Emekçilerin, kadınların, çocukların katledildiği ülkemizde iktidar eliyle işlenen cinayetlerin sıradanlaştığı zamanlardan geçerken başlığa bakıp “Gene mi?” sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim. Başlıkta bahsi geçen cinayet 29 Kasım 2016 günü Dağyolu’nda işlenen cinayet, kktc’nin üç canımızı karanlık bir yolda katlettiği cinayet.
Elektrik tüketimini artırmak gibi tamamen kar odaklı bir amaç için ileri saat uygulamasını sonlandıran Türkiye’de ne oluyorsa bizde de o olmalıydı ve oldu da. 2016 yılında kktc’de de saatler ileri alınmadı. Bunun sonucunda sabah işe, okula gitmek için yollara düşen insanlarımız, gün doğumunun henüz gerçekleşmemesinden dolayı karanlıkta yolculuk etmek zorunda kalmıştı. Yani insanlar güvenliği her açıdan tartışılan, tehlikeli yollarda gitmeye mecburken artık Ankara işbirlikçiliği yüzünden bu yollarda karanlıkta da gitmeye mecbur bırakılmıştı. Devlete seyrüsefer, muayene adı altında verilen vergiler halka bol çukurlu, bariyersiz yollar olarak geri dönüyordu.
Bu yollardan biri olan Dağyolu’nda sabah karanlığında öğrencileri okula taşıyan bir servis ile inşaat şirketine ait kamyon yüz yüze çarpıştı ve üç insanımız hayatını kaybetti. Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ihmalkarlığı ve iş bilmezliğinin sonucunda gerçekleşen bu ‘kaza’ açık bir şekilde cinayet olarak nitelendirilebilir. Çarpık düzenin, sistemsizliğin sistem olduğu kktc üç insanı katletti.
Bu cinayetin ardından saatlerin ileri alınmaması nedeniyle karanlıkta güne başlamanın yarattığı öfke sokağa taşındı. İlk tepki hayatını kaybeden öğrencilerin sıra arkadaşlarından geldi. Yağmur altında, günlerce süren eylemlerde kendi başlarına organize olan öğrenciler karanlıkta okula gitmemek gibi yaşamsal ve haklı taleplerini sokağa taşıdılar. Bu eylem sinsilesine birçok sendika ve örgütün destek vermesiyle olay kitlesel bir eylem haline geldi. Bu süreçte bağımsız bir yönetim ve karar alma iradesini gösteremeyen kktc hükümeti istifaya çağrıldı. Halkın çıkarını gözetmeyen işbirlikçiliğe karşı yükselen öfke eylemlerde polis ile arbedeye yol açtı. Hükümetin olay karşısında sorumluluktan kaçması, eylemcilerle görüşmekten kaçınması neticesinde yükselen üzüntü, öfke ve isyan başbakanlığın gancellisini kırdı.
Bu olayın gerçekleşmesinin ardından iki yıla yakın bir süre geçtikten sonra değişen hükümet kırılan gancellinin hesabını sormaya karar verdi. Dörtlü koalisyon hükümeti kararlılığını yirmi dört eylemci hakkında 16 Ekim 2018 tarihinde dava doslayarak gösterdi. UBP-DP hükümeti döneminde işlenen cinayet sonrası kırılan gancellinin hesabını sormak için açılan davada dörtlü koalisyon hükümeti başbakanı Tufan Erhürman’ın mı şikayetçi olup olmadığı merak konusu olmaya devam ediyor. Bir diğer yandan da polis görevini yapmayarak söz konusu eylemcileri bulup davayı tebliğ etmiyordu. Fakat bizi bulamayan polisi Bağımsızlık Yolu ve Baraka üyeleri olarak bularak tebliğimizi aldık, bundan sonra sürecin nasıl ilerleyeceği bilinmez.
Bilinen ise o tarihten bu zamana trafikte yolların tehlike saçmaya devam ettiği, halen kazaların sayısının arttığı ülkemizde, yetkili mercilerin önlem almak yerine kapısının derdine düşmüş olması.
Hasan Çağın Tezbaşar
Baraka Aktivisti