Bağımsızlık Yolu Meclis Üyesi Nazlı, Radyo Havadis’teydi: “İfade Özgürlüğü Halkın Özgürlüğüdür”

Bağımsızlık Yolu Meclis Üyesi Avukat Cansu N. Nazlı, Radyo Havadis’te Melek Arabacıoğlu’nun hazırlayıp sunduğu Kulis programına katılarak,  gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

“YASA DEĞİŞTİRİLMELİ”: Nazlı: Fasıl 154’ün 59’uncu maddesine göre, yasa dışı bir cemiyet tarafından, adına veya menfaatine yayınlanan veya yayınlandığı görülen, yazılı belge ya da yazılı yayını satan, tasarrufunda bulunduran kişiler suç işlemiş sayılıyor. Bu yasa değişmezse tutuklamalar devam edecek

“SAHİP ÇIKALIM”: Nazlı: Yasaklı kitap bulundurmadan tutuklanan Bengül Gargısu için 14 Mart Perşembe (bugün) saat 8:30’da Lefkoşa Ceza Mahkemesi önünde Bağımsızlık Yolu olarak toplanacağız ve davanın takipçisi olacağız. Bu süreçte de tüm halkımızı mücadeleyi yükselterek ifade özgürlüğüne sahip çıkmaya çağırıyorum

Melek ARABACIOĞLU

Bağımsızlık Yolu Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, yasaklı yayın bulundurmak suçlaması ile yapılan tutuklamalara ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Cansu N. Nazlı, Ceza Yasası Fasıl 154’ün 59’uncu maddesine göre, yasa dışı bir cemiyet tarafından veya adına veya menfaatine yayınlanan veya yayınlandığı görülen kitap, dergi, broşür, afiş, bildiri, gazete, mektup veya herhangi bir yazılı belge ya da yazılı yayını satan, tasarrufunda bulunduran kişilerin bu suçu işlemiş sayıldığını kaydetti.

Cansu N. Nazlı, yasada bu madde durduğu sürece polisin bu tutuklamaları ve baskınları yapabilecek bir enstrümana sahip olacağını söyledi ve yasanın biran önce değiştirilmesi gerektiğini belirtti.

Nazlı, “Ne olursa olsun kitap bulundurmanın, kitap okumanın, suçla aynı cümlede geçmesi bile kamu vicdanını rahatsız etmektedir” dedi.

Bağımsızlık Yolu Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, Radyo Havadis’te Melek Arabacıoğlu’nun hazırlayıp sunduğu Kulis programına katılarak,  son günlerde ülke gündemini meşgul eden yasaklı yayın bulundurmak suçlaması ile yapılan tutuklamalara ilişkin açıklamalarda bulundu. Nazlı, Arabacıoğlu’nun sorularını yanıtladı.

Soru: Ülkemizde meydana gelen yasaklı kitap bulundurma ve tutuklama kararını bir avukat olarak yasa nezninde nasıl değerlendiriyorsun?

Nazlı: Bu tutuklama vakası ülkemizde ilk kez yaşanan bir vaka değildir. Geçmişte yabancı öğrencilere çok sayıda bu tarz ceza davaları ikame edildi ceza yasasındaki madde üzerinden. Bugün ise ironik bir şekilde hükümetin büyük ortağı olan bir siyasi partinin parti meclisi üyesine böyle bir dava geldi. İlk olarak ele almamız gereken şey ifade ve düşünce özgürlüğünün bir temel hak olduğu ve bu ülkede yaşayan herkesin anayasal hakkı olduğu ve bundan hiçbir şekilde taviz verilmesinin mümkün olmadığıdır.

Yasaya bakacak olursak ceza yasası Fasıl 154’ün 59. Maddesinde yasa dışı bir cemiyet tarafından veya adına veya menfaatine yayınlanan veya yayınlandığı görülen kitap, dergi, broşür, afiş, bildiri, gazete, mektup veya yayınlandığı görülen herhangi bir yazılı belge ya da yazılı yayını satan, tasarrufunda bulunduran kişiler bu suçu işlemiş sayılıyor.

Bu maddeye binaen de polis sanığı tutukladı ve mahkeme huzuruna çıkardı.

Soru: Yakın tarihte ceza yasası revize edildi ama bu maddede bir revize yapılmadı. Bunun nedeni nedir?

Nazlı: Bu yasa defalarca revize edildi. Bu revizeleri yapacak olan yasama organındaki milletvekilleri ve onların mensupları olduğu siyasi partiler ve onların tercihleridir. 2014’te bu yasada birçok olumlu değişiklik yapıldığını hakkını teslim ederek belirtebilirim. Gerekli değişikliklerin şuanda da insan ticaretinin önlenmesi ve yasal kürtaj süresinin artırılması konularında yapılması için çaba sarf edildiğini de görüyoruz. Ama CTP tarafından gündeme getirilen bu revizelerde bu maddenin gündeme getirilmemesi daha önce de birçok yargılama olmasına rağmen değiştirilme ihtiyacı görülmediğinin göstergesidir. Ta ki kendi partilerinden bir üyeleri bu konudan yargılanana kadar.

 Soru: Geçtiğimiz yıl Salahattin Demirtaş’ın Seher kitabını dağıtmak ve tasarrufunda bulundurmaktan tutuklanan öğrencilerin adli süreci ne oldu?

Nazlı: Bu konuda birden fazla yargılama süreci oldu ve bir kısmı öğrenci olduğu ve daimi olarak burada ikamet etmeyeceği için polisin ve savcılığın baskısıyla duruşmalara devam etmeyip itham edildiği suçu kabul etti ve adadan ayrıldı. Yakın zamanda Mağusa Kaza Mahkemesinde görülen bri dava sonuçlandı ve orada da bir beraat kararı çıktı. Ancak şunun altını çizmek istiyorum. Yasada bu madde durduğu sürece polis bu tutuklamaları ve baskınları yapabilecek bir enstrümana sahip olacak bu nedenle yasanın biran önce değiştirilmesi gerekir. Ne olursa olsun kitap bulundurmanın, kitap okumanın, suçla ayni cümlede geçmesi kamu vicdanını rahatsız etmektedir.

Soru: Hükümet eliyle devletimiz “polis devleti” olmaya doğru mu gidiyor?

Nazlı: Bu dörtlü koalisyon hükümeti dönemini ele alacak olursak ne yazıktır ki Başbakan bir İdare Hukuku uzmanıdır ve kabinede de birçok hukukçu bulunmaktadır ama buna rağmen bu dönemde sivil halka çok ciddi polis müdahaleleri yapılmış, temel hakların ihlal edileceği idari eylemler olsun bunlara hiç müdahale edilmedi. Bu memlekette biber gazı bile bu dönemde kullanıldı. Biber gazı ki bunu kimyasal bir silah olarak niteleyebiliriz, bunun kullanılması sonrası Başbakan PGM Müdürünü makamına çağırıp ikaz ederek süreci noktaladı. Bunun hiç bir hukuki temeli yoktur bu tamamen tabiri caizse dostlar alışverişte görsün zihniyeti ile basına yapılan bir şovdur. Sayın başbakan polisin bu uyguladığı orantısız şiddetin hukuka ve anayasaya aykırı olduğunu Sn Başbakan bizden çok daha iyi biliyor. Bize bunların hukuka aykırı olduğunu öğrencisi olduğum zamanlarda kendisi öğretti. Kendisi idarenin sorumluluğunu herkesten fazla bildiği halde bu duruşu göstermemesi de kendisinin politik duruşudur diye düşünüyorum.

Soru: Eskiden kamu vicdanını rahatsız eden bir olayda sokaklara dökülen Kıbrıs Türk toplumun şuan sessiz durmasını neye bağlıyorsun?

Nazlı: Son seçimlerde dörtlü koalisyonun oluştuğu seçimlerde UBP oldukça büyük yolsuzluk iddialarına maruz kalmıştı. Sonrasında aşırı sağda yer alan ve milliyetçi söylemleriyle ortaya çıkan YDP’nin meclise girmesi genel olarak halkta faşizmin yükseleceği tehdidine karşı bir korku ortamı yarattı. Bu korku ortamı nedeniyle halk, dörtlü koalisyona denize düşen yılana sarılır gibi sarıldı. Toplum içerisinde yaygınlaşan güvensizlik hissi halk arasında yapılan birçok eylemde hükümetin ve polisin eliyle yapılan darplardan da çok etkilendi.

Örnek olarak CAS çalışanlarına uygulanan orantısız güç ve çalışanların yerlerde sürüklenmelerinden tutun da Afrika gazetesine yapılan saldırılar sırasında polisin müdahale etmemesine kadar hepsini sayabilirim. Bu ülkede kadın cinayetleri işlenirken, iş cinayetleri işlenirken ve hatta trafikte her gün onlarca cinayet işlenirken bunların sonucunu halk göremedikçe ve kelle koltukta yaşadığını hissettikçe toplum üzerindeki güvensizlik hissinin arttığını ve bunların toplumu sessizleştiren eylemler olduğuna bağlıyorum. Sokakta yeterince muhalefet sergilenememesinin altında yatan bir diğer neden ise iktidarda olan hükümetin “biz gidersek idareye UBP ve YDP gelecek, faşistler hükümette olacak” şeklindeki tavrıdır. Bu tavırdan dolayıdır ki gerek sendikalar gerekse sivil toplum örgütlerinin birçoğu sokakta mücadeleye yanaşmamaktadır.

Soru: Bir avukat olarak Kent Güvenlik Sistemlerinin uygulamaya girecek olması konusunda ne düşünüyorsun? Hak ve özgürlüklere bir darbe değimlidir devlet tarafından sürekli gözetlenilmek?

Nazlı: Devlet bizi sivil hayatımızda nerede ne yaparsak gözetleyecek bir hukukçu olarak bunun sivil hayata bir darbe olduğunu düşünüyorum. Bu yasa meclisten oy birliği ile geçti üstelikte hukukçuların ve özgürlükçülerin olduğu bir meclisten geçti bu yasa. Devletin bizi sürekli olarak gözetlemesi temel hakların gasp edildiği bir uygulamadır. Sen devlet olarak suçu önlemek için bizim temel haklarımızı sürekli olarak gasp edemezsin. Burada devletin bir çelişkisini de görüyoruz, çünkü bundan birkaç ay önce bir gazeteci yolda yürüyen bir kişinin fotoğrafını çekerken tutuklandı. Eğer yolda yürüyen bir kişinin fotoğrafını çekmek özel hayatın ihlali olarak cezalandırılıyorsa, devletin bütün gün ne yaptığımızı görmesi kayıt altına tutması suç teşkil etmeyecek mi? Bu hükümet gidecek YDP, UBP başa gelecek korkusuyla toplumun “sin da gulle geçsin” mantığından uzaklaşması ve muhalif güçlerin biran önce ses vermek üzere sokağa inmesi gerekmektedir.

Soru: 8 Mart’ta Bağımsızlık Yolu olarak bir basın bildirgesi yayınladınız ve hükümetten taleplerinizi sıraladınız neydi bunlar?

Nazlı: Toplumda kadının üzerindeki iş yükünün azaltılması ve okul öncesi yaştaki çocukların ücretsiz olarak tam gün kreşlere gidebilmelerinin sağlanması, okul yaşındaki çocuklar için tam gün eğitim sistemine geçilmesi, özel eğitimin devlet tarafından desteklenmesi ve ailelerin üzerindeki maddi yükün azaltılmasının sağlanması, Kadın sığınma evlerinin tüm bölgelerde açılması ve Sosyal Hizmetler Dairesi’nin daha fazla bütçe ayrılarak personel eksikliğinin giderilmesi gibi birçok talebimiz oldu. Bu taleplerimizi her gün dile getiriyoruz. 8 Mart sadece senede bir gün ama bu taleplerimizle ilgili mücadelemiz inanın her gün her platformda devam ediyor. Kadının güçlendirilmesi ve özgürleştirilmesi için de bizler Bağımsızlık Yolu olarak bu taleplerimizin takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Programın başına dönüp yasaklı kitap bulundurmadan tutuklanan Bengül Gargısu için 14 Mart Perşembe saat 8:30’da Lefkoşa Ceza Mahkemesi önünde Bağımsızlık Yolu olarak toplanacağız ve davanın takipçisi olacağız. Bu süreçte de tüm halkımızı mücadeleyi yükselterek ifade özgürlüğüne sahip çıkmaya çağırıyorum.

Haber : https://www.havadiskibris.com/ifade-ozgurlugu-halkin-ozgurlugudur/