Baraka ve Bağımsızlık Yolu, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ortak bir eylem gerçekleştirdi. Saat 17:00’de Kuğulu parkta başlayan yürüyüş Cumhurbaşkanlığı önünde son buldu. Katılımın yüksek olduğu yürüyüşte “Barış Bizlerin Ellerindedir”, “Barış Sokakta,Masada Değil”,”Aplıç Kapısı Derhal Açılsın”,”Derinya Kapısı Derhal Açılsın”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği” ve “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” gibi sloganlar atıldı. Barış İçin Halklar Birleşin pankartının taşındığı yürüyüş Cumhurbaşkanlığı önünde yapılan açıklamalarla son buldu.
Bağımsızlık Yolu adına Genel Sekreter Münür Rahvancıoğlu açıklama yaptı. Açıklamasında 1 Eylül’de sokağı boş bırakan örgütleri eleştiren Rahvancıoğlu, bu durumun barışı müzakere masasından beklemenin bir sonucu olduğunu söyledi. Barış için yapılacak şeyler olduğunu belirten Genel Sekreter, “1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ve takvimin herhangi bir gününde barış için sokağa çıkmayı lüks kabul eden demokratik kitle örgütleri ve siyasi örgütlerle barış örgütlenemez. Bu yüzden halkımızı devrimci siyasette örgütlenmeye ve barış için mücadele etmeye çağırıyoruz.” dedi.
Açıklamanın tam metni şöyle:
“Baraka Kültür Merkezi ve Bağımsızlık Yolu olarak bu yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ortak kortej oluşturulması için kamuoyuna ve örgütlere bir çağrı yaptık. Bütün örgütlere açık olan eylemimizde katılacak olan örgütlerin kendi basın bildirilerini okumaları mümkündü. Ancak, halkımızın ekonomik anlamda ciddi oranda ezildiği bu günlerde örgütler 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne iki yıldır ilgi göstermiyorlar. On yıllardan beridir Kıbrıs’ın kuzeyinde 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde kortej oluşturan, siyasi ve ekonomik demokratik örgütler iki yıldır 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde sokağı boş bırakıyorlar. Bunun birçok sebebi var ancak bir tanesi ve en önemlilerinden biri geçtiğimiz yıl yaşanan Crans Montana ve Mont Pelerin süreçlerinin çöküşü sonrası barış güçlerinin içine düşmüş oldukları yılgınlık, umutsuzluk ve moralsizliktir. Aslında bütün beklentisini masadaki görüşmelere, kağıt üzerine atılacak olan imzaya veya liderler adı verilen ama toplumlar dahil edilmeden süreç yürüten kişilere -bu kişiler her kim olursa olsun ve hangi niyetle davranıyorsa olsun- bağlayan örgütlerin sonunda hayal kırıklığı yaşamaları kaçınılmazdı. Ve bu hayal kırıklığı yaşanan ilk hayal kırıklığı değildir. Kıbrıs sorununun elli yıldan fazladır devam eden sürecinin çok önemli kısmı görüşmeler ile geçmiştir. Ancak görüşmeler her defasında halktan ve sokaktan soyutlanmış olduğu için, günlük hayatın sıkıntılarından soyutlanmış olduğu için hayal kırıklığıyla, moral bozukluğuyla sona ermiştir. Bir süre geçtikten sonra barış güçleri kendini yeniden toplayıp yeniden görüşme sürecinin ilerlemesi için baskı yapmaya başlıyor. Ancak her defasında ayni yıkım, görüşme masasında kim olursa olsun -solcu,sağcı,ilerici, barış düşmanı, muhafazakar- hep ayni kısır döngünün içerisinde ayni şekilde sona eriyor. Bu kısır döngüyü kırmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Barış güçlerinde var olan ve halkımıza da aktarılmış olan Kıbrıs sorununun günlük hayattan ayrı, bağımsız, farklı bir olgu olduğuna ilişkin yanlış düşünce kırılmalıdır. Bugün Kıbrıs’ın güneyinde, Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri barış istesin veya istemesin, hazırlanacak olan plana olumlu yaklaşsın ya da yaklaşmasın Kıbrıs’ın kuzeyinde barış için yapılabilecek şeyler vardır. Kıbrıs’ın kuzeyindeki barış güçleri Aplıç Kapısı’nın açılması için mücadele edebilirler, Derinya Kapısı’nın açılması için mücadele edebilirler. Bugün cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan, görüşmecilik sürecini yürüten, sayın Akıncı’nın seçilmeden önce sözünü verdiği ve halkımızın %60’tan fazlasının onay verdiği Maraş’ın açılmasının görüşme sürecine endekslenmemesi sözünün tutulması için mücadele edebilirler. Hemen yanı başımızda yapılmakta olan ve Kıbrıs’ın bütün halklarını olumsuz etkileme riski taşıyan Nükleer Santral sürecinin durdurulması için, en yetkili makamlardan ses verilmesi için mücadele edilebilirler. CMC gibi Kıbrıs’ın tamamını etkileyen ekolojik sorunların ortak bir iradeyle ortadan kaldırılması için mücadele edebilirler. Bunların hepsi ve daha fazlası barış sürecinin ilerleyebilmesi, masanın güçlenebilmesi ve imzaların atılabilmesi için yapılabilecek olanlardır. Eğer barış güçleri hipnoza takılmış gibi oturup, birilerinin masada birilerinin kendi adına iyi kararlar almasını beklerlerse, elli yıldır bekledikleri gibi beklemeye devam edecekler. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ve takvimin herhangi bir gününde barış için sokağa çıkmayı lüks kabul eden demokratik kitle örgütleri ve siyasi örgütlerle barış örgütlenemez. Bu yüzden halkımızı devrimci siyasette örgütlenmeye ve barış için mücadele etmeye çağırıyoruz.”
Baraka Kültür Merkezi adına basın açıklamasını Sezgin Keser okudu. yapılan açıklamanın tam metni şöyle:
“Uzun yıllardır adamızda egemenlerin çıkarları doğrultusunda birbirinden ayrılmış, bölünmüş halklar olarak yaşam mücadelemizi sürdürüyoruz.Barışı, iki lider tarafından imzalanacak anlaşmalara sıkıştıran ve yıllarca bu adanın halklarının kaderlerini müzakare masalarından alınacak kararlara bağlayanların aksine barışın sokakta, emekten yana, günlük sıkıntılarımızın çözümleri doğrultusunda ve kıbrıs halklarının bugünleri ve gelecekleri hakkında söz, yetki,karar ve iktidar hakkına sahip olmasıyla var olacağına inanıyoruz.
Gözlerini kar hırsı bürümüş sermayenin kıskacında olan adamızda büyük bir ekolojik tahribat yaşanmaktadır. Otellerin bir yandan anayasal haklarımızı gasp ederek kıyılarımızı işgal ettikleri, bir yandan da denizlerimizi kirlettikleri apaçık ortadadır. Nesli tükenen hayvanların avının serbest hale getirildiği, bakanlarımızın mercedes sevgisinin orman sevgimizden değerli sayıldığı ülkemizde barışı insanın doğa üzerindeki hakimiyetiyle değil insan ve doğanın uyumu ile gerçekleştirebiliriz.
Gece kulüplerindeki seks köleliğine, özel sektördeki emek sömürüsüne, kadına yönelik şiddete, homofobiye, milliyetçiliğe ve gericiliğe karşı bir mücadele yürütmeyen, ada halklarının kaynaşmasına katkı sağlayacak sınır kapılarını açmayan adadaki iktidarların barış nidaları samimiyetsiz ve çıkarcıdır.
Abd ve ingiltere gibi emperyalist güçlerin adamız coğrafyasında yürüttükleri kanlı savaşların bedelini yine halklar ödemektedir. Karşılıklı ekonomik tehditlerle birbirleriyle didişen egemenler, dış borçlarla, emek ve doğa sömürüsüyle yarattıkları ekonomik krizlerin sefasını sürerken bu krizlerin cefasını çekecek olan yoksul ve emekçi insanlar olacaktır.
Bu adada barışı bir kağıda imza atacak liderler değil ekonomik krizi, ekolojik tahribatı, emek sömürüsünü, gericiliği en derinden yaşayan ve bunlarla mücadele eden kıbrıs halkları sağlayacaktır. Unutmayalım ki
Barış Bizlerin Ellerindedir
Yaşasın Halkların Kardeşliği”