Bağımsızlık Yolu Partisi Genel Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, Bilişim Suçları Yasası’na ilişkin açıklamada bulundu.
Açıklama şöyle:
Bilişim Suçları Yasası yasal boyutları bakımından birçok kişi tarafından yorumlandı. İnsan hakları, fikir ve ifade özgürlüğü gibi temel noktalara dair bir çok söz söylendi. Başta liberal ve “özgürlükçü” CTP olmak üzere, yasayı yürürlüğe koyanlar, yasada var olan hukuki argümanlar temelinde kendilerini savundular. Bence bu tartışmaların eksik kalan veya yeterince vurgulanmayan iki önemli noktası var. Sıradan insanların ve güçlü bir sermaye grubuna yaslanmayan alternatif medyanın bu yasadan gerçek hayatta nasıl etkileneceği ile ilgili olan bu iki nokta, mahkeme ve hukuk süreçleri ile değil, polis tarafından yaratılabilecek fiili durumlar (oldu bittiler) ile ilgilidir.
Bizim ülkemiz her anlamda bir “oldu bitti” ülkesidir. Devlet ve kişiler her fırsatta birbirlerine oldu bitti yaratırlar ve bunların %90’ı da mahkemeye, hukuka taşınmaz. Bunun birçok sebebi vardır; oldu bittiye maruz kalan tarafın da kendince yanlışları olması veya orta vadede ilkesel davranmanın ilerde kendi yaratacağı oldu bittiler anlamında zarara uğramasına neden olacak olması veya mahkeme sürecinin uzun, yorucu, pahalı olması yanında yargıç-savcı veya avukat olsun herkesin evrak işleri ve usule odaklı olup kimsenin duruşma yapmak istememesi gibi sebepler sıralanabilir. Kısacası mahkemeye yansıyan olay sayısı azken, bu olayların duruşma ile sonuçlanma oranı bundan da azdır.
Yani, herhangi bir yasa salt mahkeme ve hukuk süreçleri çerçevesinde değil, sıradan insanın yaşamını esas etkileyeceği boyut olan; devletin-polisin nasıl oldu bittiler yaratabileceği çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bizim hayatımıza dokunacak olan tam da bu noktalardır çünkü…
Bilişim Suçları Yasası iki noktada idareye (polise) çok ciddi sonuçları olacak oldu bittiler yaratma fırsatı sunmaktadır: Cihaza El Koyma ve Erişim Yasağı!
Diyelim ki herhangi bir devlet yetkilisi sizin yazdığınız bir şeyin kendisine küfür olduğu iddiasıyla polise başvurdu, veya herhangi bir paylaşımınızın “terör örgütü” kabul edilen bir örgütü övdüğü düşünülüyor; MAHKEME KARARI OLMAKSIZIN telefon, bilgisayar, laptop, tablet gibi cihazlarınıza polis tarafından 24 saatliğine el konulabilmesi artık yasaldır! Bu 24 saatlik sürenin sonunda polisin size hiçbir dava getirme yükümlülüğü yoktur ve idari bir kovuşturmaya da tabi tutulmaz. Kimseye küfür etmediğiniz ve o terör örgütünün adını bile bilmediğiniz halde, cihazınıza el konulduğuyla kalır, cihazınızı alır evinize gidersiniz ve bir bardak su içersiniz! Polisin iyi niyetle gerçekten de suçun varlığını varsayarak hareket edeceğinin garantisi yoktur.
Polise mahkeme kararı olmadan cihaza el koyma ve hesap vermeden bu meseleden sıyrılma fırsatı verildiğinde, kimin kime ne yapacağının garantisi yoktur. Bu ülkede sendika yönetim kurullarının, topluca göz altına alınmışlığı (sonradan da hiçbir suç işlemediklerinin ispatlandığı) olmuştur. Veya bir darp olayında polise ilk başvurduğunda “ama sen de ona vurmuşsun. Ya barışın ya da ikinize de dava okurum” sözünü duymayan yoktur! Bu ülke oldu bitti cennetidir. Ve hesap vermeden keyfi insan tutuklayanların, herhangi birinin telefonuna sırf meraktan bile el koymayacaklarını (üstelik yasa da hak vermişken) düşünmememiz için sebep yoktur.
Erişim Engeli de benzer bir konudur. Bir internet sitesine erişim engeli konulmasının, herhangi bir gazetenin toplatılmasından pratik bir farkı olmadığı halde; bir gazeteyi toplatmak için mahkeme kararı gerekir ama erişim engelini herhangi bir polis gidip BTHK’ya söyleyerek yaptırabilir. 24 saat sonra da mahkemeye başvuru bile yapmadan “ops sorry” diyerek erişime yeniden izin verilir. Bu tamamen keyfi oldu bittilere yasal zemin sunmak demektir…
Deniliyor ve denilecektir ki; soruşturma memurunun cihazınıza el koymasını veya erişim engeli uygulamasını dava edebilirsiniz
🙂 evet devletin herhangi bir kademesindeki görevini yerine getirmeyen, yasayı doğru uygulamayan memuru da dava edebilirsiniz… Ediyor musunuz? Etmiyorsunuz. Çünkü mahkemeler yavaş, yoğun, hakimler dava görmek istemiyor ve süreç uzun, pahalı…
Bu ülkede yapanın yaptığı yanına kâr kalır. Bilişim Suçları Yasası ile, polisin yaptığının yanına kâr kalacağı yasal güvence altına alınmıştır. İşin özeti budur ve liberal ve “özgürlükçü” vekillerimize, başımıza ördükleri bu çorap için ne kadar teşekkür etsek azdır…
Peki bu böyledir diye muhalefet geri mi duracak? Elbette hayır! Bu yasanın bize gösterdiği en temel gerçek, bireysel öfke ile hareket edersek zararlı çıkacağımızdır. Örgütlü bir öfke, örgütlü bir tepki bu yasayı duvara toslatır. Cihaza el koyan polisin emdiği sütü burnundan getirmek, süreçleri kolektif maddi imkanlarla dava yoluna taşımak ve kalabalık olmaktan kaynaklı olarak bize oldu bitti yaratmalarının önüne geçmek, tek tek kişilerin yapabileceği şeyler değildir. Ama örgütlü olduğumuzda, tek başımıza olduğumuzdan çok daha korunaklı, hem maddi hem de manevi olarak çok daha güçlü ve biz meşgul olduğumuzda dahi oldu bitti yaratan kurumlarla uğraşacak zaman kazanmış oluruz.
Benim bu yasa bağlamında verebileceğim tasiye; kendi fikrinize yakın yapılarda #Örgütlenin… Devrimciyseniz #BağımsızlıkYolu‘na gelin… Örgütlülük bu yasadan önce de önemliydi ama bu yasadan sonra yaşamsaldır… Teker teker hiçiz ama örgütlü olduğumuzda her şey biziz. ✌