ALIN SİZE BİR CADI KAHKAHASI-NAZEN ŞANSAL

Filmlerde, kitaplarda, tiyatro sahnelerinde sıkça rastladığımız bir cadı figürü var; kazanında kötülük iksirleri kaynatan ve arada bir kahkahalar patlatan, uzun tırnaklı, çirkin suratlı kadınlar… Bu genellemeden, batının cadı ve büyücü algısını alternatif ve gayet zarif bir şekilde aktaran Harry Potter’ı tenzih etmemek haksızlık olur. Ancak yazı, bu genel cadı algısının beslendiği yer ve bugünün cadıları olmanın gerekliliği üzerine devam edecek.
Şeytanla işbirliği yapan ve ruhunu şeytana satarak doğa üstü yetenekler elde eden kadınlar şeklinde kurgulanmış olan cadı imgesi 15. yüzyıl Avrupasında ortaya çıktı. O tarihler, cadı korkusunun ve cadı avının en sık yaşandığı dönemlerdi. Bununla birlikte “kötü cadı” prototipinin ve cadı avının altında yatan sebepleri görebilmek için daha eski dönemlere bakmak gerekir. Binlerce kadının öldürüldüğü cadı mahkemelerinin büyük bir kısmı, Fransa-Almanya-İtalya arasındaki “altın üçgen” denilen bölgede gerçekleşmiş. Bu bölge, Anadolu topraklarından sürgün edilen toplulukların yerleştikleri ve kendi inanış ve kültürlerini devam ettirdikleri bir yerdi. Ortak mülkiyete inanan ve kadın erkek eşitliğini yaşayan bu topluluklarda, kadınlar da ermiş olabiliyor, ruhban sınıfı içerisinde yer alabliyordu. Avrupa’da kadınların bir tür köle olduğu o dönemde, Doğu’nun bilgi hazinelerini taşıyan bilge kadın dervişler ve kadın ozanlar Hıristiyan kadınları da etkileyebiliyordu. Anadolu’nun anaerkil kültürünün ve kadın tanrıça kültünün izlerini taşıyan böylesi eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşam biçimi karşısında Kilise harekete geçti ve bu tür inanışlar sapkın (heretik) ilan edildi. Haçlı seferleriyle katledilen kadın ve erkek “sapkın”lardan arta kalanlar, Engizisyon Mahkemeleri’nde cadı suçlamasıyla yargılandılar, işkencelere uğradılar, öldürüldüler. Kilise, bilgiyi elinde bulunduran, bu nedenle üstünlük sağlayan kadın ermişlerde Kadın Ana (Ma) inanışının ve anaerkil bir toplumsal yapının devamını görüyor ve dinsel bağnazlığı kökünden sarsabilecek bu denli köklü bir kültürü şiddetle bastırıyordu. Yani cadılık suçlamaları ve cadı avı, erkek egemen toplum düzenine uymayan inançların ve kültürlerin ortadan kaldırılmasından başka bir şey değildir. Filmlerde, kitaplarda, tiyatro piyeslerinde sıkça rastladığımız; kazanında kötülük iksirleri kaynatan ve arada bir kahkahalar patlatan, uzun tırnaklı, çirkin suratlı kadınlar, böylesi bir cadı algısından doğdu.
Bugün hala, dinsel ve toplumsal baskılara boyun eğmeyen, iffetli olmak yerine eşitlikçi, özgürlükçü bir yaşamı seçen kadınlar başka tür cadılık yaftalamasıyla karşı karşıyalar. Kısa saçlı çirkin feministler, evde kalmış lezbiyenler, genel ahlakı bozan edepsizler veya en iyi ihtimalle hafif meşrep tipler… Hele ki hayata bir alt basamaktan başlamasına rağmen tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği bilgi birikimiyle, annelerden nenelerden devralınan hayatın bilgisini bir potada eritip süzüp damıtan kadınlar, ataerkil krallığın tahtını sarsabilecek güçteler. Bu nedenle cadılığın en üst mertebesindeler. Yüzyıllar önce Engizisyon’un yaptığını, bugün başka biçimlerde devlet yapıyor, töre yapıyor, patron yapıyor, medya yapıyor… Erkek egemen kültürün “nimetlerini” kendinde hak gören “solcu”lar, sendikacılar yapıyor.
Okulda veya iş yerinde eteğimizin boyuna, gömleğimizin yakasına karışanlardan tutun da, şiddeti, tacizi haklı göstermeye çalışanlara, kaç çocuk yapacağımıza karar verip kürtaj hakkını ortadan kaldıranlardan başlayıp da gülmemizi iffetsizlik sayanlara kadar bu cadı avcılarının hepsine, tüylerini ürpertecek bir cadı kahkahası atmak lazım. İçinde bilimi, kültürü, kadın dayanışmasını ve tüm ezilenlerin sesini barındıran ağız dolusu bir cadı kahkahası…
Nazen Şansal – Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Kaynak: Cadılığın Tarihi, Ortaçağ’da Bilge Kadının Katli, Lois Martin, Kalkedon.

Be the first to comment

Leave a Reply