Hayatın kendisi bir mücadele halini almış durumda bu küçük ada yarısında. Nereden bakarsak bakalım; halkın ne gündelik ne genel ne geleceğine dair somut, yapıcı ve kalıcı adımlar atılıyor…
Toplum ayrı ayrı kesenlere bölünmüşçesine ayrılmış durumda. Ortaklaşan hassasiyetleri bir araya getirip baktığımızda, bir tarafta en temel hak ve özgürlükleri için mücadele edip direnen bir halk yer alırken, diğer tarafta sosyal devlet kisvesiyle hamasi söylemler yükseltip sermaye ile yan yana hareket eden hükümetler yer alıyor. Öyle bir sistem olagelmiş ki, hangi hükümet kurulursa kurulsun hangi söz verilip o koltuğa seçilirse seçilsin bir şey değişmiyor; hatta gelen gideni aratıyordiye de rahatça söylenebilir. Üstelik sosyal devlet anlayışını diline dolayıp, net biçimde “biz bu sorunları çözeriz!” iddiasını her biri her defasında koyuyor olmalarına rağmen… Oysa basitçe bakıldığında sosyal devlet: “ekonomik ve toplumsal yönden yurttaşlarının tümüyle ilgilenen, onların yaşam düzeyi, sosyal güvenliği vb. konularında gereken önlemi alan bir yapıdır”.
Ancak ne yazık ki böyle bir yapı kurulmak bir kenara dursunhükümetlerce henüz görünür olmuş dahi değil…
Söz konusu bağlamda gelin daha birkaç gün önce lansmanı yapılan “Sosyal Konut” projesine birlikte bakalım. Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de halkın barınma ihtiyacı vardır ve söz konusu proje bu bakımdan ele alındığında düşüncenin güzel olduğu söylenilebilir. Ancak “Sıcak Bir Yuva, Çağdaş Bir Yaşam”sloganıyla duyurusu gerçekleşen bu projenin gerek lütufmuşçasına sunumu gerekse de halkın değil inşaat sektöründe yer alan firmaların iştahını kabartması; yine halka değil Kıbrıs’ın kuzeyini şantiyeye döndürmüş her bölgede ve her noktada mantar gibi biten binaları yapan, plansız büyümelere ve buna paralel oluşan güvencesizçalışma ortamını yaratıp tüm bunlara rağmen inşaatlaradevam edebilen sermayeye kucak açıldığını anlatıyor. Ve bu durum bizlere gösteriyor ki bu kesimler inşaatı “iyi” biliyor…
Ancak iyi biliyor derken; planlama, tasarım, ekonomi,ekolojik, idari, güvence ve çok daha fazlasını kapsayan disiplinlerden söz edildiği sanılmasın. Söz edilen şey bilimsellikten uzak, tamamen, yap-sat ve rant üzerine kurulu bir yapıdan başka bir şey değil.
Tüm bunlara kurulduğu günden bu yana inşaat sermayesi ile iç içe olup, “Mağusa- Yeniboğaziçi(Aysergi) ve İskele İmar Planı örneğinde yaşanan kırılmayla birlikte baktığımızda, -o kırılmada da Halkın Partisi müteahhitlerle dirsek teması içerisindeydi- Sosyal Konut gibi temel bir ihtiyacın hükümet eliyle kimlerin eline teslim edildiğini anlatıyor.
Bunun en somut örneğini, lansman akşamında “Konut Edindirme Birimi’nin hiçbir zaman inşaat sektöründe kendisini aktör olarak görmediğini, esasen amaçlananın, projelerin yerli müteahhitler tarafından yapılması, vatandaşların konut ihtiyaçlarını karşılarken inşaat sektöründe canlanma sağlanmasını amaçlamak olduğunu” dile getiren İçişleri Bakan’ı Ayşegül Aybars,“ihtiyaç duyulan bölgelerde konut sorununa çözüm üretmek” için de bu sürece girildiği belirtilmiş…
Oysa biz biliyor ve söylüyoruz bu ülkede konut sorunu yok!
Yukarıda da bahsedildiği üzeri ada yarımızın neredeyse tamamı şantiye alanı olmuş durumda. Daha ne kadar canlanabilir ki? Bu ortamda halkın konut ihtiyacı yeni konutlar yaparak çözülemez. Mevcut müteahhitlerle ilerlense dahi söz konusu işleyişin tam tersine gidilmesi gerekmektedir. Yani ultra zenginler denilen sermaye kesimlerinden alınacak fonlar ve/veya yıl içerisinde yaptıkları inşaat sayısının belli bir oranıyla kamulaştırılacak binaların halka kazandırılmasıyla ancak halkçı bir çözüm sağlanabilir. Bu haliyle söz konusu proje sadece yine sadece zenginin servetine servet kattığı bir hale bürünecek ve inşaat safhasında gerekli kontrol mekanizması kurulamazsa statik açıdan sağlamlığı da ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkacak.
Tüm bunları sorgulayıp neden halka ait konutu özel sektörde tonlarca lirayı kazanan kesimlerin eline verelim? Başka bir sosyal konut ve başka bir anlayışın mümkün değil mi? Ve yine soralım; barınma hakkı kimin tekelinde?
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti