AKP’NİN SURİYE SAVAŞI TÜRKİYE’Yİ NEREYE GÖTÜRÜR? – Mustafa Keleşzade

Türkiye tüm dünyanın odağındaki Suriye savaşının Cerablus’a girmesi ile bu hafta itibari ile bir parçası oldu. Bu savaşın Türkiye’yi nereye götüreceği herkesin kafasındaki soru ve endişe. Bu soruya cevap bulabilmek için öncelikle Suriye’deki tarihsel ve güncel durumu, Türkiye’nin ve diğer aktörlerin konumlanışını bir incelemek gerekli.

Türkiye Suriye İlişkileri

1(1)

Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri tarihsel olarak kötü olmuştur. Yenilikçi ve genç bir lider olarak Beşar Esad’ın Suriye’de başkanlığı babası Hafız Esad’dan devralması ile ise bu durum değişti. 2000’li yıllarda Türkiye ile Suriye farklı bloklarda olmalarına rağmen (Suriye Rusya, Türkiye ise ABD) üst düzey bir ilişki yakalandı. Tayyip Erdoğan’ın “kardeşim Esad” söylemi de bu durumun bir göstergesiydi. Bu iyi ilişki Türkiye’nin bölgedeki Arap ülkeleri ile bozuk olan ilişkisine de Esad’ın çabaları ile olumlu etki yaratmıştı, Suriye Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan kapısı olmuştu. Bu durum Türkiye’nin Ortadoğu’da daha sözü geçen bir ülke olması sonucunu yaratmıştı.

Ta ki AKP batı icadı “Arap Baharı” rüzgârına kendini kaptırıp 2012 ortasında “kardeşi Esad”ı, “Esed”, “Tiran” ve “Nusayrilerin başkanı” ilan edene kadar bu durum böyle gitti. (Tayyip Erdoğan’ın Nusayri diye adlandırdığı kesim Suriye’de kendilerini Nusayri değil Arap Alevisi olarak nitelemektedir. Erdoğan’ın bu yanlış tanımı Şiilik vurgusu yaparak İran bağlantısını kurma ve mezhepsel bölünme yaratma adına kullandığını söyleyebiliriz). AKPbu ani politika değişiminigerçekleştirirken ki beklentisinin haftalar içinde Esad’ın düşmesi ve muhalifler ile iyi bir ilişki yakalamak olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Erdoğan’ın Şam’da Emevi Camisi’nde namaz kılma planı haftalar, ayları, aylar, yılları kovalayıp da gerçekleşmezken, Ortadoğu’nun önderi Türkiye projesi ile birlikte silindi gitti.

AKP’nin Suriye Tezi:

Erdoğan’ın Nusayrilerterimini kullanması ile de, Emevi Camiinde namaz kılma iddiası ile de aslında kafasında bir tez vardı; Esad’ın sadece azınlık olan Arap Alevilerini temsil ettiği, isyanın da buradan çıktığı Türkiye’nin de Sunni Müslümanların önderi olarak meseleye müdahilliği ile birlikte rejimin yıkılacağı tezi. Aslında Suriye halklarında hoşnutsuzluğun temel sebebi ülkedeki Baas Rejiminin yozlaşmışlığı ve demokrasiye yönelik adımların hızlıca atılmıyor oluşuydu. Esad Arap Alevisi olsa da, babası döneminde de kendi döneminde de yönetim kadroları Sunni Müslüman yöneticilerden oluşmaktaydı. Yani isyanın başlangıcında temel etkenler arasındamezhepsel bölünme yoktu. Türkiye halen mezhepsel bölünme tezinde ısrar etmektedir. Bu tez doğrultusunda Sunni İslam tezini savunan neredeyse her silahlı gruba yardım sunmuş, ülkeyi uluslararası kamuoyu nezdinde IŞİD’e de destek vermiş bir ülke olarak terör destekçisi pozisyonuna getirmiştir.

Vekalet Savaşları:

2 3

Suriye günümüzde başta Rusya ile ABD, ikincil olarak ise İran ile Suudi Arabistan, Ürdün ve Kuveyt arasında vekâletsavaşlarının yaşandığı yerdir. Savaşın başında ABD Suriye’yi kendi sistemine entegre etmek için Baas Rejimini ortadan kaldırmayı amaçlamakta, Rusya ise Ortadoğu’da Şii İran dışındaki yegane müttefikini sonun kadar savunma niyetindeydi. Günün sonunda ortaya çıkan her gruba para ve ağır silah yardımlarının yapıldığı, iki tarafa da ülke içi ve dışında yeni militanların yollandığı bu devlerin savaşı silahların ve gücün en yanlış elde toplanması sonucunu yani IŞİD’i yarattı. (Burada not etmek lazım ki Suriye’de hali hazırda IŞİD kadar güçlenemeyen fakat şeriat ve “İslam Devleti” hedefini benimseyen 10’larca irili ufaklı örgüt vardır.). IŞİD’in ortaya çıkması ile Rusya ve ABD arasındaki rekabet açısından pek bir şey değiştiğini söylemek zor. Sadece savaş yeni bir boyut kazandı.Uluslararası kamuoyuna Rusya IŞİD ile en iyi benimkiler (Esad ve Hizbullah) mücadele eder bu nedenle Suriye’yi bana bırakın derken, ABD ise IŞİD ile en iyi benimkiler (ÖSO, “ılımlı” muhalifler) mücadele eder diyerek Suriye’yi bana bırakın demeye başladı.

Kaostan doğan bir aktör:

4 5

Böylesi bir vekalet savaşları ve onun yarattığı kaos içerisinden bağımsız bir aktör olarak sadece gerici IŞİD çıkmadı, aynı zamanda savaş öncesinde örgütlü bir güç olan Kandil merkezli Kürt hareketi de büyük bir güç kazandı. Savaşın başında Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgeleri savunma stratejisi geliştiren, ardından farklı kimliklerin eşit söze sahip olacağı bir federalizm sözünü yükselten, dönemsel olarak Rusya ile de ABD ile de hareket eden PYD ve askeri kanadı YPG / YPJ bağımsız bir aktör haline geldi. Özellikle IŞİD’in ilk yenilgisi olan Kobane kuşatması döneminde dünya kamuoyu nezdinde de kadınların da özneleştiği yapısı ile büyük de bir sempati topladı. Ayrıca Suriye’de ülke içi gruplardan IŞİD’e karşı Esad güçleri dışında varlık gösterebilen, IŞİD’i geriletebilen yegâne güç olarak da önemli bir aktör haline geldi. Son olarak 2 hafta önce Halep’e bağlı en büyük şehir Manbij’i ABD ve Koalisyon güçleri desteği ile IŞİD’den temizleyerek bölge halkını özgürleştirmesi ile YPG ve farklı kimliklerin hareketi olma sözünün vücut bulduğu YPG ve YPJ’nin omurgasını oluşturduğu içinde Arap grupların da olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gücünü perçinledi.

AKP’nin hamlesi:

6

AKP’nin Sunni İslam liderliği hayalleri Suriye’de bugüne kadar olumlu bir sonuç vermezken aksine ülkeyi Rusya ile karşı karşıya getirmiştir. Özellikle IŞİD’e saldırmakta olan bir Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi sonucu ilişkiler gerilmiş, Rusya’nın Türkiye’ye Suriye hava sahasını kapatması ile Türkiye’nin savaş üzerindeki ağırlığı tamamı ile ortadan kalkmıştı. Ayrıca ülke ekonomisi de Rusya’nın uyguladığı ambargolar ile yaralar almıştı.

Türkiye’nin aktör olmaktan çıktığı dönemlerde PKK ile yakın ilişkileri olan PYD’nin Suriye’de yükselmesi, aynı dönemde Türkiye’de çözüm sürecinin rafa kaldırılıp PKK ile yoğu bir savaş içerisine girilmesi de AKP açısından diğer bir endişeyi yaratmıştır. Türkiye’nin Suriye ile olan 911 km’lik sınırının bir bölümü zaten savaş boyunca Kürtlerin denetiminde kalmıştı. Geriye kalan sınır hattı ise Türkiye’nin desteği sayesinde ÖSO çatısındaki İslamcı hareketlerin denetimine geçmişti. IŞİD’in ortaya çıkması ile ise Türkiye’nin desteklediği İslamcı hareketler sınır hattının büyük bir bölümünü IŞİD’e devretmek zorunda kalmışlardı. IŞİD ile yoğun bir savaş içine giren Kürt hareketi ise bu hatları teker teker IŞİD’den almaya başladı. Bundan 1 sene kadar önce IŞİD elindeki Cerablus’un da YPG tarafından alınmaya çalışılması sonucu Türkiye müdahil olarak YPG’yi bombalayarak bu taarruzu engellemişti. Böylece IŞİD’i savunan bir pozisyona düşmüştü.

AKP Cerablus operasyonunu başlatmadan hemen önce ise Türkiye’nin pozisyonu açısından bazı değişimler yaşandı. Türkiye ABD ile de artık ABD nezdinde pek bir inandırıcılığı kalmayan “Ilımlı” İslamcılara desteği pozisyonundan ötürü gerilimler yaşamaktaydı, ABD baştan beri Türkiye’nin taşeronu olarak savaşa askeri olarak da girmesini talep etmekteydi. Böylesi bir durumda Türkiye Rusya’dan uçak için özür dileme yönünde bir adım attı ve diplomatik ilişkileri geliştirme yoluna gitti. Suriye’nin emperyal komşusu İsrail ile de bozuk ilişkileri toparladı. Başarısız darbe girişimi halk nezdinde bir hipnoz hali yaratarak AKP açısından ülkeyi savaşa sokması nezdinde muhalefet etkisini ortadan kalktığı bir durum yarattı.  Son olarak ise YPG’nin Manbij kuşatması ile ABD’den taraf ağırlık koymasının Rusya’yı rahatsız etmesi, Esad ile YPG güçlerinin saldırmazlık durumunun Haseke bölgesinde yaşanan çatışmalarla ortadan kalkması AKP için bir hamle fırsatı yarattı.

Böylece Türkiye ABD desteği, Rusya ve Esad’ın ise aşırı tepki göstermeyeceği bir ortamda Suriye savaşına Özgür Suriye Ordusu kalıntısı bazı gruplar ve 12 yaşında çocukların kellesini kesen şeriatçılar ile aynı safta girme fırsatı yakaladı.

Savaşın potansiyel bilançosu

7

Türkiye Cerablus bölgesini çatışmasız aldı. IŞİD hali hazırda SDG’den ve rejimden yediği darbelerin ardından Türkiye ile bir çatışmaya girmeden SDG’nin potansiyel bir sonraki hedefi olacak El Bab bölgesine geri çekildi. Türkiye’nin yıllardır Suriye ile ilgili Cerablus’tan, Azez’e uzanacak bir tampon bölge oluşturma talebi mevcuttu. Şu an Kürtlerle çatışmadan, fazla kurşun sıkmadan ve can kaybı yaşamadan bunu yapma olasılığı var. Bu tampon bölge Türkiye açısından kısa vadede ülkedeki yoğun mülteci nüfusunun bu bölgeler aktarılması sonucu bir rahatlama yaratabilir. Yine de bu bölgenin şeriatçı gruplara bırakılmasının tahayyül edildiği noktada, bunun Pakistan’ın Afganistan’da yaşanan savaşa müdahilliği sonucu ülke sınırında açtığı Taliban okulları gibi yarın Türkiye’ye saldırılar olarak dönebileceğini de öngörmek gerekir.

Şu an ise AKP savaşı tampon bölgeyi yaratma amacından çıkararakkendisinin taşıdığı Sunni İslam önderliktezi ve bu teze aykırı federalist bir çizgisi de olan, tarihsel olarak da düşman gördüğü Kürt Hareketinin elindeki Manbije doğru yöneltecek gibi görünüyor. Türkiye savaşın başından beri sahip olduğu Sunni Arapların kendi çevresinde birleşeceği yanlış bilinci ile büyük bir maceraya doğru yelken açıyor.

Bu macera Manbij’e saldırı ile birlikte savaşın tüm SDG gücünü Türkiye ile düşmanlaştıracak olması yönünden büyük bir cephe genişletmek anlamı taşıyor. Hali hazırda kaybetmekte olan IŞİD dışında, bölgenin yükselen gücü SDG de Türkiye’nin düşmanı haline geliyor. Ayrıca AKP’nin savaşı etnik ve mezhepsel bir noktadan yürütmeye çalışması kendi ülkesinin taşıdığı etnik ve mezhepsel iklimin birebir Suriye ile örtüştüğü gerçekliği ile birleştiğinde daha trajik sonuçları potansiyel olarak beraberinde getiriyor. Yani savaşın Sunni İslam önderlik algısı ile Suriye’de ilerletilmesi maalesef Türkiye içerisinde de yoğun bir iç savaşı beraberinde getirme ihtimalini taşıyor.

Ayrıca AKP şu an anlık dengelerden doğan bir fırsatı kullanarak Suriye’ye girdi. Ne Esad, ne de Rusya Türkiye’nin Suriye içerisinde geniş bir bölgede hâkim duruma gelmesine izin vermez. Türkiye halen bir Nato üyesi ve ABD müttefikidir. Daha da ötesi Esad’ın en yoğun çatışmaları yaşadığı Halep bölgesindeki İslamcı muhaliflerin nefes borusu ve sürekli destek aldığı ülke Türkiye’dir. AKPancak bu bölgedeki örgütlere desteğini keserse Esad Türkiye’yi müttefik olarak görebilir fakat Halep’deki İslamcılara desteğini kestiği anda kendisi için ne Manbij’de, ne de Cerablus’ta savaşacak muhalifi kalır AKP’nin.

Suriye şu anda 3. Dünya Savaşı’nın tek bir haritaya sıkıştırılıdğı ve vekâlet savaşları olarak yaşandığı tarihin belki de en kanlı ve vahşi çatışmalarının yaşandığı yerdir. Suriye haritası içinde şu an 100 civarı silahlı örgüt, bu örgütleri farklı nedenlerle, farklı yönlere doğru destekleyen 10 civarı ülke vardır. Bundandır ki hiçbir bölge ülkesi bugüne kadar düzenli ordusu ile bu savaşın içerisine girmemiştir. Açıkça görülüyor ki, Türkiye AKP iktidarı tarafından tarihin yarattığı en derin bataklığa adım attırıldı, bile bile böylesi bir adım sadece savaş, kaos ve etnik çatışma ile ayakta kalabilecek bir iktidar veya diktatörün adımı olabilir, umarım ülke tamamen batmadan, Türkiye halkları kalıcı zararlar almadan bu adım geri çevrilebilir.

Mustafa Keleşzade

Bağımsızlık Yolu