İnsan beynine beton dökmenin bir politika aracı olarak kullanıldığı yenidünyanın algı inşasında beton kirişleri ideolojisiz karıyor olması sandığın ve evet yani demokrasi sandığın şeyin aslında başka bir yerlerde kuruluyor olduğunun da fena ve bir o kadar da berbat belirtisidir. Son on yıllardır soldan sağa kadar Kıbrıs’ın kuzeyinde de örülmekte olan ve inşaatının halen sürdüğü bu ucube yapılanma, karizmatik, bilgili, temiz, denenmemiş, genç ve ‘sıfat olarak’ genelde “yeni” tanımlamasına durmadan vurgu yapılarak yükseliyor, yükseliyor, yükseliyor. Sanıyorum ki beton kirişleri için gerekli olan yükselmenin aklı başında hiçbir zeminde kabul görmeyeceğini bildikleri için iç gıcıklayıcı bir reklâm ile “yeniyi” satmaya çalışıyorlar. Ne söylediği önemli değildir, ne yapacağı da önemli değildir, sonradan neyin nasıl olacağı da önemli değildir, önemli olan yalnızca “satabilmektir.”
İnşaat ile siyasetin at başı gittiği bu karizmatik politikanın “Yeni Kıbrıs Türkü Lideri” de benzer bir kiriş ile yükseliyor, yükseliyor, yükseliyor. Ben niyeyse korkuyorum. Ve beton kirişlerin arasına bir çentik atarak, bu yeniyi, karizmatik olanı, temiz olanı, bilgili olanı, genç olanı bir yerden tanıdığımı tarihe not düşürüyorum. Burada da bize “satılmak” istenen ‘denize nazır barışa sıfır süper villaların’ göz parıltılı hali ile durmadan “yeni” olduğudur. Aslında eskisinden eskiz olarak da farklı olmadığı halde görüntüde kaydırma yaparak yeni olanın bütün sihirbazlığını değişim diye pazarlamaya mümkün arıyorlar, mümkün ki, satabildiğin denli başarılısın. Başardıktan sonraysa ne kadar vahşi olduklarını ise görüyoruz.
Tayyip Erdoğan iktidarının ilk beş yılında çimentoyu karizmatik, bilgili, yeni, denenmemiş ve temiz ile kardı. İdeolojisizdi ve kesinlikle “bir Erbakan değil” üzerine yükseldi. Mehmet Ali Birand’dan Hasan Cemal’e kadar bir sürü liberali bu inşaatın Avrupa’ya, demokrasiye, barışa ve hatta denize baktığına herkesi inandırdı. Keza, içine solcuları da aldı, sağcıları da aldı, liberalleri de aldı, bazen bakmadı bile kim inandıysa aldı, çünkü inşaatın en büyük becerisi bu karma halidir, olabildiğince karılır, karıştırılır, o da karıştırdı, karıştırdı, ve inşaat yükselirken ekonomiden, dış politikaya, eğitimden sağlığa yepisyeni ve gıcır bir “Yeni Türkiye’nin Lideri” olduğunu durmadan sattı. Satarken akıl sağlığına bakmadılar, neyi satarız diye düşünmediler, yeter ki satalım, bunu da satalım dediler ve “Yeni Türkiye’nin Lideri” endeksine bir de faiz oranında ivme kazandırarak “Dünya Liderini” sattılar. Hep sattı diyorum, zira sadece politik olarak satmadı, sonradan da gördük ki, hakikaten bir sürü inşaat da sattı ve bir sürü inşaat yükseldi, yükseldi, ve yükselmektedir. O zamanlar bu karizmatik adamın demokrat olmadığına inanan kimse yoktu gibi, Kıbrıs’a barış getireceği gibi Kürdistan’daki savaşa da son verecekti, komşularla “sıfır sorun” politikasıyla Ortadoğu’ya da huzur getirecekti. Hatırlayın, ben anımsıyorum, bizim buralarda da, Tayyib’in yeni olduğuna, diğerlerine benzemediğine, ilerici bir partinin lideri olduğuna, ve bize barışı getireceğine inanan sağından soluna kadar sürüler vardı, sonradan çok utandılar, yineliyorum, utanmak hangi çağın olursa olsun hakiki bir insan yüzünde yükselen en somut inşaatıdır ve yüzünde büyüdükçe değersizleşir için ve günü geldiğinde kimseye satamazsın.
Karizmatik olmak Kıbrıs’a barış getirmeyecektir, sevgili biçim abiler ablalar, hatırlatırım, Deniz Gezmiş uzun boylu ve yakışıklıdır ama bu senin beton dökülmüş zihninin kirişleri arasında ancak görebildiğindir, mümkündür, çünkü yeni inşaatlarda kahramanları, isyancıları ve hakiki bir gülümseme taşıyan herkesi bir şekilde satmayı da marifet sayıyorlar, marifettir ki; evet senin yeninde Che ancak bir tişörttür, ve Küba’ya Che tişört değil adalet, hukuk, ve vicdan getirmiştir, ve bi de evet, Gandhi misal o kadar da karizmatik değildir, ya da ne bileyim keza Mandela için karizmatik diyemezsin, Mandela o yolda yürürken ülkesine kardığı, yükselttiği ve inşa ettiği özgürlük ile Güney Afrika’yı o güzel denize baktırmıştır. O yüzden akılları karmayın, zihinleri karıştırmayın, ve ne olur gözümüzün içine baka baka eskizi dahi elimizde olan bu çok tanıdık bu çok bildik “eskiyi” bize “yeni” diye satmayın. Bu halka gelecek olan onurdur, vicdandır, barıştır, kardeşliliktir, bir arada yaşamaktır, karizma değil, mümkünse de karizmanızı getirmeyin. Siz de dursun!
CTP isyan etmenin tarihinde değil de tamah etmenin tarihinde yüzerek ve en omurgasız yerinden halkına sürekli yalanlar söyleyip geçiştireceğini sanarak buraya kadar geldi ve artık kara göründü. Satabileceği deniz kalmadı ve deniz yoksa bu adada kardeşlik ve barış adına kuracağımız hiçbir vicdanlı sözcük kalmamış demektir. Ben Ctp’ye sola dönmesini söylemiyorum, ama vicdana dönmelidir, çünkü vicdanını kaybettikçe sadece yolunu ve halkını değil başağın yeşilinin tonunu da kaybetmektedir. Ki yüzünü bir kez bile insanın vicdan yerine döndürüp oradan konuşmayı “yol bilenlerin” (tarih içinde becerdi becermedi, belki böyle bir iddiası hiç olmadı bile, ama olsun) kaybettiği her ton için mutlu olmayız, üzülürüz. Dilerim, bundan böyle, bizim de vicdan yerimize, ve başka vicdan yeri olanların da köşesine başağın tonunu koymayı parti olmaktan önce insan olmaktan sayar ve birlikte üzülmek ve nasıl mutlu olabiliriz üstüne bizimle düşünmek için başağı yola koymayı önemser. Çünkü, hala önemsiyoruz.
Fakat halkı, tarihinin en kurak sandığını iç cebine sokuşturduğu gece partinin lideri olanlar için “ilginç” diyordu. Üzgünüm fakat ilginç olan bir şey yoktur. Her şey yerli yerindedir. İlginç olan külliye açılışında verdiğiniz pozlardır, ben iç cebinize sokuşturulan mektupta bir acayiplik görmedim, ilginç olan adayınızın bu halkın gözlerinin içine bakarak “besleme” dediği şahsa, gözlerini devire devire heyecanlı bir gülümsemeyle bakmasıdır. Size ilginç gelmemiş miydi, ne ilginç? Üzgünüm, ona şaşırıp ilginç bulmadıysanız, bunda ilginç olan bişey yoktur. Neoliberal politikaların yılmaz savunucusu olduğunuz halde halka tonunuzun hala yeşil olduğunu satmaya çalışmanız ilginçtir, üzgünüm, bunu düşünün, bir kez daha düşünün, size ilginç gelen halkınıza kurak bir yalnızlık olarak geliyor. Ve gitmiyor.
İdeolojileri öldürmeye çalıştığınızdan beri de, ve eski-yeni arasında bir çimento karmaya başladığınızdan beri de, görüyorsunuz ki bu inşaat önce sizin tepenize çöktü. Hâlbuki o kadar zor değildi ki halkınla karsaydın şimdi balkon güzellemesiyle karşımıza çıkan ve her şeyin anavatanından yavruvatanına kadar “yeni” vurgusuyla satılıp sanki eskinin ve eskiye dair hiçbir şeyin günahı kabahati kendilerinde yokmuş gibi, ki bütün temizlikleri de budur ve bir temizlik için gerekli olan hiçbişeyi de söylemezler, sistemle dertleri yoktur çünkü günü geldiğinde onu kullanacak ve lehine çevirecek olan yine yeni’eskilerdir, öyle densiz bir betonarme yapı ki bu 12 Eylülün hesabını sorarken ya da hesaplaştığını söylerken 12 Eylül referandumuna “evet” demenin “insan utancına yetmez” bişey olduğuna dahi ermeyecek yapıda olanlardır, öyle yapıdır ama yine kendilerini demokrat diye satacaklar ve günü geldiğinde faşist, ırkçı, darbeci yine siz olacaksınız. Mevzunun toparlandığı yer şurasıdır ki 12 Eylül bu topraklara, ki içinde biz de vardık, bizi de kardı, öyle bir kardı ki bize şizofren bir devlet hediye etti, zekâyı ve aklı insan beyninin düşünebileceği, yükselebileceği ve karşısındaki ile bir dil oluşturabileceği her alandan karıp çıkardı, geriye ancak bu kadarı kaldı işte, karizma, temiz, bilgili, genç, yeni, ve bütün bunları nasıl satabildiğin. Sattığın kadar başarılısın. İyisin. Lidersin. Önemlisin. Çoksun. 12 Eylül dediğin ki bu harcı bu kadar güzel karmasaydı şimdi bunların inşaatları bu kadar yükselir miydi?
Onlar yükselirken, ve durmadan zenginleşip ceplerini doldururken kimine din sattılar, kimine millet, kimine kardeş olacağız deyip sattılar, kimine demokrasi deyip sattılar, kimine huzur sattılar, sana bana da barış kaldı. Bunu bir şekilde satacaklar kardeşim. Bir şekilde satacaklar! Ve bu akıl ile inşa olacak, yükselecek şey değil. Biliyorlar! Bunu ancak ideolojisiz bir şey sunarak, karizma diyerek, yeni diyerek ve eskiyle ilgisi yokmuş gibi yaparak satacaklar. Öyle deme. Türkiye’de sattılar. Umarım bizim burada da satmazlar.
Ali DOĞANBAY
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.