Öncelikle bu yazının 25 Kasım gecesi Kadına Yönelik Şiddet karşıtı eylemde yaşananlar üzerine yazılmış olması ile birlikte genel bir siyaset eleştirisi içerdiğini belirtmek gerek bu yüzden o gece yaşananlardan ziyade o gece yaşananları üreten tarzı tartıştırmakta fayda var. Yazıyı ilerletmeden önce yine bu sitede yayımlanan “TCEP Kadar Feminist Olamayanlar” Ne Anlama Geliyor”” (http://www.ankaradegillefkosa.org/tcep-kadar-feminist-olamayanlar-ne-anlama-geliyor/) başlıklı bildiriyi olanların tafsilatı olarak girizgaha iliştirmiş olayım ki “yok öyle olmadı böyle oldu” diyebilecek olan varsa da deme fırsatı verilmiş olsun.
Eylemsellik; fikirlerin yayılması, sokağın boş bırakılmaması için güçlü bir silah ve alternatif seslerin ana akım siyasetin karşısında “biz de varız” deyip meydan okuduğu en temel zemindir. Alışılagelmiş olan karşısında sadece niyet ve amaçsal unsurlarınızın farklılığıyla değil araçlarınız ve siyaset tarzınızın özgünlüğü ve kirlenmemişliğiyle de var olursunuz.
Öğretilmiş olanı, resmi olanı, ezen ezilen ilişkisinin ezen tarafından icat edilmiş olanı kullanmamayı mücadelenizin esaslı unsuru olarak benimsersiniz ve bunu yapabildiğiniz ölçüde dönüştürme gücüne haiz olursunuz. Özetle gayeniz meşruluktur ve niyetinizin ne denli temiz olduğunu iddia ederseniz ediniz, o niyetle ilgili yükselttiğiniz sesi yükseltirken başvurduğunuz yolların niteliği yükseltmeye çalıştığınız sesin berraklığıyla el ele yürür: Araç meşruluğun esaslı unsurudur!
Takiyecilik, yok sayma, manipülasyon, gündem değiştirme, çekişme halinde olduğu fikrin görünürlüğünü azaltma, fırsatçı ve etiketçi bir anlayışla kendince açık bulduğu yerden hedef gösterme ve üzerine kara propaganda yapma ana akım siyasetin en çok başvurduğu araçlar arasında sayılabilir. Ama içlerinden en çirkini kendi tarz-ı siyasetini başkalarına mal etme çabasıdır; Gayrimeşru olduğu inkar edilemeyecek olan bir pratiği eylerken bunu başkası eylermiş gibi göstermek.
Siyaset Bilimi’ne girişi Beyaz Saray menşeli olduğu bilinen bu manipülasyon biçimi coğrafyamızda en çok diktatör Tayyip Erdoğan tarafından kullanılagelmiştir. Darbe karşıtlığı adı altında darbe, demokrasi diye atılan çığlıklar arkasından dolanıp kazanılan hemen hemen tüm demokratik hakların yerle yeksan edilmesi, bu taktiğe yakın tarihten örnekler olarak sunulabilir.
Üstü kapalı eleştiri, farklı fikrin temsilcisi üzerinde baskı kurmak, sessiz dışlama, içten içe ötekileştirme ve daha sayamayacağım onlarca kirli taktik döner ana akım siyasetin içinde. Despotizm, yolsuzluk, işbilir kurnazlık, hak sömürmek gibi edimlerin çokça aracı olan bu taktikler nasıl olur da bir hak mücadelesinin ya da bir hak mücadelesi verdiğini iddia eden bir alan örgütlülüğünün veya o örgütlülüğün çevre çeperinin aracı olabilir? Hizip, üstü kapalı eleştiri, kolektivizmin hakim olması gereken bir zeminde ötekileştirme ne zamandan beridir her türlü haksızlığı teşhir etmeyi kendine görev edinen “solcuların” işidir?
Her kelamına demokrasi her sloganına eşitlik, özgürlük, direniş gibi güçlü kelimeler eklemek kadar bunları uygulamak, savunduğun şeyin insanı olmak da önemlidir keza bu değerler müzelik değil yaşayan ve yaşaması gereken değerlerdir. Öyle ki egemenler ile mücadele edenler arasındaki farkı ayırt etmek sadece slogan ve söylemle değil bizzat pratikle de mümkündür. Kendinizden farklı olan sesi bastırma çabasıyla değil. Bu, aksine varoluşunuza dair iddialarınızla çelişir; toplumsal muhalefetin bir unsuruysanız, demokrat olduğunuzu iddia ediyorsanız, ifade özgürlüğü ve farklı fikirlerin (faşizm hariç) var olması sizin için kıymetli ise birilerini pankartını kapatamaz, birilerinin özneliğini topluma mal olmuş meselelerde baltalayamaz, birilerinin sesini ortak platformlarda kısıp tek duyulanın kendi sesiniz olmasını talep edemezsiniz. Yapmamanız da gerekir zira. Aksi halde karşısında durduğunuzu iddia ettiğiniz şeye dönersiniz. Hatta daha da açmak gerekirse bu bir faşizm emaresidir.
Bir an için bu anlayışın ülkemizi hatta dünyayı değiştirebilecek kabiliyete, güce ve birikime sahip olduğunu varsayalım. Değiştirdiği şeyi ne ile ikame edecekti? Ya da yerine ne koyacaktı? Yani aslında ne kadar değiştirmiş olacaktı? Zaten alışılagelmiş, öğretilmiş siyasetin kendisi takiyecilikle, kendinden olmayanı bastırmak ile yok saymak, manipüle etmek, saptırmakla inşa edilmemiş miydi? Tarzı bu olan bir fikrin egemen olduğu koşullar bir öncekinden ne denli farklı olabilirdi? İşte istisnasız tüm alanlarda geçerli olan bu temel prensip mücadelenizin kimliğini belirler. Savunduklarınızı savunmaya bugünden başlarsınız, savunmak söylemsel olduğundan daha fazla eylemseldir. Ne yaparsanız ona dönüşürsünüz!
Başka bir siyaseti örmek belirsiz edimlerin belirsiz sonuçlarına değil bugün eylediğiniz işe bağlıdır, aklayıp paklayıp her türlü iki yüzlülüğü kuşanmanıza rağmen sımsıkı sarıldığınız “temiz” ve ambalajlanmış “toplumsal” amaçlarınız olduğunu iddia etmek Toplumsal Cinsiyet Eşitliği veya başka bir alanla ilgili özneleştirmeye çalıştığınızı iddia ettiğiniz kimselerin özneleşmesi için yeterli değildir. Bu şekilde etrafınızı en fazla her söylediğinizi onaylayan tasdik memurlarıyla doldurmuş olursunuz. Meğer ki istediğiniz bu olmasın. O halde aynen bu şekilde devam ediniz.
Eyyüp Sabih Benzetsel
Bağımsızlık Yolu Üyesi