Bağımsızlık Yolu Dış İlişkiler Sekreteri Cemre İpçiler, Kıbrıs’ta yaşanan göçmen işçi ölümlerine ilişkin bir açıklama yaptı.
İpçiler açıklamada, memleketin ne kuzeyi ne güneyinde göçmen emekçilerin, “yabancıların”, “yerli olmayanın” canının değeri olmadığını vurguladı.
Ayrıca açıklamada bu sömürünün, bazı aydınlarca iddia edildiği üzere Avrupalı olmakla değil, kapitalizmle mücadele edilerek bertaraf edilebileceğini ifade etti.
Açıklama şöyle:
Memleketin ne kuzeyi ne güneyinde göçmen emekçilerin, “yabancıların”, “yerli olmayanın” canının değeri yok.
Biz bu tarafta, kaybolmasından 15 ay sonra Ercan civarında ARANMIYORKEN bulunan kadın cesedi aramadığımız bir kayıpla eşleştirip hala daha da nasıl ve kim tarafından öldürüldüğünü belirlememişken, daha geçtiğimiz gün yine bir “yabancı” ölü bulunmuş fakat yine akıbeti bilinmezken, Güneydeki durum da farklı değil;
MAYIS 2018’de kaybolan Filipinli kadının oda arkadaşı polise gidip arkadaşım SOSYAL MEDYA üzerinden tanıştığı biriyle görüşmek için gitti ve bir daha gelmedi demiş fakat polis etkin soruşturma yürütmemiş. Alman turistlerin tesadüfen kadının cesedini bulmasıyla sosyal medya hesapları üzerinden kadının katilini bulup itiraf ettirmek ise sadece 4 gün sürmüş. Şimdiyse aynı yerde ikinci bir kadın cesedi bulundu. Belki de etkin soruşturma olsaydı önlenebilir cinayetler söz konusu. Kıbrıs’ın güneyinde 33 kayıp kadından yalnızca 3’ü Kıbrıslı. KISA ve Filipinli Örgütler Federasyonu polisin yabancıların şikayetlerini ciddiye almadığı ve etkin soruşturma yürütmediğinden şikayetçi.
Demek ki sorun “kktc” değil. Sorun “AB vatandaşı” olmamamız değil, sorun “mandıra” deyip geçiştirdiğimiz düzen değil. Evet sorunun büyük bir kısmını oluşturuyor, ama bakın birçok “aydının” parçası olmayı meziyet saydığı “Avrupa”da da durum farklı değil.
Hayır, bu iğrençliğin kaynağı emek sömürüsü. Irk/uyruk üzerinden yaratılan kavramlarla bazı insanları daha çok ezebilmeyi meşrulaştırarak ucuz emek gücü yaratan kapitalizm.
Klasik sömürgecilik döneminde Afrikalıları vatanlarından koparıp ölesiye çalıştırmayı dindar “Humanitarian” Avrupalıların gözünde meşrulaştırmak için “siyahlar daha az insandır” kavramı nasıl yaratılmışsa… Şimdi de sıcakta inşaatlarda kaç saat çalışıp ne koşullarda yaşadığınmdirı bilmek zorunda hissetmediğimiz yabancılar var, bizden olmayıp daha az insan olan. Bir iş günü yasal olarak 8 saatken, 7/24 yatılı “yardımcı” Asyalı kadınlar var, hiçbir zaman paydos etmeyen, hem çocuklara bakıp hem temizlik yapan. İş Yasası’nın İngilizcesi bile yok. Çalışma dairesinde imzalatılan matbu iş akitlerinin İngilizcesi bile yok (bırakın üçüncü dilleri). Yabancılara haklarını anlatan bir broşür bile yayınlanmamış, ne pek şirin iç işleri bakanlığı, ne de pek sevilen çalışma bakanlığı tarafından…Kapitalizme karşı değilseniz, restoranda, inşaatta, temizlik ve bakım işlerinde çalışan yabancıları eşit görmüyorsanız, “ne hale geldi memleketimiz” tarzında ah vahlarla ölüm haberlerine isyan etmeyiniz. Ölenlerin kanı yeni bitmiş villanızın harcında, 7/24 yatılı bakıcının emeğinde, yemeğinizi getiren garsonun 15 saatlik mesaisinde yoğrulmuştur; “Avrupa vatandaşı” da olsanız, mandırada da yaşasanız.
Boşuna denilmedi: “Ya sosyalizm, ya barbarlık.”