Başka Bir Laiklik Mümkün mü? – Münür Rahvancıoğlu

Yükselen dinsel gericilik karşısında nasıl bir mücadele yöntemi izlemeliyiz?

Genel olarak bu soruya verilen yanıt, dinsel gericiliğin karşısına konabilecek tek gerçekçi alternatifin “laiklik” olduğu yönündedir. Bu bir yanıyla doğru bir yanıttır. Ancak bu yanıtta eksik olan “nasıl bir laiklik?” sorusuna cevap vermeyi ihmal etmesidir. Çünkü sanıldığı gibi, laiklik herkes için aynı anlama gelmez!

***

Dinsel gericiliğin, “cehaletten” kaynaklandığı ve eğitim yolu ile giderilebileceği tezi, burjuva radikallerinin halktan kopuk dünya görüşünün bir yansımasıdır. Tıp, mühendislik, öğretmenlik vb. bölümlerden mezun onbinlerce köktendincinin varlığı bile bu görüşün taraftarlarını etkilemez. Eğitim elbette önemli bir olgudur ancak siyasal ideolojiler, kişilerin yaşamlarına dokunduğu, kişisel yaşamlara anlam kattığı oranda yaygınlık kazanırlar.

“Cehalet” tezine benzer bir bir diğer yaklaşım da “Türkiyelilik” yaklaşımıdır. Kişilerin Türkiyeli olduğu için siyasal İslam taraftarı olduğu iddiasının çok benzeri, uzun yıllar Türkiye’de kırsal bölgelerde yaşayan insanlara yönelik “kıro” yakıştırması ile birlikte savunuldu. Oysa Türkiye’de şehirlerde doğup büyüyen milyonlarca insan bugün siyasal İslam savunucusudur ve ülkemizde de, siyasal İslam taraftarları arasında her kesimden insanlar mevcuttur.

“Cehalet ve Türkiyelilik” tezleri, halktan kopuk Kemalist aydınların laiklik algısının yansımasıdır. Basit bir yaklaşımla “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklindeki bu laiklik, “devlet işlerinin alanına girmeyen her şeyi” dinsel alana teslim eder. Toplumsal yaşamın bütün alanlarını “din”e emanet ederseniz, günü  gelince “devleti talep eden” bir din ile karşı karşıya kalmanız normaldir. Bugün Türkiye’de ve ülkemizde yaşanan da böyle bir süreçtir.

***

Kemalist laiklik anlayışı kendini devlet işleri ile sınırlandırırken, dinin de toplumsal yaşamın içerisinde kalmasını bekler. Din siyasallaştıkça ve toplumsal alandan gelen kitle desteğini siyasal alana yansıtmaya giriştikçe, bu laiklik modeli için bir rahatsızlık kaynağı olacaktır. Bu anlayışa göre “din” ve “devlet” kendi sınırları dahilinde faaliyet yürütmelidir. Din kendi sınırlarına riayet etmediği zaman laiklik ihlal edilmiş olacaktır.

Oysa liberal laiklik algısına göre bunun da bir sakıncası yoktur. CTP’nin eski başbakanlarından Ferdi Sabit’e ait “ha Kur’an kursu ha tenis kursu” özlü sözünde ifadesini bulan liberal laiklik, “bireylerin dinden özgürleşme hakkı”nın karşısına “dinin devletten özgürleşmesi” hakkını koyar. Dinsel otoritelerin, devlet tarafından sınırlandırıldığı “baskıcı ve otoriter” laiklik anlayışı olarak tanımladığı bir Kemalizm eleştirisi yaparak, ekonomik alanda olduğu gibi siyasal alanda da “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” yaklaşımını savunur.

Bu öylesine bir “özgürlükçülük”tür ki, örneğini liberal laik anlayışının savunucusu bir parti olarak CTP; hem “gece kulülerinin açık kalmasını” hem de okuldan fazla cami bulunan bir ülkede camilere yapılan yatırımların eleştirilmemesini aynı anda savunabilmektedir. CTP ve onun kadın alanındaki Truva atı FEMA tarafından domine edilen son iki yılın 8 Mart eylemlerinde kabul edilemez bulunan sloganlardan biri de “cami değil sığınma evi” olmuştu. Çünkü liberal laiklik savunucusu CTP’ye göre, camilere yapılan yatırımları eleştirmek kişilerin “dinsel özgürlüklerini” eleştirmektir.

***

Liberal ve Kemalist laiklik modellerinin hegemonyasında geçen uzun yıllar, siyasal İslamın, muhafazakarlığın ve dinsel gericiliğin zaferden zafere koştuğu zamanlar olarak yaşandı. Bu laiklik modellerinin her ikisi de siyasal İslamın esas kitlesini oluşturan emekçi halka nüfuz edemeyen ve halka dışsal kalan “aydın” veya liberallerin sevdiği nitelemeyle “entelektüel” akımlardır. Halka dışsal kaldıkları ve yaşama temas edemedikleri için, ortaya çıkan boşluğı siyasal İslam doldurmaktadır.

Halkın günlük sorunlarını paylaşmayan, bu sorunlara çözümler önermeyen, halkı kendi günlük sorunlarının çözümünde özne haline dönüştürmeyen hiçbir siyasal model, günümüzde yükselen gericiliğin karşısında gerçekçi bir alternatif olamaz.

Muhafazakar ve gerici siyasetlerin kitle tabanını oluşturan emekçi halk kitlelerinin, günlük sorunlarına bilimsel çözümler önermediğimiz, bilimi günlük sorunların giderilmesinin aracı kılmadığımız sürece eğitim yolu ile yaratılacak soyut bir “bilim severlik”ten öteye geçemeyeceğiz. Mevcut durumda bilim, sermayedarların kar oranlarını arttırmak, sömürü yöntemlerini mükemmelleştirmek ve zenginlerin hayatını kolaylaştırmak için kullanılmaktadır. Sermayenin ve zenginlerin hizmetindeki bir bilmin karşısında yoksulların da bilim dışı siyasetlerden medet umması gayet doğaldır.

Kitleleri, bilimin emekçi halkın hizmetine sokulabileceğine ve günlük sorunların çözümünde bir araç kılınabileceğine inandırmalı, bilimsel uygulamaların gündelik yaşamın iyileşmesi için yararlı olduğuna ikna etmeli ve bilimsel çözümleri kitleler tarafından talep edilen siyasal bir bayrak haline getirmeliyiz.

Bu soyut bir “bilim severlik” ile başarılamaz. Bunun için devrimci laiklik anlayışı ile emekten yana bir siyaseti birleştirmek gerekiyor.

***

Emekçi kitlelerin somut sorunlarına, somut çözümler önermek durumundayız.  Özel sektörde sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması böyle bir öneridir. Din, çoğu durumda çaresizlikten kaçış ve avunma aracıdır. Kitlelerin çaresiz hissettiği durumlara müdahale edersek, dinsel gericiliğin yayılma alanına da müdahale etmiş oluruz. Özel sektörde sendikalaşma, hem kitlelerin kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi için bir araç hem de kolektif bir ruh ile oluşacak manevi bir alternatif anlamına gelir. Her ikisi de dinsel gericilik için tehlikelidir.

Özel sektördeki geniş kitleler; uzun mesai saatleri boyunca ağır bir sömürüye maruz kalmakta, özellikle yaz döneminde uzayan mesailer karşısında çocuklarını Kur’an kurslarına emanet etmek zorunda kalmaktadır. Sekiz saat çalışan, işyerindeki ücretsiz kreşlere çocuklarını emanet etme şansı bulan, daha iyi bir gelir elde eden sendikalı insanlar; Kur’an kurslarına da daha az rağbet edecelerdir.

***

Bu konuda mevcut durumda bile yapılabilecek şeyler var: Toplumsal muhalefetin Kemalist kesimleri, en başta da sendikalar, Kur’an kurslarına odaklanarak bu pratiğin eleştirisine ayırdıkları zamanın bir kısmını, alternatif ve ücretsiz yaz kursları düzenlemeye ayırmak yoluna gidebilirler. Böylece emekçi kitlelere çocuklarını emanet edebilecekleri çağdaş bir alternatif sunmaktan öte, özel sektörde çalışan ebebeynler ile duygusal bir bağ, fiziksel bir temas yakalayabilirler. Yaz kursları sadece Kur’an kurslarının kitle tabanını daraltmayacak, toplumsal muhalefet için emekçi kesimlerin günlük dertlerine dokunma fırsatı da olacaktır. Bu halktan kopuk “aydın” kibirinin kırılmasına bile hizmet etse, önemli bir kazanımdır.

Kur’an kursları karşısında “bırakınız yapsınlar”cı liberal laiklik savunucuları ve “bırakmayınız yapmasınlar”cı Kemalist laiklik savunucularından farklı olarak, Devrimci laiklik temelli anlayışın farkı işte burada yatmaktadır:

Kadın cinayetleri ve çocuk istismarının önlenmesi için Sosyal Hizmetler Dairesi’nin bütçesinn arttırılması, gerekli sosyal politikaların ivedlikle uygulanması, aynı zamanda bir laiklik mücadelesidir. Uyuşturucu, mafya, kumar, kadın ticareti karşısında, gece kulüpleriyle kumarhanelerin kapatılması için mücadele etmek aynı zamanda bir laiklik mücadelesidir.

Özel sektörde yaşanan iş cinayetleri, insanlık onuruna yaraşmayan muameleler, ek mesai, maaş, yıllık ücretli izin gibi sorunları ortadan kaldırma çabası için özel sektöre sendika talebi aynı zamanda bir laiklik mücadelesidir.

Kamu okullarına yatırım, öğretmen açıklarının giderilmesi, engelsiz bir eğitim anlayışının yerleşmesi ve özel okulların geriletilmesi mücadelesi, kuşku yok ki bir laiklik mücadelesidir.

Özel hastaneler karşısında geriletilen kamusal sağlık hizmetlerini savunmak, kaliteli, ücretsiz sağlık talebi, yeterli ve donanımlı sağlık ekipmanı ile sağlanacak önleyici tıp ve yeterli doktor, hemşire, sağlık personeli için yürütlecek bir mücadele, laiklik mücadelesidir.

Trafik kazalarında her gün canını yitiren insanlarımız için, yol güvenliği, kamusal ve kaliteli toplu taşımacılık hizmeti talebi, aynı zamanda bir laiklik mücadelesidir.

***

Devrimci laiklik mücadelesi, bilimsel kazanımların tüm halkın günlük yaşamına dokunması için çalışmak demektir. Sadece parası olan zengin insanların yaşamına değil, başta emekçiler olmak üzere tüm halkın yaşamına.

Kısacası devrimci laiklik, bilimin halk için uygulanması talebinin siyasal ifadesidir. Mevcut durumda bilim, zenginler ve sermayenin hizmetinde olduğu için, yoksullara sadece din kalmaktadır. Yapmamız gereken, bilimi önce halkın hizmetine sokmak ardından da bir silaha dönüştürmektir. Çünkü siyasal İslamın karşısına ancak siyasal bir bilim silahı ile çıkılabilir. Ve kitleler, bu dünyanın sorunlarını bu dünyada çözmenin mümkün olduğunu bir kez gördüklerinde, işte o zaman sadece din tüccarları için değil, gerçek tüccarlar için de cenaze namazı vakti gelmiş olacaktır.

Münür Rahvancıoğlu

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri