Adı “ankara değil lefkoşa” olan bir sitenin okurları için ne kadar “bayram”dır bugün diye düşünsem de adettendir, böyle günlerde “bayramlık” yazılar yazılır…
Ne de olsa bizim de bayram neşesinden nasiplenmek isteyen çocuklarımız ve sokaklarımızda, neşelenmek için bayramı bekleyen “öteki” çocuklarımız var…
Siyasi anlamda el etek öpmesek, öpenleri rezil rüsva etsek de, kucaklayıp bayramlaşacağımız, sair günlerde unutacağımız bir Kıbrıs meseli dinleyeceğimiz yaşlılarımız var…
Hayvan hakları, hayvan özgürleşmesi de desek, kurban etmenin, kurban olmanın mantığını da eleştirsek, bayram yapmak için kan dökenin biz olmadığımız rahatlığıyla yanacak mangallarımız, çevrilecek kebaplarımız var…
Bazıları onları tümden “yerleşik” ilan etse de, kolonyalist TC’nin kolonları gibi de görse, dini inanışları, kültürel kodları bizlerden farklı olan ve bu farklılıklarını kimseye dayatmadan yaşamaya çalışan, saygı duyduğumuz komşularımız, dostlarımız var…
Yani bizim de; sol değerlerle haşır neşir olan Kıbrıslı Türklerin de bir çeşit bayramımız var…
Ne diyelim… İyi bayramlar…
***
Koyunlar keçiler ve koçlar için
Ne kadar bayramsa kurban bayramı
Bu barış var ya, bu barış
Cephedekiler için o kadar barış
Can Yücel
Bir şeyler dönüyor yine adamızın çevresinde…
Bir taraftan su boruları döşeniyor Anadolu’nun suyunu satmak için İsrail’e, bir taraftan doğal gaz ateşi yanıyor güney denizlerinde…
“Büyük”ler, mühim şeyler görüşüyor Ankara’da, iki ayda çözüme gitmekten bahsediyorlar…
Belki blöf, belki siyasi manevra ama bu olamıyorsa farklı arayışlara girileceği söyleniyor bizim adımıza…
Hükümetçilik oynarken buradakiler, pişirip kurtarıyor yine egemenler…
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye federal çözüm konusunda yapay bir “ivedilik” yaratıp sonra da federal devlet modelini ortadan kaldırmayı hesaplıyor. Yani, bu “çabukluk” ev sahibini bastırmak içindir… Nitekim kulis bilgileri sağlam olan Sami Kohen 11 Ekim 2013 tarihli Milliyet gazetesinde şöyle diyor: “Ama bize öyle geliyor ki, Türk tarafında yeni müzakere sürecinin artık bir “son” olacağı kanısı giderek güçleniyor. Bu kez de anlaşma olmazsa, bu çözümsüzlüğe son vermenin en iyi yolunun KKTC’nin bağımsızlığını resmileştirmek olduğunu düşünenler çok. KKTC Dışişleri Bakanı Özdil Nami de Ankara’daki konuşmasında, KKTC’nin bu takdirde “dünyaya entegre” edilmesi gerektiğinden söz etti. Hükümetin böyle bir B planı olduğundan şüphe yok. Ama gene de uzlaşmaya yönelik müzakerelere (belki de “son”) bir şans veriyor.” İşaretler Sami Kohen’i doğruluyor. (Niyazi Kızılyürek, Müzakere Arifesi Manevraları ve CTP, Yenidüzen, 13 Ekim 2013)
Böylesi bir öngörünün gerçekleşmesi, yıllardır “çözüm ve barış”ı arzulayan Kıbrıslı Türkler için ciddi bir hayal kırıklığı daha demek olacaktır…
Aynı anlamı yüklemesek de “çözüm ve barış”ı diline pelesenk etmiş olan CTP, hükümette olduğu bir dönemde, Kıbrıs sorununda aciz mi kalacaktır?
Elbette bu ülkenin tüm ilericleri, “Ankara değil Lefkoşa” diyen devrimcileri, barışa giden yolun taşlarını döşemeye devam etmeli, süreci takip edip barış istencine sahip çıkmalıdır.
Ancak bizce daha önemli olan; bu öngörü gerçekleşmese ve yeni bir “plan” kurulsa bile bizim ne yapacağımızdır…
Üvey annesinin kuleye hapsettiği Rapunzel misali, hep bir kurtarıcı beklemekten vazgeçecek miyiz?
Yoksa, “anavatan”, olmadı AB, kriz var o zaman BM diyerek bir ömür daha mı tüketeceğiz?
Dünyada ve Ortadoğu’da savaş çığırtkanlığı yapanların, kan dökenlerin bizim adamıza barış getireceğine inanmaya devam mı edeceğiz?
Yoksa koyunlar ve koçlar için ne kadar bayramsa kurban bayramı, birileri için o kadar barış olan bir barışa razı mı olacağız?
Yaşayıp göreceğiz…
Mesele, görmek için mi yaşadığımız, yoksa görmeyi istediğimiz şey için mücadele ederek mi yaşadığımız aslında…
Ve Aydın Adamoğlu karamsar bir öngörüde bulunuyor hakkımızda… Aceba?
Üzülmeyin
Kumaşınıza göre bir plan daha dikerler size
Bir iki provadan sonra da giydirirler.
İstediğiniz plan olsun.
Siz yeter ki
Ağır başlı olun meydanlarda
Terbiyelice bağırın “hayır”ı “evet”i
Sonra da uslu uslu dağılın evlerinize.
O sinsi “özgürlük”geçmesin aklınızdan
O fitne “işgal”i de kullanmayın
“Gavur” deyin bol bol veya “anavatan”
Sonra dönün asılı drifillerinze.
40 yılcık daha uyuyun. Ne olacak?
Uykunuz mu yok? Zorla kapatın gözlerinizi
Yatak başındaki yeni masalcınızı siz seçtiniz
Bir ömür boycuğu da ondan dinleyin
“Fareli köyün kavalcısı”nı ve “Guliver”i
Göreceksiniz
Göz kapaklarınız ağırlaşacak
Ölü toprağından yorganınızı
Çekerken üstünüze.
Nazen Şansal
Baraka Kültür Merkezi aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.