Bağımsızlık Yolu Kurucu Üyesi Özkızan: Yangın Helikopteri İçin Servet Vergisi

Bağımsızlık Yolu Kurucu Üyesi Celal Özkızan, sosyal medya hesabından dün ülkede yaşanan yangın felaketine ilişkin açıklama yaptı.

Ancak, ülkemizde yaşanması kaçınılmaz orman yangınlarına karşı yangın helikopteri alınması konusunda “hayır almayalım” diyen ya hiçkimse yoktur, varsa da sayıları bir elin parmakları kadardır.

Neden yol katedemiyoruz peki? Bu konuda da herkes hemfikirdir: “Kaynak yok”. Yol yapılmasını herkes istiyor, ama “kaynak yok”. Yangın helikopterini herkes istiyor, ama “kaynak yok”. Sağlık altyapısını güçlendirmeyi herkes istiyor, ama “kaynak yok”.

“Kamu sektörü bu toplumun sırtında bir kamburdur” dendi, “özele alan açalım, böylece ekonomi verimli hale gelsin, büyüsün, tüm toplum kalkınsın, refah artsın” dendi. Açıldı da. Hem de öyle bir alan açıldı ki ultrazenginlere; otellere haraç vermeden denize giremez olduk…

Ne yaratıldı peki günün sonunda? Bir avuç ultrazenginin elinde toplanmış devasa bir servet. Yollar? Halâ yıkık dökük, ama çerez parası harcar gibi 500 bin Euro’luk arabaları çektik ultrazenginlerin altına. Yangın helikopteri? Halâ yok, ama ultrazenginlerin özel jetleri var.

Herkes ne yapılması gerektiği konusunda hemfikir, ama halâ daha “kaynak yok”. Bu işin artık lamı cimi yok. Artık ultrazenginler elini taşın altına koyacak, biz de herkesin üzerinde hemfikir olduğu ihtiyaçlarımızı çatır çatır karşılayacağız.

Açıklama şöyle:

Yangın felaketi ve benzeri durumlarda hepimize saç baş yoldurtan, hepimizin canını yangının ağaçları, bitki örtüsünü ve hayvanları yaktığı kadar yakan temel bir gerçek var: Ne yapılması gerektiği konusunda herkesin hemfikir olması, ama yine de hiçbir şey yapılamaması.

Ülkemizde tartışmalı konular elbette var: örneğin Kıbrıs sorununa ilişkin farklı farklı düşüncelere sahip pek çok kesim var; örneğin Türkiye ile ilişkilerin nasıl olması gerektiğine ilişkin farklı farklı düşüncelere sahip pek çok kesim var; örneğin başkanlık sistemi mi olsun parlamenter sistem devam mı etsin, örneğin belediyelerin sayısı azaltılsın mı azaltılmasın mı gibi konularda farklı farklı düşüncelere sahip pek çok kesim var.

Ancak, ülkemizde yaşanması kaçınılmaz orman yangınlarına karşı yangın helikopteri alınması konusunda “hayır almayalım” diyen ya hiçkimse yoktur, varsa da sayıları bir elin parmakları kadardır. Her yıl yaşanan trafik kazalarına karşı yollarımızın altyapısını güçlendirelim, yollarımızı doğru düzgün ışıklandıralım önerisine karşı “ben öyle düşünmüyorum” diyen tek bir kişi dahi yoktur. Örnekler uzatılabilir.

İşte herkesin hemfikir olduğu, başka meselelerde anlaşmazlıktan bağıra çağıra kavga edecek zıt kutuptaki kişilerin bile tamamen aynı düşündüğü bu gibi belli başlı konularda bile bir gram yol katedememiş olmamızdır saç baş yoldurtan.

Neden yol katedemiyoruz peki? Bu konuda da herkes hemfikirdir: “Kaynak yok”. Yol yapılmasını herkes istiyor, ama “kaynak yok”. Yangın helikopterini herkes istiyor, ama “kaynak yok”. Sağlık altyapısını güçlendirmeyi herkes istiyor, ama “kaynak yok”.

Kaynak yaratılması adına bugüne kadar ne yapıldı? Her zaman, ama her zaman çalışan kesimlerin, emekçi insanların ceplerine el atıldı. 2006 yılından beridir bu ülkede yapılan kamu istihdamı, dünya ortalamasının altına çekildi. Kamuda Göç Yasası geçirildi, maaşlar düşürülüp haklar geriletildi, yetmedi kadrolamanın yerini sözleşmeli işçi çalıştırma aldı… Sosyal Güvenlik Yasası geçirildi, emeklilik yaşı ve emekli olmak için ödenmesi gereken prim miktarı artırıldı, kadınların yıpranma payı kaldırıldı… Hayat pahalılığı donduruldu… KIB-TEK dışındaki bütün büyük kamu kuruluşları özelleştirildi… Ekonominin büyüdüğü yıllarda dahi özel sektördeki ücretler ve çalışma koşulları iyileştirilmedi, hatta yer yer kötüye gitti…

Bu pandemi krizi döneminde dahi, çalışan insanların alınterleriyle biriken İhtiyat Sandığı’ndaki paralar kaynak olarak kullanıldı, yasadışı bir biçimde hastanelerde bağış adı altında vatandaştan toplanan paralarla büyüyen Sağlık Fonu kullanıldı.

Tüm bunlar ne adına yapıldı? “Kaynak yaratma” adına. “Kamu sektörü bu toplumun sırtında bir kamburdur” dendi, “özele alan açalım, böylece ekonomi verimli hale gelsin, büyüsün, tüm toplum kalkınsın, refah artsın” dendi. Açıldı da. Hem de öyle bir alan açıldı ki ultrazenginlere; otellere haraç vermeden denize giremez olduk… iş cinayeti sonucu hayatını kaybeden inşaat işçisinin cansız bedeni henüz betonun üzerinde dururken inşaatı sürdürmeye devam edebilecek kadar geniş bir alan açıldı ultrazenginlere… iş ilişkinin en temel, en normal bileşeni olan maaşların bile koca koca şirketlerce aylarca yatırılmamasının normal hale geldiği, “mesai” kavramının patronun iki dudağının keyfine göre şekillendiği, Çalışma Yasası’nın en temel maddelerinin bile göz göre göre ihlâl edildiği, çalışma bakanlarının bile “bu kadar da olmaz yahu” diye isyan ettiği ama isyan etmekten öte en ufak somut bir dönüşümü gerçekleştiremeyecek kadar aciz hale gelmiş olduğu gepgeniş bir alan açıldı özel sektöre. Otellerin denize pisliklerini döküp, inşaatçıların denizin bitip kıyının başladığı yere binalarını dikebildiği (bir kısmının bununla da yetinmeyip denizin içini dahi ahşap ya da demirden yapılarıyla işgal ettiği); kumarhane sahiplerinin benim aylık telefon faturası ücretim kadar kira ödeme karşılığında yüz milyonlarca dolarlık kârlar elde ettiği, herkesin süpermarketlere doluştuğu bir zamanda dahi süpermarketlerin kendi çalışanlarına kesinti yapabileceği kadar gepgeniş, konforlu bir alan açıldı özel sektöre, ultrazenginlere. Her alışveriş yapacağımızda ağzımızı daha da açık bırakacak fiyatlarla yüz yüze gelmemize sebep olan tüccarların dilediğince kâr yapabileceği, emlak baronlarının kiraları sterlin üzerinden vatandaştan rahat rahat toplayabileceği kadar alan açıldı özele.

Elimizi verdik ama kolumuzu kaptırdık; yetmedi boğazımıza bıçak dayadılar. Bazılarımız öldük, cesetlerimizin bile üstünde tepindiler. Neden? “Kaynak yaratmak” için.

Ne yaratıldı peki günün sonunda? Bir avuç ultrazenginin elinde toplanmış devasa bir servet. Yollar? Halâ yıkık dökük, ama çerez parası harcar gibi 500 bin Euro’luk arabaları çektik ultrazenginlerin altına. Yangın helikopteri? Halâ yok, ama ultrazenginlerin özel jetleri var. Sağlık altyapımız? Eskisinden de beter, ama özel hastahane sahiplerimiz dünyanın en zenginleri listesinde. Konut sorunu? Çözülmedi, ama inşaat baronlarının banka hesapları, Covid-19’dan bile daha hızlı büyüdü, yayıldı.

Yeter artık!
Yeter!

Herkes ne yapılması gerektiği konusunda hemfikir, ama halâ daha “kaynak yok”. Bu işin artık lamı cimi yok. Artık ultrazenginler elini taşın altına koyacak, biz de herkesin üzerinde hemfikir olduğu ihtiyaçlarımızı çatır çatır karşılayacağız. O yüzden servet vergisi, hemen şimdi! Servet vergisini uygulamaya geçirmeyen her hükümet, bu topluma karşı artık suç işliyor demektir, ve bunun vebâli çok ama çok büyüktür!

SERVET VERGİSİ!
HEMEN!
ŞİMDİ!