Yarın 7 Haziran.
Türkiye halkları, başkanlık hayalleri ile cisimleşen diktatoryal bir rejimin kıyısında seçime gidiyor.
Sanırım Türkiye tarihinde böyle bir seçim hiç yaşanmamıştır.
Bağımsız bir makam olduğu iddia edilen Cumhurbaşkanlığı, propaganda süreci boyunca AKP’nin seçim ofisi gibi çalıştı desek abartmış olmayız.
O kadar ki; açılış törenleri ve cumhurbaşkanı seçimlerinin ardından halkla buluşup teşekkür etmek için mitingler düzenlediğini iddia eden Erdoğan, il il gezerek propaganda yarışında Davutoğlu’nu bile geride bırakmıştır.
Muhalefet partilerinin Yüksek Seçim Kuruluna defa defa yaptığı itirazlar da bir kar etmedi.
Bu durum mizah dergilerine bile kapak oldu.
31 Mayıs’a kadar süren Türkiye’ye dışı oy kullanma durumlarıyla ilgili ise türlü türlü iddialar söz konusu.
Kısacası, yarına “Allah kerim” bir vaziyette gidiliyor da denilebilir.
AKP dışındaki partilerin halktan sadece oy değil, verilen oya da sahip çıkması için çalışmasını istemesi bile mevcut durumun kritikliğini gösteriyor.
Tüm bu karanlık tabloya rağmen, seçimin halklar lehine yükselen umudu bariz bir şekilde HDP.
HDP’nin poziyonu o kadar önemli ki; mevcut tabloda AKP’nin tek başına hükümet kurup kuramayacağı, dolayısyıla Erdoğan’ın başkan olup olamayacağı HDP’nin barajın altında kalmasına ya da üstüne çıkmasına bağlı.
Türkiye solunun neredeyse hepsi HDP’ye yönelik oy verme çağrısında bulundu.
Bölük pörçük hali ile dikkat çeken solun bu hem fikirliği de bir ilk sanırım.
Ayrılık noktalarına rağmen neredeyse tüm solun, AKP’nin geriletilmesi, halkların kardeşliği ve Kürt halkının yasal zeminde siyaset yapabilmesi etrafında şekillenen bu kenetlenmesi yarın ve gelecek için umut verici.
Öte yandan, bugüne kadar koşulları gereği Türkiye politikasına Kürt Sorunu dışında bir gündem üzerinden dahil olamayan Kürt hereketi(ki bunda Türk solunun da payı vardır), HDP üzerinden bu açığı kısmen kapatmış durumda.
Gerek HDP’nin içinde yer alan sosyalist çevreler gerekse de seçim döneminde HDP’yi destekleyen sol kesimler, bu açığın kapatılmasında büyük rol oynuyor.
Fakat seçimler mücadele içerisinde önemli de olsa sadece bir moment ve mücadele esas olan tabiki süreklilik.
Bu anlamıyla HDP’nin %10 barajını aşması, seçimin ardından devam edecek olan sokak mücadelesi için çok önemli.
Tabi HDP’nin de şimdiki konumlanışından farklı, sağ bir siyasi yönelime girmemesi de çok önemli.
Kürt siyasi hareketi, özellikle AKP ile yaşanan müzakere süreci üzerinden yer yer gerici söylemlere girmişti.
Sonradan özeleştirisi verilen Selahattin Demirtaş’ın Gezi süreci söylemleri çok eleştirilmişti.
Bölgemizde yaşanan savaşlara, yükselen gericiliğe rağmen, başta Yunanistan olmak üzere eşitlik ve özgürlük mücadelesi için umut verici gelişmelerin sayısı da kazanılan mevzilerle artıyor.
Umudumuz, yarın bu mevzilere bir yenisinin de Türkiye’den eklenmesi.
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu