Rejim, 2000’li yılların başında kitlesel eylemlerin gazını almak için çeşitli barikatları geçişe açmak zorunda kalmıştı. Kıbrıs sorununu yasal bir zemine kavuşturmak için yapılan girişimler sonucunda da özellikle Lokmacı ve Limnidi barikatlarının da geçişlere açılması kuzeydeki rejimin istemeyerek yapmak zorunda kaldığı uygulamalardır.
Yıllar önce takriben 1980’li yıllarda Kütüphane Sokak’ta bulunan 3 katlı apartmandan güney Lefkoşa’yı gözetleyen 9 yaşındaki bir çocukken Yeşil Hat’tın kuzeyinde bulunan bir nöbet kulübesi ve içinde bir nöbetçiye güneyinde de bir nöbet kulübesi ve bir nöbetçi bulunuyordu bunu gören bizler de tüm Yeşil Hat boyunca karşılıklı nöbetçilerin yer aldığını düşünürdük. 23 Nisan 2004’ten sonraki bir tarihte Ledra Palace’tan yaya olarak Uzun Yol’a gezmeye gittiğimiz zaman caddenin bitimindeki nöbetçi kulübesinin olduğu yerin aslında turistler için hazırlanmış bir “Türk İşgalini Gözetleme Kulübesi” olduğunu anladık. Lokmacı’nın açılması için yapılan girişimleri hiç bir zaman onaylamayan Kıbrıs’taki TC asker-sivil bürokrasisi, köprü vb. girişimleriyle olayı baltalamak için her yolu denedi. Kıbrıslı Türk halkının öz örgütleri ise her türlü sivil mücadele ile Lokmacı’yı da açtırmasını bildi. Şimdi Lokmacı askeri birliğinde görev yapan Kıbrıslı Türk gençlere militarist propaganda yapılırken “dünyanın en yakın ikinci temas hattı” söylemleri kullanılmaktadır. Gecelerce ve hatta sabahlara kadar uyukusuzluk ve yorgunluk içinde canlı mermi dolu G3 silahları ile gençler nöbet tutmaktadırlar. 2 metre yan tarafta ise her milletten insanlar karşılıklı olarak 24 saat seyahat edebilmektedirler.
Bir Kıbrıslı Türk olarak kendi aracımla ve ailemle Limnidi-Pirgo barikatından geçiş yaptıktan sonra eşsiz güzellikteki yemyeşil tepeler ve kıvrımlı yollar arasından süzülürken karşılıklı olarak bir çok nöbet yerinin tepeler arasında görüldüğünü söylemeliyim. Silahlı ve pür dikkat gençler nöbet tutmakta ve kuş uçurtmamakla ilgili aldıkları emirleri yerine getirmektedirler. Biz ise rahatça yolumuza devam ederek önce Poli’ye sonra da Baf’a kadar doğal güzellikler içinde seyrettik.
Meclis denen eski sigara fabrikası Askerlik Değişiklik Yasası çıkartarak suya sabuna dokunmadan, vicadani ret ile ilgili bir madde koymak bir tarafa mevcut askerlik sisteminde de herhangi bir değişikliğe gitmeden göz boyamadan öte bir anlamı olmayan bir yasa onayladı. Yükseköğretime giden tüm genç kitlelerin önün açacak gizli işsizliği ortadan kaldıracak ve gençlerin kendi ülkelerinde hayata atılmalarına ortam sağlayacak bir girişim ortaya çıkmadı. Dahası kendi askerimizin ülkemizdeki başka bir ordu denetiminde ve kontrolünde bulunduğu da tartışılmadı. Askerliğin ve oradaki nöbetlerin açılan barikatlarla bir o kadar anlamsızlaştığı bir ortamda hala ülkemizin bağlı olduğu kurumlar ve işbirlikçiler yarattıkları militarist düzende ısrar ederek, gençlere; üretim, özgürlük ve gelecek yerine umutsuzluk, gurbet ve esaret layık görmektedirler.
Askerliği mevcut yapısından kurtarmak, askeri anlamda bir eğitim ve tatbikatla çok daha kısa bir dönemle sınırlandırmak yeni bir ufuk yaratabilecekken bunu düşünecek ve uygulamaya geçirecek siyasi irade mevcut değildir.
Diğer taraftan son açıklamalarıyla polisin de kurum olarak Pervin Gürler’in kişiliğinde hangi iradenin işlerini yaptığı nerenin sözcülüğünü yaptığı da herkes için netleşmektedir. Yasların ve anayasanın üstünde bir noktada işgal hukuğunu hatırlatan açıklaması ile Polis Müdür vekili Pervin hanım istediği yerde istediği her yazıya veya pankarta müdahale edebileceğini sadece bu ülkenin muhalefetine değil hukuk sistemine de hatırlatmaktadır. Mahkemelerde alınan karalardan özellikle 19 Temmuz Davası’nın sonucundan asker-polis-elçilik üçegenin memnun olmadığını kamuoyu önünde dile getiriyor. 9 yaşındaki çocukluğumun gözünden bugünkü Yeşil Hat’ta bakarken nelerin değiştiğini ve farklılaştığını, hayal bile edemeyeceğim değişikliklerin ortaya çıktığını söyleyebilirim. Bunu daha ileriye götürecek olan yine bu ülkenin bütün insanları olacaktır.
Sonuç olarak askeri işgal öncesinde, tarihimizde BEY yönetimi diye bir yapının varlığından ve buna muhalefet eden örgüt ve kişilerden sözedilir. BEY olarak kısaltılan dönemin sistemi Bayraktarlık, Elçilik ve Yönetim olarak isimlendirilmekteydi. Üç yapının biraraya gelmesi şu şekildeydi: Bayraktarlık; hem yeraltı örgütünü hem de askeri sistemi ifade ederken, Elçilik; ülkemizdeki TC Büyükelçiliği ve sivil görevlileri işaret ederken, Yönetim ise; Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi ya da daha sonrasında Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’ni göstermektedir. Yani BEY yönetiminde Kıbrıslı Türk sivil işbirlikçilerin de yeri vardı. Bugün TC devleti ve şu anki hükümeti AKP’nin yarattığı asker-polis ve elçilik sisteminde hiç bir Kıbrıslı Türk’ün kişi olarak dahi bir önemi bulunmamaktadır. Askerlik yasasının daha doğrusu süresinin değiştirilmesi ve kısaltılaması girişiminin hükümetin tüm söylemine rağmen hiçbir anlam içermeyecek şekilde ortaya çıkması da bundandır.
Mücadele her alanda devam etmeli ancak sonucun nereye çıkacağı bilinerek tüm halkın görebileceği noktalar da ortaya dökülmelidir.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.