Tuğrul Türkeş ziyaretimizde gelmiş, bizim seçilmişlerde bir bayram havası. Kimininki “gerçek”, kimininki protokol “zorlaması.”
***
Kimdir Tuğrul Türkeş?
Öncelikle kendisi, uzun süre ülkücü hareketin önemli mevkilerinde bulunmuş bir faşisttir.. Bizim için kimliğinin asli bileşeni budur… Son zamanlarda ülkücüler arasında pek sevilmemektedir. Çünkü Türkiye’de iki seçim arası kurulan hükümete, partisi MHP’nin itirazına rağmen bakan olarak girmiş bir zattır… Bu sebeple adamızdaki yavru kurtlar tarafından “aramızda yıllarca bozkurt postunda gezen AK KOYUN” pankartları ile karşılanmıştır…
Onların kendi aralarındaki bu mesele bizi ilgilendirmese de; on yıllardır bizi Kıbrıslılık karakterimizden arındırmaya çalışıp yeterince Türk olmamaktan itham eden, dilimize, din algımıza, yer isimlerimize, soy isimlerimize, kısacası bize ait olan her şeye müdahale etmeyi kendinde hak olarak gören bir geleneğin parçası olması önemsiz bir ayrıntı değil…
O gelenek ki, 1970’li yıllarda Kıbrıslı Türk öğrencilerin, 1990’lı yıllarda Kutlu Adalı’nın kanına girmiş, kırk yıldır sokaklarda terör estirmiş, kumarhaneden-kerhaneden, mafyadan, silahtan, uyuşturucudan, otellerden ve çetelerden beslenmiş bir gelenektir…
Kısacası, asimilasyon, entegrasyon ve taksim politikalarının; bu ülkede barışçıların, solcuların ve demokratların karşısında mücadele ettiği her şeyin ete kemiğe bürünmüş, cisimleşmiş halidir kendisi…
Peki, başka kimdir?
Son sıfatı ve yeni makamı ile; Türkiye’nin Kıbrıs işlerinden sorumlu bakanıdır…
40 gün sonra yaşanacak seçimlerden sonra o bakanlığı sürdürüp sürdürmeyeceği tartışmalıdır gerçi, ama bundan daha da önemlisi; İngiltere’nin bir zamanlar sahip olduğu “sömürgeler bakanlığı” gibi bir bakanlık makamının Türkiye’de bulunmasıdır. Koltukta kim oturursa otursun, sadece bu makamın varlığı bile, Kıbrıslı Türk halkını aşağılayan bir şeydir…
***
İşte bu Tuğrul Türkeş, yeni makamı vesilesiyle ziyaretimize gelmiş…
Bu ziyaret vesilesiyle, Başbakan Ömer Kalyoncu, eski Cumhurbaşkanı M.A. Talat ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, çeşitli mutluluk mesajları vermişler. Mesajların içeriğini okumuş görmüşsünüzdür; tüm seçilmişlerimiz Tuğrul Türkeş’in “Kıbrıs kökenli” olmasının mutluluk verici olduğundan ve bu makama çok uygun olduğundan bahsetmiş…
Bir de, siyasal bir içerikten yoksun, kişisel, duygusal “sözde samimi” açıklamalar yapmışlar…
Mesela, Tuğrul Türkeş’in ideolojisine, Kıbrıs sorununa bakışına, geçmişine ve bugününe dair iki kelam edilmemiş. Sanırsınız da ülkemizde 40 bin askeri bulunan bir ülkenin, her işimize karışan hükümetinin, bizden sorumlu bakanı değil; Ankara’dan abimiz gelmiş…
Öyle bir mutluluk, öyle bir neşe…
***
Başta da dediğim gibi, bu mutluluğun kimisi “gerçek”, kimisi “protokol zorlaması.”
Mesela “Türkiye otur derse oturur, kalk derse kalkarım” diyen Talat’ın samimi olduğuna kuşku yok. Veya kendi “yoldaşlarının” kanına giren adamın elini sıkan Kalyoncu’nun…
2009’a kadar sürdürülen hükümet dönemi sırasında Kıbrıslı Türklerin iradesine verdiği değeri gani gani göstermişti CTP… Bakmayın siz CTP içinde olup da CTP’den habersiz CTP’lilere. Onların derdi makam, mevki… Hangisi yönetime gelse isimler değişiyor, partinin istikrarlı işbirlikçilik çizgisi değişmiyor… 2013 seçimlerinde, “özeleştirimizi yaptık” deyip, bir de akıllarından teori uydurarak “vesayet” açılımları ile yemin billah olmuşlardı. Şimdi ise durum ortada: İşbirlikçiliğin bini bir para…
***
Peki ya Cumhurbaşkanı Akıncı?
Akıncı demiş ki: “Kıbrıs kökenli bir kişinin, Kıbrıs işlerinden sorumlu olacağı bir makamda görev alması beni mutlu etti.”
Bu açıklama da bizi mutsuz etti…
Bir insanın, kökeninin ne olduğu değil, ideolojisinin, fikriyatının ne olduğudur önemli olan. Mesela Derviş Eroğlu otursa o makamda, gene mutlu mu olacağız?
Önemli olanın “köken” değil, “ideoloji” olduğunu ve Kıbrıslı Türklerin “hemşehrilik” değil saygı aradığını bilmez mi Akıncı?
Bildiğini biliyoruz. Çünkü bugüne kadar, gene “protokol” işlerinden kaynaklı bir iki arıza dışında, askere, elçiliğe ricacı oladığını, onurumuzu bir nebze de olsa korumaya çalıştığını görüyoruz.
Ama bu olayda CTP’den farklı bir duruş bulamıyoruz. Ve siyasi çizgisinin geleceği açısından endişeleniyoruz…
Bazı arkadaşlar diyor ki; “Cumhurbaşkanı, protokol gereği karşılamak zorundadır Türkiye’den gelen yetkilileri. Ve kavgacı bir üslup yerine sıcak bir karşılama yapılması daha yerindedir.”
Ne “karşılamayalım” diyen var, ne de “kavga çıkaralım” diyen…
Söylenen şundan ibaret: “Hoşgeldiniz. Yeni göreviniz hayırlı olsun” demek protokole gölge düşürmez, kavgacı bir tarz da sayılamaz. Protokolde “cumhurbaşkanı bir vesile bulup mutlu olmalıdır” diye yazmaz ve insan protokol gereği “mutlu olamaz.”
Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’den ayrı bir halk olarak varlığını reddeden bir şahsın herhangi bir şeyinden mutlu olmak da bir barışçıya yakışmaz…
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti