“Kadının bedeni üzerinde yürtütüğünüz siyaset nedeniyle, geldiğimiz noktada kadınların ne giydiği, ne yediği, ne renk ruj sürdüğü, hamile kadınların sokakta dolaşıp dolaşamayacağı, kadınların kahkaha atmasının iffetsizlik olup olmadığı ve kadınla erkeğin birlikte horon tepip tepmemesi bile tartışılır noktaya geldi. Kızlı erkekli karma eğitim görmek bile tartışılır hale geldi. Bunların sorumlusu sizsiniz. Hani günde üç kadınımız öldürülüyor ya, hani kadına yönelik şiddette binde 400 artış var ya, işte o katilleri cesaretlendirenler, kadına nerede ne şekilde davranmasını dikte edenlerdir. Bakmayın öyle uzaklara sizlerden bahsediyorum. Sizlersiniz o katilleri cesaretlendiren.”
Geçtiğimiz hafta CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka, Meclis’te yaptığı konuşma esnasında söyledi bu sözleri… Gerçekleri yüzlerine vurduğu AKP’li milletvekilerinin homurdanması üzerine de “Şeytan diyor ki şu ayakkabıyı çıkar, fırlat. Bir ayakkabıma bakıyorum, bir size bakıyorum ama değmez diyorum” sözleriyle, erkek egemen parlamentoya ve kadını aşağılayan AKP zihniyetine öfkesini dile getirdi. Belki sınıfsal terbiyesi belki kadınların üzerindeki toplum içinde kontrollü davranma baskısı ya da her ikisi de ayakkabıyı çıkarıp fırlatmasının önüne geçti. Ancak AKP’nin kadın poltikalarının, daha doğrusu kadını yok etme politikalarının çıplak bir şekilde bir kez daha duyulmasına, görülmesine, düşünülmesine vesile oldu cesur tavrı. Partisinin politik hattını beğenip beğenmemekten, Nazlıaka’nın, şirketleri olan bir patron olmasından bağımsız olarak takdir edilesiydi yaptığı samimi konuşma. Kadın cinayetlerinden, tecavüzden, şiddetten, elbette ki kadını sürekli aşağılayarak üzerinde rahatlıkla tahakküm kurulabilecek bir yaratık olarak gösteren siyasetçilerdir sorumlu ve eşitlikten yana politikalar üretmeyen erkek devlet ve hükümettir. Bana sorarsanız binlerce kadının acısına karşılık, ayakkabıdan fazlasını hak ediyorlardı… Muhtemelen kürsüdeki, ezilenin acısını hisseden değil de ezilenin kendisi olsa, ayakkabılar uçuşacaktı havada… Tıpkı yıllar önce Iraklı bir gazetecinin, ülkesine bombalar yağdıran ABD Başkanına fırlattığı ayakkabı gibi… Ve er ya da geç meclislere, cinsiyet, ırk, millet, inanç ayrımcılığına karşı duruşun yanı sıra sınıf öfkesini de taşıyarak adaleti ve özgürlüğü doğuracak kadınlar gibi…
* * *
kktc meclisinde de toplumsal cinsiyet eşitliği konusu gündemdeydi geçtiğimiz hafta. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi adı altında bir daire kurulmasını ve bu dairenin çalışmalarını düzenleyen yasa tasarısı, komitede görüşülmeye başlandı. Komite çalışmalarına, katılımcı ve demokratik bir anlayışla partilerden, sendikalardan, alanda çalışma yapan derneklerden temsilciler çağrılarak görüşleri alındı. kktc’nin de taraf olduğu dolayısıyla uygulamakla yükümlü olduğu fakat pratikte hiç uygulanmayan uluslararası sözleşmelerin (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Kadınlara Yönelik Ev İçi Şiddetin Önlenmesi Avrupa Konseyi Sözleşmesi) günlük hayatta karşılık bulmasını hedefliyor yasa. Toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılıklara siyasal, ekonomik, kültürel ve sosyal çözümler üretmek amacını taşıyan bu tasarı, feministlerin, özgürlükçülerin, adalet arayışında olanların desteğini hak ediyor. Bununla birlikte bazı eksiklik ve hatta yanlışa varan bakış açıları da barındırıyor. Örneğin bugün kadınların haklarını en çok gerileten, günlük yaşamlarını daha da zorlaştıran neoliberal uygulamaların, özelleştirmelerin, piyasalaştırmaların karşısında durulması ve bu tür politikaların durdurulması yasanın amacında yer almıyor. Oysa kadınlara istediğiniz kadar kültürel, sosyal eşitlik sağlamaya çalışın, örgütlere hatta parlanemtoya kadın kotası koyun, toplumsal rolü gereği çocuğunun eğitimine veya yaşlı babasının sağlığına koşturacak ve oralarda yaşadığı sorunlar içereisinde enerjisini tüketecek olan kadını özgürleştiremezsiniz. Bu nedenle samimi bir cinsiyet eşitliği talebi, halkın haklarını ön plana almalı ve neoliberalizme karşı durmalıdır.
Bir diğer önemli konu ise Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Danışma Ve İzleme Konseyi ile Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurultayı’dır. Yasada oldukça yüzeysel olarak yer alan bu kurullar, devletin, toplumun ve örgütlerin işbirliği halinde çalışmasını gerektirecek bu alanda, katılımcılığın ve demokrasinin bir gereği olarak geliştirilmelidir. Yasa tasarısında, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarına ne ölçüde katkı koyabilecekleri ve kararlarının politikaları belirleme üzerindeki etkisi belirsiz bırakılan kurullar yaratılmıştır. Oysa toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama ve şiddeti önleme politikaların belirlenmesinde, uyguanmasında ve denetiminde, devlet ile örgütlerin birlikteliğiyle en geniş katılımlı yapılar oluşturulmalıdır. Bu yapıların kararlarının da tavsiye niteliğinden öte bağlayıcı olması şarttır. Aksi halde eğitim şuraları veya kültür-sanat kurultayları gibi toplanılıp zaman zaman oldukça faydalı ve halk yararına kararlar alınıp sonra da hükümetler tarafından uygulanmamasına benzer trajik bir tablo yeniden çizilecektir. Çünkü devletin ve toplumun yapısı erkekegemen kodlarla ve normlarla örülüdür, Hiçbir egemen de iktidarını bilerek ve isteyerek terk etmeyecek, polisiyle, mahkemesiyle, bakanlığıyla devleti değişim için zorlanmak gerekecektir. Kocası tarafından şiddete uğrayan ve polise şikayet eden bir kadına “dön evine de akşama yatakta barışırsınız” diyen ve aslında erkek devletin vücut bulmuş hali olan bir polisten, devletin değil kadınların ve kadın haklarını savunan örgütlerin sancısı vardır. Bu nedenle politikaları belirleyen konsey ve kurultaya örgütlerin aktif katılımı ve kararların bağlayıcılığı, yasanın amacına ulaşması için kaçınılmazdır.
Herkesin güvenceli çalışması, en çok da kadınların bu haktan yararlanması önemli ve gerekliyken, kurulacak daireye sözleşmeli personel istihdam edilmesi ve alınacak tüm personelin Göç Yasası denen eşitsiz yasaya tabi olması da eşitlik arayışındaki yasanın sorunlu yanlarındandır. Meslek edindirme, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin ücretsiz olacağının da yasada özel olarak vurgulanması gerekmektedir. Eğitim ve sağlığın hızla özelleştiği, devlet hastanelerinde bile parasız sağlık hakkının ortadan kaldırıldığı şu dönemde, parası olanın bu temel haklardan yararlanabileceği, parası olmayanın ise şiddete maruz kamaya devam edeceği bir düzende eşitlikten söz edilemez.
Tüm bunlara rağmen, örgütlerin de katkılarıyla şekillenip geliştirilecek olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi Yasası, feminist harekete ve kadınların yaşamına ileri bir adım attırma potansiyeli taşımaktadır ve parlamentonun erkek egemen yapısına takılmaması için mücadele edilmelidir.
“Bakmayın öyle uzaklara sizlerden bahsediyorum. Sizlersiniz o katilleri cesaretlendiren” laflarını ve topuklu ayakkabıları hak etmek istemeyen siyasetçiler, kadınların yasasına dikkatle yaklaşmalıdır.
Nazen Şansal
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.