‘Para’ye: Beleşe denize gitme konusundaki ısrarınız nereden kaynaklanıyor? Yani kendinizde canınızın çektiği yere gitme hakkını nereden buluyorsunuz? Daha önce önünden dahi geçmediğiniz kayalık araziye bugün dünyanın yatırımı yapıldı. Muazzam bir tesis kuruldu ve bu muazzam tesis de bedava kurulmadı… Yatırımı yapan kişi elbette cebini düşünecek, kurallar koyacaktır. Kimsenin kara-kaşına kara gözüne yapılmadı ki! Ama sen kalkıp, bu benim hakkım bedava gireceğim diyorsun! Plaj yoktu, plaj yapıldı ve çok lüks hotel hizmetleriyle dünyanın her yerinden akın eden turistlere ev sahipliği yapıyor. Böylece ülke ekonomisine katkıda bulunup, kalkınmayı sağlıyor. Ayrıca girişlerde herhangi bir ayrıcalık da yapmıyor. Bedelini ödeyebilen herkes bu hizmetlerden faydalanabilir…
‘Hak’kı: Yahu ‘Para’ye, gerçekten dedikleri gibi çok kirli birşeysin. Anayasanın tanıdığı bir hak var ortada, ben anayasal hakkımı istiyorum, sen ise anayasayı bile çiğnemeyi kendinde hak olarak görüyorsun… Kalkmış bir de utanmadan bana bu hakkı nereden bulduğumu soruyorsun! Anayasanın 38. Maddesine bakarsan nereden bulduğumu görürsün. Kaldı ki yasalar benim menfaatlerim için düzenlenir. Senin değil, benim memnun olduğum ölçüde yasaların uygunluğu ölçülebilir.
Ayrıca yasalar haricinde de denize girme hakkını elbette kendimde bulacağım, çünkü denizler bizimdir. Yalnızca denizler değil! Parklar, Ormanlar, Caddeler, Sokaklar…
Yatırımların büyüklüğü, insanlara hakları konusunda ayrıcalık tanıyamaz…
Örneğin, sıradan bir parkı hayal et… İlgilenilmediği için içerisindeki oyuncaklar kulanılmıyor. Sadece geçiş güzergahı ve dinleme amacı ile kullanılıyor. Sen gelip buraya talip oluyorsun. Kafe açıyorsun, toprak getirip çiçek ekiyorsun… Oyuncakları boyuyorsun! Çay, kahve hizmeti veriyorsun. Eeee park senin mi oluyor?
Biri gelip bankta dinlenmek isteyince, sen buna engel mi olacaksın? Eğer bankta oturacaksan, bedelini ödeyeceğini, karşılığında da çay, kahve ikram edileceğini söylüyorsun! Başka?
Nereden buluyorsun bu hakkı!?
Denizlerdeki durum da bundan farklı değil. Her kim ise bankta canının çektiği gibi, canının çektiği kadar oturur. Eğer canı çekerse de kahvesini içer, parasını öder ve gider…
Daha öncede davalık olan bu konuda, savunduğun anlayışın kaybettiğini de söylemeliyim ‘para’ye. Mahkeme koridorlarında soğuk terler dökerek uzaklaştığını hatırlatırım…
Aslında ben bişeyi daha merak ediyorum ‘para’ye; bu otelin arazisine ödediğin bedel nedir? Açıklasana mesela, aylık ne kadar ödüyorsun buraya?
Hizmet veriyorum diye böbürleniyorsun ya? Ülkenin kalkınmasından dem vuruyorsun? Yanında çalıştırdıklarının yatırımları ne âlemde? Ya da elektirik, su faturaları aylık düzenli olarak ödeniyor mu?
Kum getirdim diye ahkâm kesiyorsun da, kumu nerede buldun? Yine halkın olan bir deniz sahilinden almamışsındır diye düşünüyorum… Jupiterden getirmiş olabilirmisin…
Sana iddia ediyorum, o kum da benim ‘para’ye!
Girişlerde ayrıcalık tanımadığını, fakiri- zengini orta hallisi, turistinin bedelini ödediği takdirde girebileceğini söylüyorsun. Çok gerizekalısın be ‘para’ye! Sadece bu ülkede değil, dünyanın neresine, tarihin hangi evresine gidersen git, yaşanan ayrıcalıkların zaten para ile ilgili olduğunu görürsün…
Salih Batak
Bağımsızlık Yolu