Dün günlerden 12 Eylül’dü!
Türkiye’de 12 Eylül 1980 yılında gerçekleşen faşist askeri darbenin üzerinden tam 34 yıl geçti.
Her ne kadar kısaltmak kolay olmasa da kısaca bazı rakamlar vermek lazım.
12 Eylül darbesinin ardından Türkiye’de 650 bin kişi göz altına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 210 bin dava açıldı ve 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişi hakkında idam cezası verildi ve bu kişilerden 50 kişi asıldı, 300 kişi kuşkulu bir şekilde, 171 kişi işkencede, cezaevlerinde toplam 299 kişi öldü, 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işinden, 14 bin kişi yurttaşlıktan atıldı, gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 26 bin 677 dernek kapatıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi… liste böyle uzar gider.
Dediğim gibi ben kendimce bir kısaltma yaptım
12 Eylül darbesinin Türkiye’yi nasıl değiştirdiği ve bugün oluşan Türkiye’nin zeminini yarattığı herkesce malum.
Çünkü 12 Eylül bir andı, momentti ve bir zihniyetin doruk noktasıydı.
Fakat bu zihniyetin yarattığı düzen bu andan ibaret değildi.
Yani Türkiye’de 12 Eylül’ün etkilerini sadece darbenin başladığı 12 Eylül 1980 sabahı ile seçimlerin gerçekleştiği 1983 yılları ya da Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığını bıraktığı 1989 tarihleri arasına sıkıştırmak mümkün değildir.
Bugün “ileri demokratik” bir ülke haline gelen “Yeni Türkiye”, o hüzünlü Eylül günlerinin açtığı yoldan bugünlere gelmiştir.
Bugün 14 yaşında bir çocuk komaya sokulup 15’inde yaşamını yitiriyor ve dönemin başbakanı göğsünü gere gere “emri ben verdim” diyebiliyorsa, bunun 17 yaşında bir çocuğun yaşını büyütüp asan ve bununla ilgili “asmayalım da besleyelim mi?” diye vicdansızlaşan bir zihniyetle ilişkisiz olduğunu kimse söylemesin bana.
Bugün birilerinin ağzından çıkan cümleler, sadece zaman ve biçim olarak geçmiş olan o günlerde başka birilerinin ağzından çıkarak yazılmaya başlamış olan bir zulüm fermanının devamıdır.
12 Eylül günü doruğa çıkan bir zihniyet farklı biçimlerde bugün de sürüyor.
Kısmen daha ılımlı kısmen 12 Eylül”ü bile aratacak biçimlerde.
O gün traşlı apoletlilerin çizmesi altında, bugün ise badem bıyıklıların her gün işçilerin üstüne yıkılan avm inşaatlarının altında.
Ancak sürüyor.
Ve unutmayalım ki farklı biçimlerde de olsa Kıbrıslı Türkler de 12 Eylül’den nasibini almıştır.
12 Eylül’ün, Türkiye’nin kontrol ettiği bir toprak parçası olarak Kıbrıs’ın kuzeyini, dolayısıyla da Kıbrıslı Türkleri de etkilediği gayet açık
1980 sonbaharından beri Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan bir çok gelişme doğrudan 12 Eylül zihniyeti ile bağlantılıdır.
Tıpkı bugün yaşadıklarımızın Türkiye’deki AKP rejimi ile bağlantılı olduğu gibi.
İşte bu yüzden Türkiye halkları ve Kıbrıslı Türkler mücadelelerini mümkün mertebe ortaklaştırmalıdır.
Çünkü farklı konum ve problemleri olmasına rağmen ortak yanları herhangi iki halkın olduğundan çok daha fazladır.
Her ne kadar TC devleti yarattığı politikalarla bunu zorlaştırsa da, çok uzun bir süredir ortak problemlere sahip olan Kıbrıslı Türk ve Türkiye halkları padişahların yazdığı fermanların karşına beraber çıkabilmenin yollarını bulmalıdır.
Bunu beceremediğimiz sürece her 12 Eylül, yüreklerimize aynı sızıyı bırakarak çarpmaya devam edecek.
ALİ ŞAHİN
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.