Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları tarafından yapılan açıklamaya ilişkin sosyal medya hesabından değerlendirmelerde bulundu.
Rahvancıoğlu, K.T.D. Tiyatroları sayfasından yapılan açıklamanın, tüm yaşanan olayların Özerk Tiyatro Yasası’nın olmamasından kaynaklandığını net bir şekilde ifade etmekte olduğunu ve bu tutumun sansür/yasak fiiline karşı duran tüm ilerici kesimlerin, temel mesele olarak tanımladığı nokta ile örtüştüğünü ve olumlu olduğunu belirtti.
Açıklamada, “Tiyatro hiçbir siyasi görüşün aracı olamaz” ifadesinin sıkıntılı duyulabileceğini ancak bu ifadenin “Bizi bu tartışmaya taşıyan temel sorun, sanat ile siyasetin mevcut yasal yapıdan dolayı iç içe olmasıdır” ifadesi ile birlikte okunduğunda; hem yasak/sansür karşıtlarının tutumuna hem de Özerk Tiyatro Yasası savunusuna uygun bir duruş anlamına geldiğini vurguladı.
Ayrıca “Devletin tiyatrosu mu olur?” görüşüne karşı da, “Devletin elbette tiyatrosu da, üniversitesi de, televizyonu da, kütüpanesi de, haber ajansı da olur, olmalıdır! Ve tüm bunlar özerk alanlar olarak kurgulanmalı, maddi güvence ile de desteklenmelidir. Çağdaş, ilerici, aydın duruş bunu gerektirir.” ifadelerini kullandı.
Açıklama şöyle:
Son sansür/yasak olayı ile ilgili Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları isimli sayfadan yapılan açıklamayı okudum. Yazılanların her satırına katılmasam da, yazılanları rahatsız edici de bulmadım. Aksine yapıcı bir noktadan okunduğunda, yazılanlarda ciddi olumluluklar gözlemliyorum.
Öncelikle K.T.D. Tiyatroları sayfası, tüm yaşanan olayların Özerk Tiyatro Yasası’nın olmamasından kaynaklandığını net bir şekilde ifade etmektedir. Bu tutum sansür/yasak fiiline karşı duran tüm ilerici kesimlerin, temel mesele olarak tanımladığı nokta ile örtüşmektedir ve olumludur.
Açıklamada tepki çeken esas ifade “tiyatro hiçbir siyasi görüşün aracı olamaz” ifadesidir ki; bu eğer “siyasetten arındırılmış sanat” demek olsaydı gerçekten de tepki gösterilmesi gereken bir ifade olurdu. Ama ben hemen ardından gelen “Bizi bu tartışmaya taşıyan temel sorun, sanat ile siyasetin mevcut yasal yapıdan dolayı iç içe olmasıdır” cümlesi ile beraber okunduğunda; buradaki “siyaset” kelimesinin “ideoloji” anlamında değil “hükümet” anlamında kullanıldığını anlıyorum. Çünkü mevcut yasal yapıdan dolayı, tiyatroyu baskı altına alan şey ideoloji değil, hükümet ve muhalefet çevrelerinin temsil ettiği siyasal partilerdir… Bu da hem yasak/sansür karşıtlarının tutumuna hem de Özerk Tiyatro Yasası savunusuna uygun bir duruştur.
Zaten Yangın Yerinde Kabare oyununun repertuara alınıp alınmayacağı ile ilgili karar aşamasında, sanat emekçilerinin dışarda bırakılmasının, (ki bunu yapan mevcut hükümetin mevcut müdürü olduğunu biliyoruz), siyasi bir kavgaya sebep olduğu ve oyunun niteliği ile ilgili bir tartışma yapılamamasının temeli olduğu da doğrudur. Bu da özerkliğe gönderme yapan bir ifadedir ki, açıklamada bulunan “tiyatroyu tiyatrocuların yönetmesi” çağrısı da, “her iktidar değişiminde değişen yönetimle birlikte birçok sıkıntının doğduğu” ifadesi de özerklik vurgusunu güçlendirmektedir.
Sansür ve yasak, sanattan, bilimden, entelektüel faaliyetlerin tamamından sökülüp atılması gereken bir garabettir. Sanatçıların seçimleri, tercihleri, duruşları tartışılabilir, eleştirilebilir, geliştirilebilir. Ancak sanatta ve bilimde kararları siyasetçiler, atanmışlar almaya başladığında, bizden yana veya bize karşı olduğuna bakmaksızın, bu tutumun özgürlüğe karşı olduğunu görebilmeliyiz. Bunun için, içeriğine taraftar olalım veya olmayalım her tür fikirsel üretimin özgürce ifade edilebilmesini ve özgürce eleştirilebilmesini sağlamaktan başka bir yol yoktur. Bu da tiyatroda, basında, akademide, aklımıza gelebilecek her tür düşünsel üretim alanında özerkliği koşulsuzca savunmaktan geçer. Ben bugüne kadar açıklama yapmış tüm sanat çevrelerinin bu temelde ortaklaşabileceğini düşünüyorum.
Bu tartışmadan rant elde etmeye çalışan tüm siyasilere ve atanmışlara da “bugüne kadar neden özerklik için gerekli yasal çalışmayı yapmadınız” sorusunu sormak gerekiyor. Siyasetçilerin bizim oyunumuzu onaylamaları da en az yasaklamaları kadar özerkliğe aykırı bir tutumdur. Onlar kimdir ki bir sanat yapıtının seyirciye ulaşması konusunda lehte veya alehte karar verecekler?
Son olarak, söz konusu sayfada “Devlet Tiyatroları”nın varlığına ilişkin bir savunmacı tutum da gözlemlenebiliyor. Bu haklı kaygı “devletin tiyatrosu mu olur” saldırısı karşısında doğal bir reflekstir. Tüm kaygıları gidermek için, şunu yüksek sesle ve açıkça ifade etmekten usanmamalıyız, devletin elbette tiyatrosu da, üniversitesi de, televizyonu da, kütüpanesi de, haber ajansı da olur, olmalıdır! Ve tüm bunlar özerk alanlar olarak kurgulanmalı, maddi güvence ile de desteklenmelidir. Çağdaş, ilerici, aydın duruş bunu gerektirir.
Bu yüzden bana göre, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatrosu sayfasında ifade edilen özerk devlet tiyatrosu çağrısı, sansür/yasak karşıtı duruş ile çelişmemekte aksine bu duruşu desteklemektedir…https://www.facebook.com/Rahvancioglu/posts/10156798042587762