ADL Özel
2008-2014 yılları arasında Mülteci Hakları Derneği’nde çalışmış ve başkanlık görevi de yapmış Av. Ceren Göynüklü ile mülteci krizini, Kıbrıs’ta mülteci haklarını, yasal eksikleri ve hükümete düşen görevleri konuştuk…
Av. Ceren Göynüklü ile yaptığımzı röportajda , Kıbrıs’a varabilen mültecilere herhangi bir kalıcı korunma sağlanmadığını, mültecilerin sınır dışı riski her zaman varolduğu vurgusu yapıldı. Göynüklü, “2014 yılında ise son anda kurtarılmış ve hemen akabinde sınır dışı edilmişlerdi. Sınır dışı, herhangi bir sebep gösterilmeksizin, insanların Türkiye’ye geri dönmeme taleplerine ve MHD’nin bu konudaki çabalarına rağmen yapılmıştı.” dedi.
Türkiye’ye gönderilen Suriyeli çocuklardan biri, Kıbrıs’a tekrar gelmesiyle tutuklanarak yargılanmaya başladı. Merkezi Cezaevi’nde Göynüklü ile görüşmelerini şu sözlerle anlatıyor “…annesini ve kız kardeşini de sormuştum. Onların Türkiye’ye gönderildikten sonra çok korktuklarını, Suriye’ye geri döndüklerini ve orada hayatlarını kaybettiklerini söylemişti. Bu sadece haberdar olduğumuz boyutu…”.
Bu olayın yaşandığı dönemde İçişleri bakanının CTP’li Teberrüken Uluçay olduğunu hatırlatan Göynüklü, “Ne yazık ki bu, benimsenen değerlerin ve mültecilere ve aslında tüm ezilenlere ilişkin söylemin siyaseten sağlam temellere dayanmadığının bir göstergesi” vurgusunu yaptı.
Kıbrıs’In kuzeyinde herhangi bir sığınma başvuru prosedürü olmadığının da altını çizen Göynüklü, mültecilerin büyük bir bölümünün uluslararası hukuka aykırı bir şekilde yargılanıyorlar.
İşte röportajın tamamı:
Özellikle son dönemde Suriyeli mültecilerin Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışırken yaşadıkları trajediyi görüp hepimiz öfkeleniyoruz. Peki Kıbrıs’ın kuzeyine Suriye’den mülteci ne zaman gelmeye başladı? Hazırlıklı mıydık?
Suriye’den mültecilerin Kıbrıs’a gelmesi yeni bir durum değil. Suriye’deki durumun ortaya çıkışından beridir Kıbrıs da mültecilerin varabildiği yerlerden biri. Ki, bunu Suriye ile sınırlamak da yanlış olur. Dünyanın birçok yerinde çatışma ve zulüm sürüyor. Ama son dönemde bir artış olduğunu söyleyebiliriz.
Hazırlıklı mıydık sorusunun cevabı ise çok açık bir şekilde hayır. Mültecileri koruyucu hiç bir yasal düzenlemenin bulunmadığı bir yer Kıbrıs’ın kuzeyi. Her ne kadar çok değişmemiş olsa da geçmiş yıllarda durumun daha vahim olduğunu söyleyebilirim. “Mülteci” kelimesinin anlamının bile bilinmediği bir yerden bahsediyoruz.
O zamandan bu güne mülteci politikalarımızda bir ilerleme, altyapısal bir geliştirme olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ne yazık ki sistematik bir politika ve altyapı açısından herhangi bir gelişme olmadı. Halen, herhangi bir koruma mekanizması yok, Kıbrıs’a varabilen mültecilere herhangi bir kalıcı korunma sağlanmıyor, sınır dışı riski her zaman var. Sınır dışı edilen birçok mülteci var. Bunun dışında sınır kapılarında girişlerine izin verilmeyen ve geri gönderilen birçok mülteci var. Var olan münferit durumlara ilişkin gelişmeler ve yetkililerle uzlaşı yoluyla durdurulan sınır dışlar ise iyi niyete dayalı ve bireysel kararlar üzerine inşa edilmiştir. Sığınma hakkı kişilerin iyi niyetine bırakılmayacak kadar önemli ve kurumsal ve sistematik bir politika çevresinde koruma altına alınması gereken bir haktır. Ki bu iyi niyet durumlarında da kalıcı bir statü verilmiyor ve bunun getirdiği birçok zorlukla karşılaşıyor mülteciler.
2012 yılında Karpaz açıklarında 7 mülteci ölmüştü. 2014 yılının Kasım ayında ise 300’e yakın mülteci Esentepe açıklarında batmak üzere olan gemiden kurtarılmış ancak tekrar sınır dışı edilmişti. Sınır dışı neye dayandırılmıştı?
Evet. Hayatını kaybeden mülteciler arasında çocuk da vardı. 2014 yılında ise son anda kurtarılmış ve hemen akabinde sınır dışı edilmişlerdi. Sınır dışı, herhangi bir sebep gösterilmeksizin, insanların Türkiye’ye geri dönmeme taleplerine ve MHD’nin bu konudaki çabalarına rağmen yapılmıştı. Benzer bir olay daha önce de yaşanmıştı, 35 Suriyeli mülteci apar topar, tüm direnişlere rağmen Türkiye’ye geri gönderilmişti. Türkiye’ye geri gönderilmemelerini gerektiren çok önemli nedenler vardı. Buna rağmen yapılmıştı. Bununla ilgili çok acı bir tecrübemi paylaşmak isterim. Türkiye’ye gönderilen Suriyeli çocuklardan biri Kıbrıs’a tekrar gelmiş ve bu sefer tutuklanarak yargılanmıştı. Cezaevinde karşılaşmıştık. Kendisine annesini ve kız kardeşini de sormuştum. Onların Türkiye’ye gönderildikten sonra çok korktuklarını, Suriye’ye geri döndüklerini ve orada hayatları kaybettiklerini söylemişti. Bu sadece haberdar olduğumuz boyutu. Anlatmaya çalıştığım, siyasilerin umarsızca verdikleri kararların ne kadar acı ve büyük sonuçlar doğurduğu, doğurabileceği.
En son yaşanılan olayda dönemin İçişleri Bakanı kimdi? Bu olayda insan hakları çerçevesinde hareket edildiğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle insan haklarına aykırı hareket edilmişti. Teberruken Uluçay’dı, yani solun İçişleri Bakanlığı görevini sürdürdüğü bir dönemde oldu. Bu noktanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Daha önce 35 Suriyeli mültecinin sınır dışı edildiği günlerde CTP’den çok büyük destek ve tepki gelmişti. Ekim 2012 tarihli CTP tarafından yapılan açıklamada “Can güvenliği nedeni ve bin bir zorlukla ülkelerinden kaçarak ve insan tacirlerinin büyük paralar talep ederek ülkemize kural dışı yollarla getirdiği Suriye uyruklu insanların uluslararası insan hakları kurallarına aykırı bir yolla, ülkemiz yetkilileri tarafından ve bütün karşı çıkışlara rağmen sınır dışı edilmelerine üzüntü ve utanç duyarak tanık olduk” denilmiş ve “İç savaşın yaşandığı ve sivil insanların öldüğü bir ülkeden can güvenliği nedeni ile kaçan bu insanları tehlike arz eden yerlere göndermek onları ölüme göndermekle eş anlamlıdır” diye vurgulanmıştı. Ancak, ayni olay bizzat CTP tarafından da tekrarlandı. Ne yazık ki bu, benimsenen değerlerin ve mültecilere ve aslında tüm ezilenlere ilişkin söylemin siyaseten sağlam temellere dayanmadığının bir göstergesi.
Kıbrıs’ın kuzeyinde sığınma başvurusu prosedürü var mı? Eğer yoksa, bir mülteci Kıbrıs’ın kuzeyine ayak bastığı (veya kara sularına girdiği) andan sonra ne evrelerden geçer?
Ne yazık ki yok. Ulaşabildiğimiz durumlarda sığınma başvuruları MHD tarafından alınarak Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine gönderiliyor ve değerlendirme onlar tarafından yapılıyor. MHD ise bu süreçte sınır dışı edilmemeleri ve burada bulundukları süre içinde diğer haklarına ulaşabilmeleri için çalışıyor.
Tutukluluk ve cezalandırma diğer bir önemli ihlal. Mültecilerin büyük bir bölümü uluslararası hukuka aykırı bir şekilde sözde yasa dışı girişlerinden veya dokümansız olmalarından dolayı yargılanıyorlar ve cezaevine gönderiliyorlar.
Mülteci başvurusu yapan kişiler başvuruları görüşüldüğü sürece geçimlerini nasıl sürdürüyorlar? Devlet onlara kalacak yer ve para yardımı yapıyor mu?
Hayır. Devlet tarafından herhangi bir yardım yapılmıyor. Kıbrıs’ta kalmayı başarabilen mültecilerin yaşadıkları zorluklar ve ihlaller bitmiyor ne yazık ki. Burada yaşadıkları süre içinde yoksulluk, sömürü, toplumsal dışlanma bu zorluklardan sadece birkaçı.
Kıbrıs’ta bulundukları sure içinde kısıtlı BMMYK bütçesinden ve büyük çoğunlukla diğer sivil toplum örgütlerinin ve kişilerin dayanışması ile destek sağlanmaya çalışılıyor. Bunun dışında, Çalışma Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının attığı olumlu adımlar ile iş olanaklarına ulaşımları ve ücretsiz sağlık hizmetlerinden yaralanmaları kolaylaştırılmış durumda.
Mültecilerle ilgili düzenleme yapması gereken ilgili bakanlıklar hangileri, bunların görevleri neler olmalı?
Verili koşullarda geri gönderilmeme açısından kilit merci İçişleri Bakanlığı, sınır dışı kararları İçişleri Bakanlığı tarafından veriliyor. Bu nedenle sistematik koruma mekanizmasının kurulmasına değin çok büyük bir role ve sorumluluğa sahip. Bunun dışında ve ötesinde, gerekli ve doğrudan uygulanabilecek yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi için Meclise çok büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Hazırlanmış olan öneri şu an Hukuk Komitesinde. Bu sürecin bir an önce hızlandırılması gerekli. İnsan hayatının mevzu bahis olduğu bir durumdan bahsediyoruz, adım atmak için neyi bekliyoruz?
Çocukların okula gitmesi ile ilgili bir düzenleme var mı? Peki ya anne babasız ülkeye gelen çocuklar için ne yapılıyor?
Genel olarak mülteciler için yerel düzeyde bir yasa olmaması ile ilintili olarak mülteci çocuklara ilişkin de özel düzenlemeler yok. Bu durumda gerek iç hukukun parçası olan uluslararası mevzuat gerekse mevcut yasalar çerçevesinde koruma sağlanması için çalışılıyor.
Burada yaşayan çocukların okula gidebilmesi açısından bir engel yok. Refakatsiz çocuklara ne yazık ki kuzeyde bir koruma sağlanamıyor. Bu durumlarda, devletin sorumluluk alarak çocuğun bakım ve gözetimini sağlaması gerekli. Ancak ne yazık ki bu Kıbrıs’ın kuzeyinde mümkün olamıyor. Bu durumda BMMYK ile görüşüp çocuk için en güvenli ve koruma altında olabileceği bir yere gönderilmesi konusunda karar veriliyor ki bu genellikle Kıbrıs’ın güneyi oluyor.
Ölü mülteci çocukların fotoğraflarının basında ve sosyal medyada yayınlanmasıyla ilgili görüşünüz nedir?
Bu tip fotoğrafların yayınlanmasına karşı değilim. Bu tip fotoğrafların hassas olduğu, şiddeti yeniden ürettiği gibi söylemlerle ayni fikirde değilim, küçük burjuva hayatlarımızı var olan bir gerçeklikten korumaktan, rahatlığımızı rahatsız etmekten kaçınmaktan başka bir şey değil bence. Bu nedenle var olan her gerçekliğin yüzümüze vurulması gerektiğini düşünüyorum. Minik Aylan’ın fotoğrafı da bunu en acı şekilde yaptı, dünyada şu an milyonlarca insanın yaşadığı bir gerçekliği yüzümüze vurdu.
Ancak şu boyutu da var, sosyal medya insanların kendilerini var ettiği, toplumsal kimliklerini inşa ettikleri bir mecra. Hal böyle olunca, bu tarz paylaşımlar, tepkiler sürü psikolojisinin bir parçası oluyor. Fotoğrafı paylaşmak sadece bir tıkla oluyor. Ama onun üzerine çok da kafa yormuyoruz ve çok kolay tüketiyoruz büyük şeyleri. Bunun en önemli boyutu ise yabancılaşma. O fotoğrafa bakıp sadece üzülüyoruz, bizim dışımızda gelişen bir acıya üzülür gibi. Halbuki burada, bizim yaşadığımız topraklarda, yani etki edebileceğimiz, üzülmekten çok daha fazlasını yapabileceğimiz bir yerde de oluyor tüm bunlar. 2012 yılında Karpaz açıklarında 7 mülteci hayatını kaybetti. 2014 yılında 300’e yakın mülteci son anda kurtarıldı ve akabinde sınır dışı edildi. Ki bu solun İçişleri Bakanlığı görevini sürdürdüğü bir dönemde oldu.
Sorunsallaştırmak, harekete geçmek için insanların, çocukların ölmesi gerekmemeli. Ölüm mültecilerin yaşadıklarından en acı ve ağır boyutu olan. Ama peki insanca bir yaşam? Bunun için de ses çıkarmalıyız. Ki bu durum politikacılar için çok daha vahim, tüm bunlara sebep olan veya engel olmak için erke sahip olanların üzüntüleri popülizmden başka bir şey değildir. Evet, insani bir konudan bahsediyoruz ama ayni zamanda siyasi.
Mülteci hakları savunucuları olarak bu güne kadar hükümetlerden talebiniz neler oldu ve bunlardan ne kadarı yapıldı?
Daha önce de bahsettiğim gibi sistematik ve kurumsal bir adım atılmadı. Yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi ve koruma mekanizmasının oluşturulması için yıllardır birçok talepte bulunuldu. Son olarak hazırlanan yasa değişiklik önerisi Meclise sunuldu ve şu an Hukuk Komitesi’nde. Henüz yürürlükte olan herhangi bir yasal değişiklik yok ne yazık ki.
Son olarak: Biz bireysel olarak ne yapabiliriz ve hükümetten taleplerimiz neler olabilir?
MHD’nin yaptığı dayanışma çağrılarına birçok kişi ve kurum destek verdi, birçok yardımda bulundu. Bu dayanışma çok önemli. Ama sanırım en önemli ve etkili yapılabilecek şey kimsenin ölüme gönderilmediği, insanca yaşamak için bir başkasının yardımına muhtaç olmadığı bir coğrafya yaratabilmek adına ses çıkarmak. Çıkarılacak kolektif ve güçlü bir sesin çok etkili olacağına ve bu konuda erki elinde bulunduran politikacıların üzerinde baskı oluşturacağına inanıyorum.