Bizim sakallının aklımda kaldığı şekliyle şöyle bir lafı var; “kişinin kendisi hakkında ne düşündüğü değil, toplumun o kişi hakkında ne düşündüğü önemlidir.”
Bence çok doğru bir sözdür.
Mesela, Hitler`e sorabilseydik kendisiyle ilgili olumsuz bir düşüncesi olduğunu söylemezdi sanırım.
Ancak halklar onu yaptığı katliamlarla biliyor ve hatırlıyor.
Dolayısıyla Hitler`in kendisini nasıl tanımladığı ikincil bir pozisyona düşüyor.
Çünkü kişi kendini nasıl tanımladığıyla değil icraatlarıyla değerlendiriliyor.
Bu durum günümüzde de eli kanlı birçok lider için geçerli.
Fakat sadece kişiler değil kurumlarda aynı değerlendirmeye tabidir.
Örneğin siyasi partiler kendini her zaman toplum yararı ve faydası için çabalayan kurumlar olarak tanımlar.
“Biz halk için varız”, “tek amacımız halka hizmet”, “çalışanların, emekçilerin partisiyiz”… gibi klişe cümleler hemen hemen her partinin basına verdikleri demeçlerde, mitinglerde kullandıkları sözlerdir.
Yani lafta her siyasi hareket kendini halk için çabalayan bir yapı olarak görür.
Peki ama her parti halk için mi çalışır?
Çalışanlar, emekçiler, adalet özgürlük… falan filan diye sloganlar savururken gerçekten de emekçiler için mi cabalar?
Nedir bu işin kıstası?
Aslında bu sorunun cevabi çok açık.
Bu isin kıstası icraattır.
Sizin icraatlarınız halkta olumlu bir etki yarattığı oranda halktan destek bulur ve böylece toplumu dönüştürebilme mücadelesinde ileriye gidebilir.
Politik eylemler sonuçlarıyla değerlendirilir.
Örneğin emekçilerin çıkarlarını savunan ve örgütlemek istediği hedef kitlesini emekçiler olarak belirten bir parti nasıl politikalar üretir?
En genel anlamıyla bir kaç noktadan bahsedersek; emekçilerin ekonomik koşullarının iyileşmesi, emekçilerin örgütlenebilmesinin önündeki engellerin kaldırılması ve demokratik haklar için çaba sarf etmek vb.
Mücadele şekli farklılaşsa da emekçilerin partisi olma iddiasında olan bir partinin yapması gerekenler muhalefette de iktidarda da bu yöndedir.
Bu tarz politikaları ülkemiz öznelinde somutlaştırırsak; çalışanların daha iyi maaşlara sahip olabilmesi ve gençlerin başka ülkelere göç etmesini engellemek için istihdam alanları yaratmak, özel sektör çalışanlarının sendikalaşmasını sağlayabilmek sendikalı çalışma zorunluluğu getirmek, çalışanlar arası eşitsizliği yok etmek için göç yasasını iptal etmek, ücretsiz ve kamusal hizmet veren kurumların(hastaneler, okullar, daireler vb.) geliştirilmesi için çabalamak, dağlarımızı delik deşik eden taş ocaklarını kapatmak, ülke denizlerimizi kirleten ve AKSA ile yapılan sözleşmelerin iptal edilmesi, gerici kurumları kapatmak…
Bunlar emek dostu sol bir partinin ülkemiz öznelinde savunması gereken politikalara bir kaç küçük örnek.
Bu tarz icraatlar gerçekleştirmek ya da gerçekleşmesi için mücadele vermek emekçiden taraf olduğunu iddia eden bir partiyi söylemleriyle tutarlı kılar.
Ama yukarıda da belirttiğim sadece muhalefet de değil hükümet döneminde de bunlar için mücadele vermek şartıyla.
Ancak siz hükümete geldiğinizde ardı ardına elektriğe, akaryakıta, tüp gaza, ekmeğe, devlet işlemlerindeki harçlara zam yaparsanız, tüm bu zamlara karşılık asgari ücrete 145 TL gibi komik bir artış yaparsanız, öğrencilerin yaz burslarını kaldırırsanız, sermayedarların vergi borçlarını Türkiye`ye ödüyorlar diyerek silerseniz, külliye açılışlarında kurdele keserseniz, paralı hale getirilen hastanelerin ücretsiz olması için bir şey yapmazsanız, kamu kurumlarını iyileştirmek yerine özelleştirmek için uğraşırsanız, başkanlığını elinde tuttuğunuz belediyenin kültür sanat mekanlarını GAÜ gibi şirketlere peşkeş çekmek için çabalarsanız,… kusura bakmayın ama siz halkın çıkarları için çabalayan, halkın, emekçilerin dostu bir parti değilsiniz demektir.
Tüzüğünüze, programınıza, açıklamalarınıza, gazetenize istediğiniz kadar yazın bir şey değişmez.
Ne demişler; “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz!”
Ali Şahin
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.