2009 yılı idi. Göç Yasası olarak isimlendirilen ekonomik yıkım paketi ile karşı karşıya kalmıştık.
O dönemi hatırlıyorum da, geleceğini sahiplenen ve yok oluşa karşı varoluş mücadelesi vermek isteyen siyasi yapılar, demokratik kitle örgütleri ve bu pakete karşı sesini yükseltmek isteyen binlerce insan meclis önünde toplanarak bir dizi eylemler yapmıştı.
Her zaman olduğu gibi yol kesilmiş ve kolluk kuvvetleri tarafından barikatlar kurulmuştu. Ancak barikatın önüne toplanan kitleler kararlıydı, bu yasayı geçirip geleceğini mahvetmek isteyen egemenlere karşı seslerini duyurmak istiyorlardı.
Öyle de oldu, barikat aşıldı ve akabinde gözaltılar yaşanmaya başlandı. Daha sonra meclis kapılarına yüklenen insanlar o günlerde ilk kez biber gazı denilen zehirle tanışmıştı.
Daha sonra Göç Yasası eylemleri olarak anılacak olan bu eylemler, halk tarafından sahiplenilerek kitlesel mitinglere dönüşmüştü. İnönü meydanını dolduran kitleler, yok oluşa karşı, var oluş mücadelesi için yeniden alanda yerlerini almışlardı.
Bu süreç içerisinde iki büyük miting gerçekleşmiş ve seksen bini aşkın insan tek vücut olup dayatmalara hayır demişti. Bu mitinglerin ilkinde, yani 28 Ocak mitinginde, alanda bir pankart açılmıştı. Pankartta, Ankara Elini Yakamızdan Çek yazıyordu. Belki de ilk kez bu denli kitlesel bir mitingde Ankara’ya karşı bu kadar net bir ses yükseliyordu. Halk bu pankartı sahiplenmişti ve böylece pankartın sözü ülke sınırlarını aşarak Ankara’ya kadar ulaşmıştı…
Öyle ki, daha sonra Tayyip Erdoğan Kıbrıslı Türklere “besleme” diyerek, bir anlamda Kıbrıslı Türkleri kaale almak zorunda kalmıştı.
Söylenen sözün bıraktığı etkiye bakacak olursak, bu söz Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan tüm insanları rahatsız etti diyebiliriz. Hatta Türkiye’deki halklar da söze tepki yükselterek bizlerle dayanışıyordu.
***
Aynı dönem sıkça tartışılan ‘’besleme’’ yakıştırması insanları geçmişe götürerek aslında gerçeğin farklı olduğunu hatırlamalarına vesile olmuştu.
Evet, gerçek bu değildi, özellikle 1974 sonra oluşturulan KİT’ler (Kamu İktisadi Teşekkülleri) savaş sonrası hayata tutunma çabası içerisinde olan insanların can suyu olmuştu.
Savaş sonrası Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sanayi kapasitesinin yaklaşık %30’u adanın kuzeyinde kalmış ve ele geçirilen ganimet sanayi tesisleri daha sonra KİT’ler halinde çalıştırılarak işletilmeye başlanmıştı.
Sanayi Holding, Cypfruvex, Kıbrıs Türk Turizm İşletmeleri, ETİ, Kıbrıs Türk Hava Yolları, Kıbrıs Türk Petrolleri ve Kıbrıs Türk Tütün Endüstrisi gibi kurumlar, Kıbrıslı Türk halkının üretmekten gelen bir özgüvene sahip olmasını sağlıyor, ayrıca gelişen sendikal mücadeleler aracılığı ile bir sınıf bilincinin oluşmasına vesile oluyordu.
Bu durumdan rahatsız olan yerli işbirlikçiler ise gelişen sınıf bilinci ile Kıbrıs’ın kuzeyinde solun büyüdüğünü ve buna bir çare bulunması gerektiğini düşünüyordu. Ayrıca sene 1980 olmuş, Türkiye’de gerçekleşen darbe ile neoliberal dönüşüm hızlanmıştı.
Bu iki olgunun birleşmesi Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik ilk dayatma paketin temelini atmış, 1986 senesinde Kıbrıslı Türkleri üretimden koparmaya yönelik ilk paket adaya ulaşmıştı. Peyder pey kurumlar satılarak, ya da yağmalanarak kapatılmış veya yerinden sökülüp atılmıştı. Bu durumu kalıcılaştırmak ve tepkileri dizginlemek için ise, kurumların kapatılmasının peşi sıra, toplum memurlaştırılmaya başlanmıştı…
***
Böylece bağımlı bir toplum yapısı inşa edilerek bugünlere gelinildi. Kıbrıslı Türklere “besleme” denmesi böyle bir altyapı ile hazırlandı.
Kısaca şunu söyleyebiliriz ki; Kıbrıslı Türkler ‘’besleme’’ olarak doğmadı. Sistematik bir şekilde bağımlılaştırma politikalarıyla karşı karşıya bırakıldı…
Kıbrıslı Türklerin, ‘‘Ankara Elini Yakamızdan Çek’’ sesini yükseltmesi sonucu Tayyip Erdoğan’ın “besleme” sözünü söylemesi, “besleme” değil bağımlılaştırıldığımızı hatırlamamız içindir.
Tayyip Erdoğan’a düşen görev bizlere “besleme” demek ise, bizim görevimiz de giderek bağımlılaştırıldığımızı kendimize hatırlatmaktır. Bu anlamda bir adım olarak bu akşam saat 19.00’da Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’nde gösterilecek olan Sanayi Holding belgeseli, senin hikâyene denk düşmektedir. Belgeselin oldukça kısa ama egemenler için bir o kadar da tehlikeli bir sözü var,
Üretiyorduk, koparıldık,
Ama yeniden üretebiliriz!
Mustafa Batak
Baraka Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.