döndü, yeni yılı partilerle karşıladı ama biz kutlayamadık diye yorumlar döndü sosyal medyalarda. Normal yaşama döndüler çünkü 76 günlük bir sokağa çıkma yasağı süreci yaşadılar. Market alışverişleri için her aileden sadece bir kişiye izin verildi.
Ülkeye girişlerde yapılan test sonucu negatif çıkan yolcuları dahi bir süreliğine karantinaya aldılar. Ne olursa olsun riske atamayız diyerek yüksek öğrenimi çevrimiçi sistemde hiç sorunsuz ilerletebildiler, alt sınıflarda eğitime ara verdiler.
Pandemi hastaneleri hemen inşa edilip kısa sürede çalışır hale getirildi. Stadyum ve sergi merkezi gibi yerler hafif durumdaki hastalar için izole merkezi haline getirildi.
Bizde de yapılamaz mı? Yapılabilir, yapılmak zorunda. Hükümet diyorlarsa kendilerine, bunları yapmaya mecburlar. Biz de, maske-mesafe-hijyen diye uyarı yapan doktorlarımızı duyup, üstümüze düşen görevi yerine getirdikten sonra, bizi korumak zorunda olan yetkililere görevlerini hatırlatmalıyız. Çünkü yağmur yağdığında ıslanmamak için önce kendi şemsiyemizi açarız, sonra da en yakın binaya sığınırız. Ama ülkeyi sel basmaması için gereken önlemi alıp denetimi sağlaması gereken ülke yöneticileridir.
Pınar Piro
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti