Bilmem kaçıncı kapsamlı müzakere sürecinin, bilmem kaçıncı döneminin, bilmem kaçıncı kez kritik bir evresindeyiz. Bu seferki çok önemli, bu seferki son şans…
Denktaş, Talat, Eroğlu ve son olarak Akıncı; aynı sözleri farklı tonlamalarla on yıllardır duymaktayız. Umutlu, Umutsuz, istekli, isteksiz, sakin veya öfkeli aynı sözler, farklı tonlamalar…
Yarım asırdır “liderlerimiz” kapsamlı bir çözüm için masadalar. O masa kah zivania eşliğinde adamızda, kah viski eşliğinde yabancı diyarlarda kurulmakta. Masalar, masada oturanlar değişse de masanın üzerinde hep kapsamlı çözüm planları…
Her şeyi bir anda çözecek planlar sürekli hazırlanmakta, o plan hazırlanacak, herkes aydınlanacak ve 50 yıllık sorun bir anda çözülecek. Herkes mutlu, herkes huzurlu…
Acaba gerçekten böyle mi olacak? Hazırlanacak tek bir plan tüm sorunları çözebilir mi? Yaşananların yarattığı tüm korku ve düşmanlıkları, karşındakini tanımamanın getirdiği tüm güvensizlikleri bir plan çözer mi?
Yarım asırdır, aynı noktada durup geminin yelkenlerini tekrar tekrar açarak uygun rüzgarın gelip bizi barışa taşıması bekleniyor. Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı bir sonuç elde etmeye çalışılıyor.
Einstein bu tanımı aptallığın tanımı olarak koyuyor ortaya. Bizim hikayede bu aptallıktan mı, yoksa farklı niyetler barındıran kendine zekiliklerden mi ibaret bilemem. Fakat sonuç ortada.
Artık farklı bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi?
Garantörlük konusu içinde bulunduğumuz paradoksun en açık örneği sanırım; Kıbrıslı Türkler kendilerinden kalabalık Kıbrıslı Elenlere güvenemediğinden Türkiye’nin garantörlüğünün kalmasını istiyor. Kıbrıslı Elenler ise, Türkiye’nin müdahale koşullarının oluşmasından çekindiklerinden Türkiye’nin garantörlüğünü istemiyorlar. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Elenlere güvenebilse, Türkiye’nin garantörlüğüne ihtiyaç duyarlar mı? Ya da Kıbrıslı Elenler, Kıbrıslı Türklerle sorunsuz yaşayabileceklerini bilse, Türkiye’nin garantörlüğünden rahatsız olurlar mı? Hangi taktik böylesi bir sorunu çözer?
Açıkcası ben böyle bir tatkik göremiyorum. Öyleyse benim önerim Fatih Terim hocayı dinlemek, yani taktik maktik yok bam bam bam.
Eğer rüzgar için bulunduğun yerde uygun koşullar yoksa adım atacaksın.
Kapsamlı çözümü şimdi bir kenara bırakalım, eğer duygusal bir bağ kurduysanız ve o da olsun diyorsanız, bir köşede birileri görüşmeyi sürdürsün. Ama gelin önce bu güven sorununa bir el atalım.
Hatırlarsanız, bizim bir açıldı açılacak denen Derinya Kapımız vardı. Sahi, ne oldu ona? Ben söyleyim, nasıl olsa kapsamlı çözüm olacak diye büyük bir kesim tarafından önce bir köşeye bırakıldı, sonra ise umutsuzluk safhasının gazabına uğradı. Ya daha hiç gündeme gelememiş kapılar, misal bir Gaymaklı kapısı, bir Luricina kapısı ve hatta mümkün olan her noktaya bir kapı açılsa… Bu kapılar insanların birbirini tanımasına, tanıdıkça güvenmesine vesile olmaz mı? Günün sonunda, sınıra açılacak her bir delik, sınırın tümden yıkılmasına bir adımdır.
Kapalı Maraş, malumunuz, adı üstünde, 40 yıldır ‘kapalı’. Çürümeye terk edilmiş. Sahi, Maraş’la ilgili bir anlaşma yapılmayacak mıydı? Noldu o anlaşmaya? Ben söyleyim, nasıl olsa kapsamlı anlaşma yapılacak, onu da orada çözeriz denildi.
Bugün, bir Kıbrıslı Türk güneyde, bir Kıbrıslı Elen kuzeyde iletişim kuramıyor. Neden? Telefon şirketleri anlaşamamış. Nasıl olsa çözümden sonra anlaşırlar. Limanların açılması? Anlaşmadan sonra. Ekonomik ilişkilerin artması? O da anlaşmadan sonra!
Kıbrıslı Elenlerin sınır kapılarına astıkları ‘unutmadım’ tabelaları, bizim ise dağa çizip, geceleyin olur da unuturlarsa varlığını diye ışıklandırdığımız, hastane için düşünmediğimiz elektrik kesintisini dahi hesaba kattığımız, kocaman bayrağın yarattığı öfke de çözümden sonra mı?
Güneyde Elam, Kuzeyde Ülkü Ocakları, milliyetçi naralarla nefret saçıp, her fırsatta şiddet eylemleri gerçekleştiriyorlar. Kıbrıslı Türklerde dazlakların, Kıbrıslı Elenlerde bozkurtların korkusu hafızalara kazınıyor. Bu konuda iki tarafta da bir şeyler yapan bir idare var mı? Ne gerek var, kapsamlı çözüm hepsini çözecek!
CMC atıkları bugün tüm adaya kanser saçıyor. Bize bunları bırakan İngiliz şirkete ve sömürge idaresine ise tek bir ortak tepki yok. Peki ne zaman olacak bu? Anlaşmadan sonra?!
Ufacık adada, İngiliz iki egemen üs tutup, oradan da sürekli Ortadoğu’yu bombalıyor. Ayrıca bu egemen üsler toprak konusunda anlaşmazlık olan miktarının 10 katı yer kaplıyor. Bu konuya ne zaman bakacağız?
Anlaşmadan sonra?!
Kıbrıs Sorunu dediğimiz şey aslında kapsamlı anlaşmaya odaklanıp küçük gördüğümüz tüm bu konuların toplamıdır: Yarım asırlık ayrılığın güvensizliği, toplumların birbirlerinde yarattığı öfke ve korkular, bir telefon, sınır kapısı konusunda dahi anlaşamamanın çaresizliği, bizi bu hale sokup keyif sürenlere yönelik ortak bir tepkiyi örgütleyememe… Barış salt bir kağıda atılan imzalarla gelmeyecek, gelemez de; o yüzden barış istiyorsak her bir noktada barış için çabalayalım, mücadeleyi yükseltelim. Yani barış istiyorsak, taktik maktik yok bam bam bam.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu Lefkoşa Bölge Sorumlusu