Ne kadarı doğrudur ne kadarı uydurmadır bilmem, Can Yücel hakkında bir hikaye anlatılır…
Can Yücel, bir yazısında Demirel’e “göt” der. Kendisine dava açılır, konu mahkemeye taşınır. Hakim sorar neden böyle dediniz diye. Can Yücel’in cevabı şöyledir: “Bizde göte göt derler hakim bey, sizde göte ne derler?”
***
Geçen hafta, gece kulubünde çalışan seks işçisi bir kadın ölü bulundu. Neden ve nasıl öldüğü muamma gibi görünse de aslında değil. O kadın,öldürüldü.
Kendisini pazarlayan patronları ve kendisini alan kadın eti kiralayıcısı adamlar tarafından öldürüldü. Pasaportuna el koyan, onun “garson”luk yaptığını iddia eden, onunla sadece cinsel yolla bulaşan hastalığı var mı diye ilgilenen devlet tarafından öldürüldü. Etrafında onlarca gece kulubü ve seks kölesi kadın varken hiçbir şey yokmuş gibi yaşayan ve olanları umursamayan bizler tarafından öldürüldü…
Baraka Kültür Merkezi olarak tek işimiz kadın hakları değil, gece kulüpleri hiç değil… Tiyatrosundan, ekoloji mücadelesine, beste yapmaktan sendikal eylemlere destek vermeye kadar pek çok alanda kültürel bir mücadele vermeye çalışıyoruz. Buna rağmen bu ölüme sessiz kalamadık. İşledikleri cinayeti, bu ölümden sorumlu olanların yüzüne vurmak gerekiyordu…
Aldık pankartımızı düştük yola. Biz düştük düşmesine ama yola bizden önce koyulanlar, gerçeklerin söylenmesine tahammülü olmayanlar, aldığı emirlerle bizi tutuklama aracıyla karşılayanalar vardı yolumuzun üzerinde…
Ve polis teşkilatımızda 2012 yılının trendi olan pankart alma olayı yaşandı yine. Polis, bir bez parçasını çekip alarak devletini korudu, kamu düzenini ve toplum güvenliğini sağladı. Ne de olsa Anayasa’da yer alan ifade özgürlüğü ya da eylem yapma hakkı polisin koruması gereken haklar arasında değildi. Onun görevi, yüce devletin kutsal maneviyatını korumaktı. O maneviyat ki, iki metre bezin üzerine potin boyasıyla yazılan bir kaç kelimeden yıkılıverecekti…
Polisin derdi şöyle dursun, bizim derdimiz bir insanın satılmasının, köle çalıştırmanın, kadın etinin pazarlanmasının suç olduğunu anlatmaktı. Aksini düşünen yoktur herhalde…
İçişleri Bakanlığı’nın, vergi topladığı ve kaydını tuttuğu gece kulüplerinde çalıştırılan seks işçilerine “konsomatris” deyip, bu ülkede 400’den fazla kadının satılmasının üstünü örttüğünü söyleyecektik. Yanlış mı ki?
Sağlık Bakanlığı’nın, bu et pazarına “kamu” sağlığı yönünden bakıp, sadece cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgilendiğini, sürekli temasta oldukları kadınların fiziksel veya psikolojik sağlıklarıyla ilgilenmediğini, darp veya rıza dışı alıkonulma durumu olup olmadığıyla ilgili hiçbir mekanizma çalıştırmadığını paylaşacaktık kamu oyuyla. Yalan mı bu?
Meclis’in, mevcut yasalardaki yetersiz maddelerin yerine, kadın tacirlerini cezalandırıp seks işçilerinin haklarını düzenleyecek ve seks köleliğini engelleyecek yasalar yapmayarak bu suçlara ortak olduğunu belirtecektik. Yoksa Meclis yasa çıkardı da biz mi bilmiyoruz?
Polis’in, gece kulüplerindeki taciz, tecavüz, şiddet, zorla alıkoyma ve köle olarak çalıştırma gibi suçları araştırmayarak; kadınların gönderildikleri yerde yeniden pazarlanabileceklerine bakmaksızın sınır dışı ederek insan haklarını ihlal ettiğini anlatacaktık. Zaten bilmeyen mi var bunu?
Tüm kurumlarıyla, bütün bunları yapan devletin, kadın satışından rant elde ettiğini ve bu mesleğin adının Türkçe’de pezevenklik olduğunu yazmıştık pankartımıza… Ve pezevenk bir devlet istemediğimizi… İsterim diyen var mı ki?
Küfür etmeyi sevmem. Hatta pezevenk kelimesinin küfür olmadığını, toplumda pek onaylanmayan, şık duyulmayan bir mesleğin adı olduğunu ve bu mesleğin başka bir adı olmadığı için bu kelimeyi söylemek zorunda olduğumuzu da iddia edebilirim. Ama son tahlilde Can Yücel’in dediğine gelir iş; bizde göte göt derler, sizde?
Bu yazı 2 Ocak 2013’te, Afrika Gazetesi’nde yayınlanmıştır