İskele Long Beach bölgesi son yıllarda Kıbrıslı Türklerin uğrak noktası durumuna gelmiş durumda. Özellikle yaz aylarında yaşanan kavurucu sıcaklardan bunalan hemen herkes o bölgeye gidip dinleniyor, denize girip serinliyor…
Bölgenin en önemli özelliği; orada yaşayan insanların sahillerine sahip çıkması ve o sahillerde bulunan plajların -diğer plajların aksine- düzenli ve planlı bir şekilde halkın kullanımına sunulmasıdır.
Ayrıca orası Girne sahilleri gibi kıyı şeridi boyunca Çin Seddi misali otellerle çevrelenmiş değil. Dahası orada otellerin yarattığı kirlilik veya plajlara girişte para alınması gibi olumsuz örnekler de yok.
Hal böyleyken halkın; İskele Long Beach bölgesini tercih etmesi kaçınılmaz oluyor…
Zaten on yılı aşkın süredir verilen “Beleşe Deniz” mücadelesinin uğrak noktasının Girne olmasından ve o mücadeleyi veren aktivistlerin “beleşe bile verseniz artık girilmez” diyebilecek noktaya gelmesinden Girne sahillerinin ne hale geldiği anlaşılmıyor mu?
Beleşe deniz mücadelesi henüz bitmiş değil. Her ne kadar kazanılmış haklar, galibiyetle sonuçlanan mahkeme süreçleri ve devam eden mücadeleler olsa da; kaybedilen koca bir Girne gerçeği olduğunu ciklos virajından Girne’ye doğru baktığımızda maalesef görebiliyoruz…
Bu “manzaranın” aynısını halka yaşatmak isteyenler İskele Long Beach’te de benzer bir yapılaşma için düğmeye bastı!
Bölgede halka ait plaj içerisine Turistik Tesis-Otel Projesi yapılıyor…
Son günlerde sıkça tartışılan ve tartışma biçimi itibariyle manipüle edilen bu Otel Projesi’ni sahiplenip, yasa ile mevzuatlara aykırı olup olmadığını ucu açık biçimde tartışanlar da var; kabul etmeyip protesto edenler de.
Ki protesto edenlerin sayısı hiç de az değil…
Öncelikle yasaya bakmakta fayda var. “Mağusa Kıyı Şeridi Bölgeleri İmar Düzeni” şeklinde isimlendirilen ve Fasıl 96 altında toplanan kapsam var. Bu kapsam neticesinde Mor Bölge olarak tarif edilen kısımda otel izni; bu kısma ait kurallara uyulması halinde verilebiliyor.
Bu noktada söz konusu Otel Projesi incelendiğinde içeriğinin yasaya aykırı bir şekilde planlandığı görülüyor. Mor Bölge’ye ait kurallara göre bina yüksekliği; tesisin deniz kısmında yer alan hududuna olan uzaklığının dörtte bir katını aşmaması gerekir. Ancak taslak vaziyet planı ve kesitlere bakıldığında kat yüksekliğinin aşıldığı, huduttan yapılan çekilişlerin de hatalı olduğu göze çarpıyor. Proje bu haliyle inşaat ruhsatı için gerekli olan Şehir Planlama Onayı alamaz. Bu durum görüntü itibariyle bölge adına sevindirici olsa da; bu noktaya bağlı kalınmayıp yükseltilen itirazın büyütülmesi gerekiyor. Çünkü teknik açıdan projeye yapılacak müdahaleler ile söz konusu sıkıntılar kolayca aşılabilir, inşaat safhasında da “oldu bittiye” getirilerek amaçlanan noktaya hiç sapmadan ulaşılabilir.
O nedenle kısa sürede “İskele Çevreyi ve Sahilleri Koruma İnisiyatifi” olarak örgütlenen, iki günde iki bine yakın imza toplayan, otel yerine bisiklet ve yürüyüş yolu taleplerini yükselten bölge halkına; koyduğu tepkiyi dahada büyütme görevi düşmektedir.
Bizlere düşen görev, tüm bunların kâr ve rant uğruna yapıldığını bilmek, birkaç zenginin servetine servet katmak adına böylesine zor günlerde halkın nefes alabildiği kamusal bir alana göz diktiğini görmemizdir. Bölgeye hiç gitmemiş olsak dahi orada yaşananlara kulak kabartıp, Girne’de yaşanan bu olumsuz örneğin tekrarlanmaması adına koyulan mücadeleye omuz vermektir.
Çünkü başka İskele yok!
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti