İtiraf edelim; ne dönemin TC Orman ve Su İşleri bakanı Veysel Eroğlu “Suyla bağlayacağız” dediğinde, ne borular boş alanlarda birikmeye başladığında ne de AKP kurmayları bir vilayetteymişçesine açılış yaptığında pek de inanmadık bu suyun gerçekten geliyor olduğuna.
Buna rağmen ilk eylemi de son eylemi de aynı insanlar yaptı. Süreç içinde meseleyi soğutmamak için kah Argasdi dergisinin dosya konusu olarak belirledi su meselesini, kah su hakkını konu alan film gösterimleri düzenleyip konuyu tartıştı, kah oluşuturulan platforma emek koydu, kah başbakandan ve bakanlarından bir damla onur istedi.
Yani henüz bitmemiş ve hatta yeni başlamış bir mücadelenin başından sonuna kadar aynı tutarlılıkta ve aynı kararlılıkla hareket etti Baraka aktivistleri.
Peki bu süreçte CTP ne yaptı?
Öncelikle meseleyi yok saydı. Baraka “İşiniz Boru” dedikçe, onlar bu söylemi hiç mi hiç üzerlerine alınmadı. Oysa Türkiye’de köyler boşaltıldı, barajlar dolduruldu, tesisler inşa edildi, halka ilişkiler uzmanları göz boyayıcı reklamlar çekip yayınladı. Kıbrıs’ın kuzeyinde yollar kazıldı, borular yerleştirildi. Onlarca insan güvenlik önlemi alınmadan alelacele açılan karanlık çukurlara düşme tehlikesi atlattı, elektrik hatları koparıldı, izinsiz kazılara müdahale etmek isteyen belediye yetkililerine aba altından sopa gösterildi. Türkiye’nin Devlet Su İşleri Lefkoşa’da ofis açtı. CTP içinse tüm bunlar yok hükmündeydi. Baraka konuyu gündeme getirdikçe yüzlerini çevirip memleketin başka önemli! işlerine baktılar.
Sonra ne oldu?
AKP şürekasının açılışı yapacağı belli olduğunda tüm borular CTP’li bakanların ve de PM üyelerinin zihinlerinde yerine oturdu. İşte o zaman anladık ki CTP çift kişilikli bir partiydi. Bakanlar ve başbakan işbirlikçilik yarışına girerken, aynı partinin meclisi direniş çağrıları yaptı. Ortaokul düzeyindeki bir çocuğun bile okuduğunda suyun özelleştirileceğini anlayabileceği metin birkaç göstermelik rütuşla – sanki parti meclisinin istediği olmuş gibi, sanki Kıbrıslı Türkler suyu yönetebilecekmiş gibi, sanki birikecek her damla su özel şirkete satılmamış gibi (yani halk tabiri caizse aptalmış gibi)- değiştirildi ve imzalandı. Direniş çağrısı yapan PM üyeleri ve de milletvekillerinin ağzından o günden beridir “Tısss” çıkmadı.
Ve iki gün önce 3 TDP’li milletvekilinin red oyuna ve sürecin en başından beridir direnen Baraka’nın “Bir Damla Onur” pankartına rağmen yeraltı ve yerüstü sularımızın tümü henüz bizim bilmediğimiz ama emin olun ki CTP’li yönetcilerin çok iyi bildikleri bir özel şirkete satıldı.
Bilinmelidir ki köşe bucak kaçıp meclise gelmeyen ve “Hayır” diyebilme onur ve cesaretini gösteremeyenler, açıkça “Evet” diyenler kadar sorumludurlar.
Bilinmelidir ki süreç içinde milletvekili dokunulmazlıklarıyla Facebook ve Twitter kahramanlıklarına soyunanlar, meclis alt komitelerinde usul! gereği suyumuzun satılmasına imza koymuşlardır.
Bilinmelidir ki bugün hükümetten çekilen CTP, su meselesinin başında sağırı, ortasında mağruru, sonrasında mağduru oynamıştır ve bu oyuna devam etmektedir.
Ve bilinmelidir ki CTP bundan sonra “Bir meclisim var partimden içeri” dediğinde direnen!!! PM’siyle değil, kah boş bırakarak direnmediği kah “Evet” diyerek işbirlikçiliğin alasını yaptığı kktc meclisiyle hatırlanacaktır.
Fatih Bayraktar