Şimdi de %60 lafından yine gündeme düştü şu mercedes konusu. Biri çıkıp “her şey aslında viral reklamdı” desin de bu mevzu kapansın diye bekliyorum…
Yüzsüzlük fena bir şey anladık da bize ilk kez mi yüzsüzlük yapıldı?
İlle yüzdelik konuşacaksak da, halkın %80’i özel sektörde çalışıyor, ve SENDİKASIZ çalışıyor. Sessizce çalışıyor. Sorunlarını özelden konuşuyor. Bırak birbirini savunmayı kendini bile zor savunuyor. Hade bunu konuşalım. “Asgari” ücret ödemek norm olmuş, yetmez gibi devlette maaşlar geri çekildiğinden beri (2009) enflasyonun da altında artış yapılıyor, yani eriyor… Asgari ücretin üstünde ödeyen öyle lütuf yapıyor ki, minnettar olmalısın, hele yatırımlarını da maaşın üzerinden yapıyorsa, canını istese gıkın çıkmadan vermelisin (ki bazen kanına kadar veriyorsun sırf o reklam yapsın diye..)
Anamız babamızdan kalanlar olmasa hiçbirimiz hiçbir bok süremeyeceğiz, mercedes dahil. Hoş ikinci el japon sürüyor çoğumuz ama biz çocuklarımıza onu da veremeyeceğiz. Bizim çocuklarımız kendi de alamayacak. Ev borcunu bırak kira da ödeyemeyecekler.
Bunların hepsi “pazarlık gücü” olmayan, tek başına kendi bacağından asılan koyunlar gibi yaşamamızdan. Güya rakip olan sermayedarların onlarca birliği, derneği, işbirliği protokolleri varken, biz yalnızız. Yalnızlık zayıflık bizim için. Neden? Çünkü sahip olduğumuz tek kozumuz var o da emeğimiz; emeğimizi geri çekme gücümüz. Peki tek başına “bu şartlarda çalışmıyorum.” de bakalım nolacak… Kapı dışarı. Artış istiyorum. Kapı dışarı. Ek mesai ödeneği istiyorum, kapı dışarı. 5 kişi birlik oldun. Gene kapı dışarı. Bir iş yerinde %20 olsan, toplu işten çıkarma olacağından biraz şansın var ama memleketin genelinde örgütsüz ve yalnız olduğumuzdan iş mahkemeleri yok, en erken 2 yılda anlaşılacak haklılığın. Bunu da herkes biliyor. Yani gene kapı dışarı.
Bütün çaresizliğin içinde bir “kampanya” sallayıp sarsmaya başlıyor kurulu düzenin kabullenilmişliğini, bir oluyor iki, iki oluyor üç…
Esnaf olanlar iş yerini imza noktası yapıyor, kamuda ya da serbest çalışan imza atarak veya kendisi imza toplayarak sesini çıkaramayanların sesi oluyor. Bazı patronlar sakın imza atmayın diye çalışanlarına baskı kuracak kadar korkuyor. Hala yalnız değil miyiz patronun karşısına oturduğumuzda? Yalnızız. Ama umudumuz var. İçimizde “Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya,
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya…” diye başlayan bir şiir, gerisini bilirsiniz. Umut böyle işte.
Mercedese mi dönelim? Bu mercedesleri getirenler, mecliste zorunlu sendikalaşma yasası görüşülürken sermayenin ve devletin sonu olur diyerek can hıraş HAYIR oyu verdiler. Dertleri %60’ın ne yaptığıysa, %80’in dertlerini %1’in kar marjinlerinden daha fazla önemsemeleri gerekmez miydi?
Ben, %60’ın mercedesi olmasını değil ama isterse alabilecek parası olmasını savunuyorum. Herkesin evi, herkesin arabası, herkesin bisikleti, herkesin binebileceği otobüs gidip kaliteli hizmet alabileceği hastane, okul olsun istiyorum.
Gözüm ne bindikleri arabada, ne evlerinde. Gözüm kendi ezilen hayatımda, hissedarlara kazandırdığım yüzlerce bin TL karşılığında ödeyemediğim kredi kartı borcumda…
Bizi ne zaman görecekler? Bizi görmeyecekler. Ne asgari ücretler ne yatırımlar ne bir ofiste 10 saat çalışarak geçen ömrümüz… Canlarını yakabilecek kadar güçlü olana dek, çarkın dişlilerini durdurabilene dek, emeği geri çekip iş bırakabilene dek, görmeyecekler, hakkıyla falan değil sırtımıza basıp yükseliyorlar çünkü. İşte bu yüzden sendika istemiyorlar. İşte bu yüzden sendika istemeliyiz. İşte bu yüzden %80’i %60’tan daha fazla konuşalım, açık açık konuşalım, artık özel sektördeki sömürüyü “özelden” konuşmayalım.
Ayşe Yılmaz