Barış, ne yazıktır ki, içinde bulunduğumuz coğrafyaya uzun yıllardır uğramıyor.
Emperyalizmin kıskacında sömürülen, kaynakları için talan edilen, insanları öldürülen, doğası katledilen ve savaşın gerçek yüzünü buram buram gösterdiği ülkelere çok uzak değiliz.
Bizim ülkemiz de farksız değil. Coğrafi konumu nedeni ile birçok devlet tarafından yönetilmiş ve çok kez uçak gemisi olarak kullanılmış adamızda savaş maalesef ki barıştan daha çok yüz gösterdi.
Yakın zamanda ateşkes ile sonuçlanmış ve uzun yıllar süren bir savaş sonrasında birçok insanın belirsizlikle, güvencesizlikle, yoklukla, acıyla baş başa bırakıldığı ülkemizde durum ne yazık ki daha da iyiye gitmiyor.
Ateş kesildi de barış geldi mi?
Sömürgeci İngiltere ve emperyalist ABD, maşa olarak kullandıkları Türkiye ve Yunanistan devletlerinin adamız üzerinde giriştikleri çıkar savaşının sonucunda adamız ikiye bölünmüş ve halkları birbirine küstürülmüştür.
Adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslı Türkler, üretimden, ticaretten, ekonomiden koparılıp Ankara hükümetinin uğraşları sonucu ekonomik olarak bağımlı hale getirilmiştir.
Zaman içinde uygulanan nüfus ve kültür politikaları ve bu politikaların göçmenler ile yerli halkı birbirine kırdıracak şekilde uygulanması, adanın kuzeyinde verilecek barış mücadelesini daha da ihtiyaç duyulan bir eylem haline getirmiştir.
Barış neden hemen şimdi?
Adanın kuzeyine göç ettirilen veya adanın kuzeyinde yaşayan yerli halk mensubu birçok işçi özel sektörde güvencesiz çalıştırılmakta ve bu işçiler gerekli önlemler alınmadığı ve özelde sendikalaşmanın önünün kesilmesi sonucu olarak iş cinayetlerine kurban gidiyor, sakat kalıyor, mobbing, taciz veya şiddet görüyor. Haklarını savunacak mekanizmaların olmayışı, işçileri patronun iki çift lafının esiri haline getiriyor. Barış, özel sektörde sömürülen ve elinden hiçbir şey gelmeyen işçiler için hemen şimdi gelmelidir. Özel sektördeki işçiler barış olunca değil, barış özel sektördeki işçiler özgür olunca gelecektir.
Ada halkarından bir diğeri olan Maronitlerin köylerine geri döneceği haberleri barış yolunda atılmış önemli bir adımdır. Fakat bu haber akabinde şunu düşünmemek elde değil. Yakın zamanda din işleri dairesi yasası ile bu daireye birçok hak tanınmış, dairenin memur sayısı 65’ten 365’e yükseltilmiş, daire yabancı fonlanmaya açılmış ve fonlar ile ilgili karar durumlarında özerk hale getirilmiştir. Adamızda birçok dine mensup çokça insan bulunmaktadır ve bu insanların her biri özgürce ibadet etme hakkına sahip olmalıdır. Devlet ise anayasaya göre her dine eşit mesafede durmak zorundadır. Soru basit, maronit halk sunni islama mensup halk kadar kolay olanaklara sahip olabilecek ve özgürce ibadet edebilecek mi? Barış, her dine eşit mesafede duran bir devlet kurabilmek için hemen şimdi gelmelidir. İnanış ve ibadet hakkı eşitliği barış olunca değil, barış inanış ve ibadet hakkı eşit olunca gelecektir.
Eğitim bakanlığının özel üniversite patronlarının çıkarına çalıştığı, tek devlet üniversitesi olan AÖA’nın özelleştirilmeye çalışıldığı ülkemizde kaliteli ve ücretsiz kamusal eğitim hakkı en temel haklarımızdan bir tanesidir. Ekonomik olarak zayıf durumda olan hiçbir kimsenin eğitim alamayacağı noktaya geldiğimiz ülkemizde, kamusal eğitim, düzenli ve yeterli burs imkanları bizlerin en temel haklarıdır. Fakat bu haklarımız gasp edilmektedir. Kamusal devlet üniversiteleri ve her kesimin eğitim alabilmesi için barış hemen şimdi gelmelidir. Her bölümün ihtiyaç fazlası olduğu, mezunların işsiz kaldığı ülkemizde kamusal eğitim barış olunca değil, barış kamusal eğitim var olunca gelecektir.
Kamu sektöründe görev yapan doktorların devlet hastanelerinden istifaya zorlandığı, doktor yetersizliğinden dolayı daha az hastanın hizmet alabildiği, ihmallerin, denetimsizliğin ve dikkatsizliğin sonucu yaşanan talihsizlikler sonucu hastaların özel hastanelere yönlendirildiği ülkemizde parası olmayan maalesef sağlık hizmeti alamamaktadır. Kamusal, ücretsiz sağlık bizlerin en temel haklarındandır, fakat sağlık bakanlığının kamuyu iyileştirici hiçbir adım atmayışı bu hakkımızın devlet tarafından gasp edildiğini göstermektedir. Kaliteli devlet hastaneleri ve her kesimin ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmeti alabilmesi için barış hemen şimdi gelmelidir. Kamusal sağlık barış olunca değil, barış kamusal sağlık var olunca gelecektir.
Listemizi daha da uzatabiliriz. Biz, adanın kuzeyinde yaşayan yerli veya göçmen halklar barışa en çok bu nedenlerden ötürü ihtiyaç duyuyoruz. Benzer hak gasplarının Kıbrıs’ın güneyinde de yaşandığını ve Kıbrıslı Elenlerin de hayat standartlarının günden güne kötüye gittiğini biliyoruz.
Kurulan bu zengini daha zengin, fakiri daha fakir kılan düzende ezilenler olduğumuz ve adaletsizliklerin en çok etkilediği özneler olduğumuz için barışı ancak biz halklar kurabiliriz. Aksi durumda adamıza barış sadece kâğıt üstünde gelecektir.
Bizler Baraka Kültür Merkezi olarak yoldaş örgütümüz Bağımsızlık Yolu ile 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde sokakta olacağız. Barışı ellerimizle kuracak, sokakları boş bırakmayacağız.
Emel Cicibaba
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti