Geçtiğimiz Çarşamba günü bir konferansa katılmak için Limasol`a giden Mehmet Ali Talat ve beraberindeki bir heyet Kıbrıslı Elen faşist örgütü ELAM`in saldırısına uğradı.
Polis tarafından alınması gereken güvenlik önlemi son derece yetersiz olunca faşistler çok da zorlanmadan konferansın olduğu binaya sloganlarla, sopalarla girdi ve hatta konferans salonuna meşale dahi attı.
Yapılan bu faşist saldırının ne amaçla yapıldığı malum.
Kıbrıs halklarının arasında yaratılan her gerilim iki halkın bir arada yaşaması çabalarına yönelik bir darbe vuruyor.
Açıkçası güneyde yaşanan bu faşist saldırıdan kuzeydeki faşistlerin rahatsız olduğunu hiç sanmıyorum.
Çünkü bu tarz saldırılar, iki halkın içinde bir zehir gibi varlığını yıllardır sürdüren faşistlerin geleneksel tezleri olan “Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halkları kardeş olamazlar” görüşüne karşılıklı olarak katkı yapıyor.
Kıbrıslı Türk halkı içinde egemenlerin yardımıyla da çöreklenen faşistler, emin olun bu olayın üstüne atlayıp işte “sizin barış istediğiniz bunlardır, bunlarla barış falan olmaz” demeye başladılar bile.
Kıbrıs`ın kuzeyinde Kıbrıslı Elenlere yönelik faşist bir saldırı yaşansa benzer tepkileri ELAM gibi Kıbrıslı Elen faşist çevrelerinden duyacağımızdan emin olabiliriz.
Bu hafta yaşanan bu saldırı bir gerçeği daha da görünür kıldı.
Her ne kadar Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen yetkililer(başkanlardan bakanlara kadar) ve ABD, AB, gibi diş faktörler yukarıdan ve yapay bir “barış” havası yaratsa da barışın imzalarla değil ancak ve ancak halklar arasında olabileceği açıkça ortada.
İki halkın içinde şövenist siyasetler güçleri ve biçimleri farklılık gösterse de maalesef bir tabana sahip.
Bu taban çok geniş olmayabilir, fakat bu tabanı “bir kaç fanatik” deyip görmezden gelmek faşizmin büyümesine zemin sağlamaktan başka bir sonuç vermez.
Güneydeki ELAM örneği bunun bariz göstergesidir.
Faşizm halklar arası farklılıkları bir çelişki gibi gösterip bunu üzerinden büyümeye çalışan bir fikirdir.
Oysa emekçi halkların sınıfsal olarak kardeş, çıkarlarının aynı olduğu ve farklılıklarının birer zenginlik olduğu bellidir.
Ancak, bu kardeşlik zemini politik bir savunuya mecburdur.
Yani Kıbrıs`ta bir barış, mevcut durumda da, olası bir anlaşma sonrası koşullarda da Kıbrıs halklarına bağlıdır.
İstenilen anlaşma ortaya konsun, egemenler istedikleri kadar “şöyle olacak” desin, “liderler” dilerlerse her gün bir metin imzalasınlar, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halkları sokakta barışmadığı sürece bir şey değişmeyecek.
İki halkın kardeşliği için mücadele etmeliyiz.
Bu mücadelede faşistlerin karşımızda olacağını bilerek faşistlere karşı mücadele etmeliyiz.
Geçmişin acı deneyimlerinden tecrübe edinerek sokakları iki halkın içinde çöreklenen faşistlere bırakmamalıyız.
İki halkın devrimcileri kendi haklarının içindeki faşistlerden başlayarak bu mücadeleyi büyütmeli.
Kıbrıslı Türkler faşist Turancı zihniyetin, Kıbrıslı Elenler ise Yunan milliyetçiliğinin karşısında bir set oluşturmalı ve bu setler büyüyerek birleşmeli.
Adanın kuzeyi ve güneyinde çeşitli zamanlarda yaşanan benzer saldırılar bu mücadelenin kaçınılmazlığını gösteriyor.
Ali Şahin
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.