İnsan, siyasi süreçlerin kendini göstere göstere geldiği halde nasıl yanlış okunduğunu gördüğü zaman hayretler içinde kalıyor.
CTP-BG Omorfo milletvekili Mehmet Çağlar geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiği röportaj da AKP’ye methiyeler düzdü.
Çağlar; “AKP’nin şu an yakaladığı oy oranı ve seçmen sayısının en yüksek noktaya geldiğini ifade ederek, AKP’nin Kıbrıs’ta çözümü destekler pozisyonda olduğunu söyleyerek iktidara tek başına gelmesinin bu konuda olumlu bir hava yaratacağını” belirtti.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı ile başlayan süreç, Kıbrıslı Türk halkının Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi yapıya ve bölünmüşlüğe karşı kitlesel bir eylemliliğe girdiği yıllar ile hemen hemen çakışmıştı.
30 yıla yakın bir süre adeta hapsedilmiş, siyasi iradesi gaspedilmiş, kültürü asimilasyon politikaları ile ablukaya alınmış bir Kıbrıslı Türk halkının AKP’nin Kıbrıs politikasına dair yarattığı illüzyona kapılması doğaldı.
Çünkü AKP, o güne değin yaratılan resmi politikaların dışında bir politik hat ortaya koyacak görünümü yaratıyordu.
Kıbrıs politikasında, Kürt sorununda, Avrupa Birliği sürecinde, askerin Türkiye halkları üzerindeki etkisinde vb.
Kısacası AKP ile birlikte yepyeni bir Türkiye algısı yaratılıyordu akıllarda.
Böylece barış ateşleri, kapıların açılması, kitlesel mitingler ile büyük bir atılım yapan Kıbrıslı Türk halkının isyanı, başta CTP öncülüğünde çeşitli çevrelerce “Kıbrıs’ta barışı desteklerse bizim için tamamdır” diyen anlayışa evriltildi.
Sadece Kıbrıslı Türkler değil, Türkiye politik zemininde de büyük kırılmalar yaşandı bu süreçte.
Milliyetçilik ve asker karşıtlığı diyerek AKP yandaşlığına geçen “solcular”, AKP’ye karşı çıkmak mantığı ile faşizme varacak kadar sağa kayanlar, AB hayranlığı ile AKP’nin yönetim kadrolarına giren sosyal demokratlar ve sol liberaller…
Çok az sayıda sol yapı AKP’nin yarattığı bu illüzyondan etkilenmeden ve sağa kaymadan sağlıklı bir şekilde durabildi.
Ancak Türkiye soluna dair bu kafa karışıklığı Gezi İsyanı ile bitti.
Artık tüm sol için AKP’nin ne olduğu belliydi.
AKP’yi demokrasinin ilerletilmesi için bir adım olarak görenlerin yanılgısı yerini, “kandırıldık” söylemlerine bıraktı.
Kıbrıs’ta ise AKP’ye karşı oluşan öfke 2007’den bu yana sürekli artan bir seyir izledi.
Her ne kadar işbirlikçi hükümetler seve seve yürürlüğe koysa da icraata geçirilen politikaların Ankara’da dayatıldığı halk için açıktı.
Sosyal Güven(siz)lik Yasası, Göç Yasası, Kuran kursları, külliyeler, sayısı okulları geçen camiler, özelleştirmeler, batırılan kamu kuruluşları, Kıbrıs’ın başucuna inşaatın başlanmış nükleer santral, görülmemiş polis şiddeti, üstüne “besleme” diye hakaretler…
Tabii, Türkiye’de 13 yıldır devam eden süreçleri de yakında izledi bu halk.
İşte tüm bu süreçler AKP’nin iç yüzünü Kıbrıslı Türk halkına gösterdi.
Ancak tüm bunlara rağmen birileri hala AKP’yi savunmaya ve bunu “barışa yarar sağlayacak” diye yapmaya devam ediyor.
Bu kesimlerin anlamadıkları şey şu; Kıbrıslı Türk halkı onurlu bir şekilde yaşamak, kendi kendini yönetebilmek, kültürüyle yaşamak istiyor!
AKP ise bunların tam tersini istiyor!
Muhafazakar ve gerici bir Kıbrıslı Türk halkı ve her şeyi özelleştirilmiş, sermayenin hükümranlığını kurduğu bir Kıbrıs istiyor.
Yarattığı barış illüzyonu ise emperyalizmin Kıbrıs, Türkiye ve Orta Doğu’daki konjonktürel değişiklikleri ile doğrudan alakalı.
Özellikle CTP-BG’nin barışçı diye yere göre sığdıramadığı AKP, yeri geldiğinde süreçlerin en faşist unsuru olabiliyor ve defalarca oldu da!
Navtex süreci ile Limasol açıklarına savaş gemilerini göndermesi, Erdoğan’ın 2011 senesinde Kıbrıs‘a geldiğinde yaşanan polis şiddeti, hayatın her alanına giren gerici kurumlar vb.
Faşizmin tek bir biçimi yoktur ve ezberci bir faşist algısı ile siyaset yapmak, siyasi örgütleri yeni biçimlerde yükselen faşizmin geldiğini görmekten mahrum bırakır.
Dolayısıyla Çağlar’ın röportajında belirttiği ve CTP-BG’nin yıllardır CHP ve MHP’yi göstererek AKP’yi olumlu bir seçenek gibi sunma çabası solun siyaset anlayışı ile bağdaşmaz.
Solun görevi, öncülük ederek bir halkı kendi öz gücü ve halklar arası dayanışmayla söz-yetki-karar süreçlerinde özne yapmaktır.
Kıbrıslı Türk devrimcileri de varını yoğunu bu mücadeleye harcamak zorundadır!
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu