Hayata renkleri öğrenerek başladım. Pembe renginin önlük ve emziklerden ibaret olmadığını pamuk şekerle tanıştıktan sonra kavrayacaktım. Henüz cinsiyetimin bilinmediği zamanlarda alınmış birkaç sarı tulum sayesinde bir şekilde sarı rengini de öğrendim. Mavi rengini kendi kendime keşfetmek zorunda kaldım, gökyüzü maviydi mesela, yatak odamın gökyüzü olmasını çok isterdim.
İlkokula başladığım yıllar, oğlan çocuğu ve kız çocuğu olmanın ne demek olduğunu ilk idrak ettiğim zamanlar herhalde. Evin süpürülmesinde neneme, sofranın kurulmasında anneme, odamın tertiplenmesinde yine anneme, çamaşırların asılmasında ise yine neneme yardım ediyordum. Temel mantık yardım etmekti ancak bahçe ve araba yıkama işlerinde neden yardım etme isteğim değer görmüyordu ya da abim o konularda benden gerçekten daha mı iyiydi? Sonraları öğreneceğim “toplumsal cinsiyet rolleri” kavramını henüz öğrenmeden sorgulama ve ona karşı kafa tutma sürecim böylece başlamış oldu.
Lise yılları cinsiyet rolleri kavramının artık pekişmiş olduğu ve eğitim müfredatımızın bunda oldukça katkısı olduğu yıllardı. Oğlan çocukları bir anda erkeğe dönüşüyor ve bu durumdan biyolojik bir süreç olmasına rağmen gurur duyuyorlardı. Kız çocukları artık çocuk olmasalar da yetişkin bir kadın olma yolunda adım atamıyor çünkü ilk başta kadın sıfatı bile sorun yaratıyordu. Dahası, bir anda “erkeğe” dönüşmek beraberinde pek çok “ayrıcalığı” getiriyor gibydi. En basiti ne kadar çok cinsiyetçi ve cinselliğe dair şaka, genel olarak erkekler arasında o kadar popülerlik demek olabiliyordu, tabii Kıbrıs’taki “gece kulüpleri” adı altında “genelev” işlevi gören ve mağdurun daima kadın olduğu bu “işletmeler” bu popülariteye oldukça katkı sağlıyordu.
Üniversiteye hazırlık yılları ve eğitim sistemimiz muhtemelen bir başka yazımın konusu ancak oldukça zorlandığım, stres yaptığım ve geleceğimi belirleyeceği söylenen sınavlara hazırlandığım dönemlerde annemle babam bir anda bana araba almaya pek hevesliydiler. Oysa trafiğin ülkemde ne kadar korkutucu olduğunu her yıl kaç can aldığını biliyordum. Ülkemde düzgün toplu taşıma ve devlet üniversitesi yok, haliyle hangi alandaki eğitimin benim için daha kaliteli olacağını düşünmekten çok Kıbrıs’ta arabamla mı yoksa pek çok arkadaşımın eğitim için tercih ettiği ve benim de aklımda olan Türkiye’de kendi başıma mı daha güvenli olurdum sorularına yoğunlaşıyordum.
Sonunda üniversiteyi bitirmiş ve öğretmen olmuştum. Çevremdeki herkes mesleğimin çok güzel olduğunu, bana çok yakıştığını, gelecekteki eşimin çok şanslı olduğunu söylüyor ama aslında kimse öğretmenliğin aslında ne olduğuyla pek ilgilenmiyor gibiydi. Benim kafamda öğrenciler, eğitim, farkındalık gibi şeyler varken çevremdekilerin tek kaygısı “kendime yakışır bir iş” bulmuş olmamdı. İş hayatına atıldığımda aynı işi yapıp farklı miktarlar kazanılabileceğini öğrendim. Benden daha farklı pozisyonda çalışsa bile bazı iş arkadaşlarımın hep bana açıklayacak bir şeyleri olduğuna şaşırıyordum.
Sonra bir gün, “o” dediğim kişiye rastladım. Her şey çok güzeldi. Ancak geriye dönüp baktığımda anlıyorum ki, insanın sevgisiyle sorgulama isteği çoğu zaman ters orantılı olabiliyor. Çok sevdiğim o kişinin çocukları çok sevimli bulmasının yeterli olmadığını anlamıştım. Eskiden “günaydın”la başlayan günlerimiz kısa sürede “git çocuğun altını değiş”e dönüşmüştü. Ben çalışan bir insandım, eşim de çalışıyordu. Ama çalışma sürelerimiz farklıydı, ben evde ve işte tam mesai yaparken, eşimin işten sonra yapacağı tek iş ayaklarını masaya uzatıp televizyonun kumandasını istemesiydi. Üstelik ben daha az gelir elde ediyordum. Tüm bunlar şiddetli geçimsizliğe yol açıyor, kafamdaki ayrılık düşünceleri güçleniyordu ama konuyu danıştığım herkesin tek yorumu “kendi başına çocuk bakmak kolay mı sanıyorsun” oluyordu.
Çeyrek asırdan bir miktar daha fazla olan hayatımın geçmişe dair hiçbir kısmını değiştiremeyeceğimi biliyordum ancak yarın bugünden de şekillenir; yarını geçmişin mahkumiyetinden ancak bugünden başlayarak kurtarırız işte o yüzden, ben, bugün attığım her adımı sorguluyor, cinsiyetimin bugüne dek bana getirdiği tüm sınırlamaları ortadan kaldırmak için uğraşıyorum.
Benim ismim Deniz.
İsmimi hem kız hem oğlan çocuklarına veriyorlar ancak kimileri çocuğun cinsiyetine göre hayatını şekillendiriyor. Çocuklarınıza güzel isimlerle birlikte güzel hayatlar verin.
Nehir Özkızan
Bağımsızlık Yolu Üyesi