Geçtiğimiz pazar günü annem “gelin kahve içelim” diye mesaj attı. Gittik. Annemle aynı mahallede oturuyoruz. Annem bir yandan çiçeklerini sularken diğer yandan hellim yapıyordu ve aynı zamanda da, canımız babutsa çekti diye, bize babutsa da ayıklıyordu. Ben de bu arada kahveleri yaptım.
Kahveci fincanında. Şikayet ederdi çiçeklerin kökü argasdi dolmuş diye. Hellime bakmaya gitti, noro suyundan biraz da kapıda rüşvet istermiş gibi bekleyen kedilere koydu. Sonra sordu “şekerli sıcak nor ister misiniz” diye. Size hiç anneniz bu soruyu sordu mu? Eğer sorduysa çok şanslısınız.
Neyse biz sıcak şekerli ve gülsulu norumuzu yedik. Bu arada amcalarım geldi babaannemle birlikte. Biraz bencilce olacak biliyorum ama eğer zihin engelli bir amcanız varsa çok şanslısınız; hele de iki tane amcanız varsa iki kat şanslısınız. Amcalarım bizi ayrı seviyor. Hiçbir çıkarları olmadan hiçbir şey beklemeden seviyorlar etraftaki insanları, hayvanları, çiçekleri ağaçları hatta yataklarını, televizyonlarını, defterlerini, kalemlerini…
Uzun zaman yanlarına uğrayamaz olursunuz ama, çünkü bize bunu yaptırır duruma geldi var olan düzen. Hayatta kalma kaygımızdan sevdiğimiz insanlara vakit ayıramaz olduk.
Biz her pazar birbirimizi görür sohbet ederiz. Eğer bir pazar müsait değilsem ve görüşemezsek, bir sonraki pazar ilk cümleleri “iyi ki gördük yüzünü” olur. Sitemin, tribin naifliğine bakar mısınız?
Amcalarımın bu aralar en büyük derdi sıcaklar; bir de dünya kupasında Hırvatistan’ın şampiyon olamayışı, hala atlatamadılar… Biraz özlem giderdikten sonra annem sıcak hellimlerden getirdi, biraz da onların tadına baktık. Yok yok, baya baya kuru kuru sıcak hellim yedik epey bir. Öğlen kahvesinden ve yenilecek her şeyi yedikten sonra eve geri döndüğümüzde bizim evdeki argasdilerin de büyüdüğünü fark ettik, onları biraz yolduktan sonra yan komşumuz Burhan dayı ile ayaküstü sohbet ettik. Verigo üzümün faydalarında bahsetti bize biraz. Ağaçlarımızı suladık . Annemin verdiği yolluk sıcak şekerli noru komşumuzun oğluna da ikram ettik (artık çok sıcak değildi) ve bizde gül suyu yok diye diğer komşudan rica ettik – biraz sıcak nor karşılığında gül suyunu aldık.
Diğer komşumuz da geçenlerde köpeğimiz hasta olduğunda da onu hiç tereddüt etmeden veterinere yetiştirmişti. Bu aralar herkes gibi biz de diyette olduğumuzdan yaptığımız şekeri az olan limonatadan arkadaki zeytin ağaçlarını sulayan Emine Abla’ya da ikram ettik; o da bize istediğimiz kadar zeytin toplayabileceğimizi söyledi.
Köpeğimi gezdirmeye çıkardığımda daha aşağıda arkadaşıyla hasret gidersin diye beklerken “gel Günay biraz yardım et bana da ekşileri toplayamıyorum’’ diyen Şenay Abla’ya yardıma gittim. Topladığımız ekşilerin yarısını da tüm “hayır” demelerime rağmen bana verdi bir köpekle evden çıkıp bir köpek ve bir lenger da ekşi ile geri döndüm oturdum ve düşündüm: bir mahallede olmasını isteyeceğimiz her şey vardı bu mahallede.
Herkesin bahçesinde onlarca ağaç ,çiçek, kedi, köpek, sabah “günaydın” akşam “iyi geceler” diyen güleryüzlü insanlar, başınız sıkıştığında çalabileceğiniz kapı, canınız sıkıldığında kahveye çağırabileceğiniz komşularınız… Mahalleyi mahalle yapan komşuluk ilişkileridir. Son zamanlarda elimizden almak istedikleri şey tam olarak mahallelerimizdir. İnsanlar komşularını tanımasın, apartmanlarda otursunlar, eğer müstakilde oturulacaksa da sadece zenginler oturabilsin.
Değil komşuluk ilişkileri, etrafta argasdisini yolacak toprak bırakmayacaklar. Bölgemiz olan, narenciye şehri olan Omorfo’nun köylerine de girmeye çalışıyor bu gözü dönmüş kâr hırsı: Yurt yapacaklar, denize yakın köylere otel yapacaklar. Her adımda portakal ve ekşi ağacına denk gelen bizler her adımda bir öğrenci yurduna denk gelir olduk. Biz bu düzeni sevmedik ve sevmeyeceğiz; biz komşularımızla sohbet etmek, toprakla vakit geçirmek, dalından ekşi toplamak, sıcak noru herkesle paylaşmak istiyoruz.
Günay Seheroğlu
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Örgütü Sorumlusu