Bağımsızlık Yolu Kurucu Üyesi Celal Özkızan sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, hükümetin 1500 TL’lik maaş katkısı tüzüğünü eleştirdi.
Özkızan, tüzükte çdeme yapılacak olan kapsamın sektörel bazda belirlendiğini ancak bunun yanlış olduğunu belirtti.
Çizginin, sektörel bazlı değil, ödeme gücü ve servet üzerinden çekilmesi gerektiğini ifade etti.
Açıklama şöyle:
Dün Bakanlar Kurulu’nun açıkladığı “özel sektör çalışanlarına destek tüzüğü” meselesinde bütün tartışma “hangi sektör kapsam dışı, hangi sektör kapsam içi” zemininde yapılıyor.
Bence bu, sağlıklı bir tartışma zemini değildir. Elbette bu dönemde bir “çizgi çekilmesi” gerekir, ancak çizginin nerden çekildiği, “sektörel” olarak tartışılmamalı.
Çizgi, “ödeme gücü” ve “servet” üzerinden çekilmeli.
Ne demek istiyorum?
Örneğin casinolar ve bet ofisleri. Tartışmayı biz ne temelde yürütüyoruz? “Bu sektörler neden kapsam içine alınmadı”. Yani ne diyoruz, devlet neden bu sektörlerde çalışan emekçilere kendi cebinden para vermiyor.
Ne münasebet. Devlet neden casino ve bet ofisleri sahiplerinin çalışanlarının parasını ödeyecekmiş ki?
Her yıl yüz milyonlarca, hatta milyar dolarlarca para kazanan, bu ülkenin en kaymak tabaka kesimi olan bir avuç casino ve bet ofisi sahibi, kendi çalışanlarını bu dönem kendi ceplerinden ödemeyi sürdürmelidir. Ne münasebet da devlet üstlenecek bu patronların maaş ödeme yükümlülüklerini?
Zaten yasa da bunu söylüyor. İşler durduğunda, 14 gün boyunca yarım maaş öde, 14 günden sonra ise tam maaş ödemeye devam et.
Bu söylediğime dört itiraz gelecektir, onları cevaplayım:
İtiraz 1: “İşler durdu, iş yok, niye ödesin ki casino ve bet ofis sahipleri çalışanlarını?”
Cevap: İşler çok iyi giderken, dudak uçuklatan kârlar yaparken bu işletmeler, çalışanlarına fazladan para mı veriyorlardı da, işler durduğunda çalışanlarından kesmeye karar veriyorlar? Kendi şişkin banka hesaplarının, servetlerinin binde biriyle aylar boyunca ödeyebilirler çalışanlarını. Ödesinler. Ödeme güçleri vardır çünkü. Ödeme güçlerinin olup olmadığı, banka mevduatlarındaki miktara ve sahip oldukları diğer parasal olmayan varlıklara bakılarak rahatça tespit edilebilir. Devletin imkanları kısıtlıdır. Ödeme gücü olan işletmelere dahi maaş ödeme desteği yapma lüksü yoktur devletin. Bu dönemde herkes fazlasıyla fedakârlık yapıyor zaten, ultrazenginler de yapsın biraz.
İtiraz 2: “İyi ama, eğer böyle bir adım atılırsa, casino ve bet ofisleri sahipleri işten çıkaracaklar çalışanlarını, böylece de hem işsizlik artacak, hem de işsiz kalanlar aç kalacak, bu sefer hiç para alamayacak.”
Cevap: Bu dönemde, işten çıkarmak yasaklansın. Ödeme gücü olan patronlar, çalışanlarını ödemeye devam ederler, sektör fark etmeksizin. Ödeme gücü olmayan patronların çalışanlarına ise, yine sektör fark etmeksizin 1500 TL’lik destek yapılır, böylece ödeme gücü olmayanlar da çalışanlarını işten çıkarmak durumunda kalmazlar, sırf çalışanlarını işte tuttular diye iflasın eşiğine sürüklenmezler.
İtiraz 3: “Tamam iyi güzel, işten çıkarmayı yasaklayalım, çalışanını ödeme gücü olmayan patrona da maaş desteği yapalım, ödeme gücü olana ise “kendin öde” diyelim. İyi de böyle bir önlem alınırsa, yani hem işten çıkarma yasaklanır, hem de ödeme gücü olan patrona “buyur sen öde” denirse, çalışanlarını işten çıkarmayacaklar belki, ama asla ödeme de yapmayacaklar, bu karara karşı çıkacaklar. Hatta belki bazıları, bu karara hepten karşı çıkıp, çalışanları işten de çıkaracak.”
Cevap: Buna ilişkin derhal bir yasa gücünde kararname çıkarılır. Ödeme gücü olmasına rağmen devletin aldığı karara uymayan bir işletme, anında kamulaştırılır, sahibinin bankadaki servetinin yüzde ellisine de el konulur (kurala uymamanın cezası olarak) ve ilgili işletmenin çalışanları, devlet tarafından bu para ile ödenir.
Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Devletin kaynakları kısıtlı. Hesaplarında on milyonlarca hatta yüz milyonlarca dolar bulunan patronlara, yani ciddi bir ödeme gücü olan patronlara “devlet maaş desteği versin” demek akıl işi değildir.
İtiraz 4: İyi güzel de, çok tek taraflı olmadı mı bu önlemler.
Cevap: Elbette bunun karşılığında da, ödeme gücü olan işletmelerden, yani devletten hiçbir destek almadan kendi çalışanlarını kendi cebinden ödeyecek işletmelerden de devlet bu dönemde hiçbir para talep etmez (yani şirketlerin normalde ödedikleri imtiyaz ücretleri gibi ücretleri bu dönem talep etmez, bu dönem için gelir vergisi ve kurumlar vergisi talep etmez bu işletmelerden vesaire), böylece yüklerini de hafifletmiş olur, onlar da çalışanlarını bir tamam öderler.
Tekrar edeyim, kapsam kriteri, “sektörel” temelde değil, “ödeme gücü” üzerinden düşünülmelidir. Bakın bu konuda Kıbrıs Türk Ticaret Odası bile aynı fikirdedir. KTTO dahi “ödeme gücü” üzerinden bakıyor meseleye. Çeklerin takasa sokulma süresinin 15 günden 90 güne ertelenmesi kararına, yani çek ödemelerinin ertelenmesi kararına ilişkin ne açıklama yaptıydı KTTO daha geçen gün? “İş dünyasına çağrı yapıyoruz. Unutmamak gerekir ki, hükümetin aldığı bu karar, iş yeri kapatma nedeniyle mali durumu müsait olmayan ticari kurumları ve onların direktörlerini korumayı amaçlamaktadır. Bu karar, mali durumu uygun olan işletmelerin günü gelen ödemelerini yapmamaları için bir araç olarak görülmemelidir.” Ne diyor yani KTTO? Parası olan, borcunu ödesin diyor.
Borç meselesine böyle yaklaşırken, neden maaş meselesinde de “ödeme gücünü” kriter almak yerine, “sektörel” bir tartışmaya girip suyu bulandırıyoruz? Parası olan ödesin. Parası olanlar, tıpkı KTTO’nun dediği gibi, hükümetin aldığı bu maaş desteği kararını “bir araç olarak görüp” çalışanlarına maaş ödemesi yapmaktan kaçınmak ve devletten “sektörel destek” beklemek gibi bir işe girişmesinler. Ödeme gücü olan ödesin. Sektör fark etmeksizin. Ödeme gücü olmayana devlet maaş desteği versin. Sektör fark etmeksizin.
Bazı işverenler, bu adımı gönüllü olarak attılar zaten. “Bizim ödeme gücümüz var, devletten hiçbir destek beklemiyoruz, biz 2-3 ay boyunca kendi çalışanlarımızın maaşlarının tamamını, hiçbir karşılık beklemeden, aynen, eksiksiz ödemeye devam edeceğiz” dediler. Karşılığında da devlete “ama siz de bizden bu dönem vergi, imtiyaz ücreti vesaire türünden kamusal yükümlülükleri talep etmeyin” dediler. Bu istisnai ve gönüllü örnekler, hükümetin yasa gücündeki kararnamesiyle bir KURAL haline getirilebilir, getirilmelidir.
Sektörün ne olduğunun ne önemi var ki, ödeme gücü olduktan sonra işverenin; ya da tam tersi, sektörün ne olduğunun ne önemi var ki, ödeme gücü olmadıktan sonra işverenin. Eğer amacımız bu dönemde istihdamı korumak ve insanların aç kalmasını önlemek ise, ödeme gücü olan patronlar kendi çalışanlarını ödeyerek katkı koyacaklar işsizliğin ve açlığın önlenmesi mücadelesine, ödeme gücü olmayan küçük işverenlerin çalışanlarına ise devlet maaş desteği yaparak işsizlik ve açlık ile mücadele edecek. Herkes elini taşın altına koyacak yani.
Bir örnek daha verelim, konu netleşsin. Basın sektörü. Bu sektör de kapsam dışı bırakıldı. Bazı basın sendikaları ve örgütleri, bana göre hatalı bir biçimde, “bizi de kapsam içine alın, bize de devlet destek versin” dediler. Elbette basın çalışanlarının desteğe ihtiyacı var, şüphesiz. Ancak bunun muhatabı devlet olmamalı. “Tüm basın sektörünü kapsam içine almak”, bir çözüm değil. Neden? Bu ülkedeki gazetelerin bazılarının sahibi, aynı zamanda bu ülkenin en zengin kişileri arasındadır. Bu insanlar, 2-3 ay çalışanlarının maaşlarını ödediler diye bırakın zarar etmeyi, banka hesaplarında yaşanacak değişimin farkına bile varamayacak kadar zengin insanlardır. Ne yani, bu devasa ödeme gücüne sahip olan patronların maaş yükümlülüğünü, zaten ciddi bir mali sıkıntının içinde olan devlet mi karşılayacak?
Peki ödeme gücü olmayan basın işletmeleri? İşte bu durumda, devlet tabii ki, istihdam kaybı yaşanmasın, işten çıkarmalar olmasın, işletmeler batmasın diye maaş ödemesi desteği yapacak.
Bu “ödeme gücü” kriterini, diğer örnekler için de çoğaltabiliriz. Tekrar ediyorum, kapsam kriteri “sektör” üzerinden değil, “ödeme gücü” üzerinden düşünülmeli.
Aynı kriteri, küçük işletmeler için de uygulayabiliriz, esnaf için de uygulayabiliriz, avukatlar için de uygulayabiliriz. Ödeme gücü olan, kendi hayatını hiç iş yapmadan dahi idame ettirebilecek olan hukuk bürolarına ve avukatlara devletin destek yapmasına gerek yok. Hazırda ödeme gücü olmayan ve mahkemeler da kapandığı için iş yapamadığından gelir elde edemeyen hukuk bürolarına ve avukatlara ise devlet destek verir. Aynısı mimarlar, muhasebeciler, mühendisler için de söylenebilir.
Bu arada, şu ana kadar yazılanların hepsi, “kapalı olan işyerleri” için geçerlidir. Açık olan işyerleri, çalışanlarını devletten hiçbir destek beklemeden zaten ödemelidirler.
Son olarak… Özel sektör çalışanları, işsiz insanlar, kayıtdışı çalışanlar, küçük esnaf, küçük ve küçük-orta işletmeler bu haldeyken, kamuda bu dönemde halâ 8500 TL’ye kadar maaş çekenlerin olması da kabul edilemezdir. Kamudaki bütün maaşlar da asgari ücrete sabitlenmelidir bu dönem sona erene kadar. Zaten herkes evindedir. Tüketim harcamaları bellidir. “Kredi borcum vardı” diye mazaret olmaması için de, maaşı asgari ücrete düştükten sonra kredi borcunu ödeme imkanı ortadan kalkacak kamu çalışanının borcu ertelenir, maaşı asgari ücrete düştükten sonra dahi ödeme gücü olan kamu çalışanları, yani bankada yüklü mevduatı olan kamu çalışanları ise borçlarını ödemeye devam eder. Elzem işlerde çalışan, yani halâ işe gitmeye devam eden kamu çalışanlarından ise maaş kesintisi asla yapılmamalıdır. Hatta, açık olduğu için normal zamanlardan çok çok daha fazla kâr yapan özel sektör işletmelerinin (örneğin süpermarketlerin) bu dönemde elde ettikleri aşırı gelirin bir kısmı ekstradan vergilendirilerek, elzem işlerde çalışan, bizler için canını dişine takan başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere halâ çalışmakta olan tüm kamu çalışanlarına ek katkı bile yapılmalıdır.