Ahmet Saymadi yazdı: AKP savaşı hep kutsayacak, çünkü oradan besleniyor. Büyümenin manivelası olarak, ‘savunma sanayisi’ seçilmiş. AKP için en önemli şey savaşın sürmesi, Askeri-Sınai Kompleksin zenginleşmesi. O yüzden AKP açısından artık, ‘‘Savaşa Hayır’’ demek de suç.
AKP’nin Afrin’e başlattığı ‘Zeytin dalı’ operasyonu, bugün 12. gününde.
Operasyonun başlamasından bugüne dek geçen zaman içerisinde ortaya çıkan en önemli şeylerden birisi, AKP ile askeri-sınai kompleksin ilişkisi oldu. Görünen o ki savaş ve savaş endüstrisi AKP’nin en önemli beslenme kaynaklarından birisi olmuş.
AKP savaş konseptini üç ayrı boyutuyla kullanıyor. Birincisi; Kürt halkının bölgesel kazanımlarına engel olmak. İkincisi; savaşı iç siyasette muhalifleri ezmek için kullanmak. Üçüncüsü ise; Askeri-sınai kompleksi güçlendirmek. Meselenin birinci ve ikinci boyutuna dair epeyce yazıldı, ancak üçüncü boyut üzerine pek yazılmadı.
Türkiye’de son yıllarda birçok şeyi ‘yerli ve milli üretme’ meselesinin en önemli ayağını savunma sanayi yatırımları oluşturuyor. Gazetelerde yerli uçak, yerli helikopter, yerli tank, yerli tüfek haberlerinden geçilmiyor. Bu haberlerin birçoğu şişirme olsa da bazı ürünlerde gerçeklik payı var.
Türkiye burjuvazisi, savunma sanayisine hiç bir dönemde olmadığı kadar çok yatırım yapıyor. Uluslararası terminolojide, bir ülkenin ulusal silahlı kuvvetleriyle, ona askeri araç ve malzeme sağlayan askeri savunma sanayi arasındaki birlikteliği ifade eden Askerî-endüstriyel kompleks kavramı muhalifler tarafından kullanılırken. İktidar ‘Askeri-Sınai Kompleks’ yerine daha çok savunma sanayi kavramını kullanıyor.. Ancak Savunma sanayi kavramı meselenin ordu ve iktidar ayaklarını devre dışı bırakıyor. Oysaki Savunma sanayisinin en büyük alıcısı TSK, İçişleri Bakanlığı ve devlete ait TUSAŞ, Roketsan ve Aselsan gibi şirketler. Bu alımları ise siyasi iktidar yönetiyor. Yani siyasi iktidarla çok bütünleşen bir sanayiden bahsediyoruz.Askeri-Sınai Kompleksin siyasete etkisi üzerine en bilinen konuşma 34. ABD Başkanı Eisenhower’ın, görev süresinin sona erdiği 17 Ocak 1961 günü yaptığı konuşma.
Eisenhower 2. Dünya savaşı esnasında orduda 5 yıldızlı general olarak görev yapmış eski bir asker. Eisenhower’ın konuşmasının ilgili bölümü şöyle; ‘‘Barışın sürebilmesi için en önemli etkenlerden birisi askerî altyapımızdır. Silahlı kuvvetlerimiz kuvvetli, her an harekete geçmeye hazır halde olmalıdır, ancak bu sayede olası saldırganlıkların önüne geçebiliriz… Bu olağanüstü boyuttaki askerî yapı ile devasa silah sanayisinin aynı anda meydana gelmesi Amerika tarihinde ilk kez görülen bir durumdur. Bilerek veya bilmeyerek yapılsın, Askeri-endüstriyel kompleksin hükümet kurumları içinde kanunî dayanağı olmayan etkilerine izin verilmemelidir. İktidarda yaşanacak olası bir yanlış güç dengesi felakete yol açacaktır. Bu birleşimin özgürlüklerimizi veya demokratik süreçlerimizi tehlikeye atmasına izin vermemeliyiz. Hiçbir şeyi sorgusuz sualsiz kabul etmemeliyiz. Sadece uyanık ve bilgili bir yurttaş toplamı devasa sanayi ve askeri altyapısının bu gelişimine barışçıl yöntemlerle karşı koyabilir.’’ Eisenhower da muhalif değil ama bu birleşimin tehlikelerine işaret ediyor.
Görünen o ki ABD Başkanı Eisenhower’ın Amerikan halkını 55 yıl önce uyardığı Askeri-sınai Kompleks, günümüz Türkiye’sinde aynı tehlikeleri taşıyor.
Türkiye’de son yıllarda en hızlı büyüyen şirketler savunma sanayi şirketleri ve bu şirketlerin çoğunun siyasi iktidarla organik bağı var. Bugün Türkiye’deki askeri-sınai kompleks hiç olmadığı kadar belirleyici bir durumda. Savunma sanayisi büyüdükçe, devletin savunma bütçesi de artıyor.
Birbirini ‘ölümüne’ besleyen bir sarmalın içindeyiz. 2018 bütçe ödeneklerinde en fazla artırılan kalemler Milli Savunma, İçişleri bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı oldu; bütçeleri 88 milyar TL’ye ulaşmış bulunuyor.
Türkiye’de artık ağırlığı TÜSİAD’dan fazla olan bir başka ekonomik birlik var artık: Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD). Derneğin yönetim kurulu başkanlığı görevinde Erdoğan’la, İstanbul Büyükşehir Başkanlığı döneminde birlikte çalışan Temel Kotil bulunuyor.
Temel Kotil, TUSAŞ genel müdürlüğü görevi vesilesiyle dernek üyesi. TUSAŞ aynı zamanda Türkiye’deki en büyük savunma sanayi şirketi. Şirketin hisseleri Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’na ait.
SASAD’ın üyeleri arasında Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın şirketi BAYKAR Makina’dan AKP MKYK üyesi Ethem Sancak’a ait BMC’ye; KOÇ Holding’e ait OTOKAR’dan, Çarmıklı ailesine ait Nurol Holding’e kadar çok sayıda şirket var. Şirketler mühimmat, silah, elektronik araç gereç, yan mamul, savaş aracı, İHA ve SİHA üretiyor. Başka sektörlerdeki kimi şirketler, savunma sanayisine has işler de yapmaya başlamış durumda.
2017 yılında savunma sanayisinde faaliyet gösteren şirketlerden 17’si, Türkiye’deki en büyük 500 şirketin arasına girdi ve bu şirketler ilk 500 sıralamasında sürekli yukarı doğru ilerliyor. 2019’da muhtemelen daha fazla savunma şirketi listeye girecek ve listede daha da yukarıya yükselecekler. Ayrıca, Dünyanın en prestijli savunma sanayi listesi olarak kabul edilen Defense News Top 100‘de yer alan Türk şirketi sayısı da üçe yükseldi. Bu şirketler: Aselsan, TUSAŞ ve Roketsan. Bu üç şirketin yıllık cirosu 2,5 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu üç şirket de devlete ait. SASAD’ın yönetiminde bu üç dernekten isimler bulunuyor. Açıkça görülüyor ki askeri-sınai kompleksi devlet kendi eliyle yönetiyor, yönlendiriyor, büyütüyor.
Bu yönetmenin ve yönlendirmenin karşı etkisi de var tabii. Askeri-sınai kompleks büyüdükçe AKP üzerindeki etkisi artıyor.
TSK’nın kullandığı İHA ve SİHA’ları AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’a ait BAYKAR Makina üretiyor.
BAYKAR Makina aynı zamanda komuta kontrol sistemleri, yer kontrol birimleri, komuta kontrol yazılımları üretiyor. Böylelikle TSK’ya kontrol paneli satan Damat Selçuk Bayraktar, kayınbiraderi Bilal Erdoğan’ı da yanına alarak, Afrin Operasyonunun kontrol merkezine girebiliyor.
Baykar Makina’nın ortağı Haluk Bayraktar Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini de yürütüyor. Yani Askeri-Sınai Kompleks aynı zamanda Türkiye’nin yaptığı bütün teknolojik ve dijital atılımları yakından takip ediyor, belki de orada da büyüyor.
Bugün askeriyeye kontrol paneli yapan şirket, yarın Bigdata da satabilir… Çünkü sektörler birbirine girmiş durumda, ama lokomotif ‘savunma sanayi’.
Savunma sanayinde aslan payını kapan şirketlerden BMC’nin sahibi Ethem Sancak AKP MKYK üyesi, TSK’nın büyük ihalelerini alıyor. Sancak, daha önce de Erdoğan’la ilgili ‘Ona; anam, babam, eşim çocuklarım feda olsun‘ demişti. Ethem Sancak Bakanlar Kurulu’nun, BMC’ye savunma sanayisi kenti inşa etmek üzere Sakarya-Karasu’da 2 bin 500 dönüm arazi tahsis ettiğini de ifade etmişti.
Sarsılmaz Silah Sanayi’nin sahibi Aliş ailesi 132 yıldır hafif silah üretiyor. Ailenin yaratmış olduğu Sarsılmaz markası, sektör açısından değerlendirildiğinde Avrupa’da ilk üçe, dünyada ise ilk 10’na giriyor. 14 yıl önce Berdardelli firmasını ve markasını satın alan Sarsılmaz’ın İtalya ve Düzce’de üretim tesisleri mevcut. Cumhurbaşkanı Erdoğan, temmuz ayında karayoluyla Ankara’dan İstanbul’a giderken Düzce’deki Sarsılmaz Silah Fabrikası’nı iki saat gezdi. Aliş Ailesi, 2003 yılında Erdoğan’a üzerinde isminin kazılı olduğu bir altın silah da hediye etmişti.
AKP döneminde çok büyüyen şirketlerden birisi olan Koç Holding, Askeri-Sınai Komplekse OTOKAR firması üzerinden girmiş durumda. Eski müteahhit Nurol Holding de savunma sanayisine ciddi yatırımlar yapmış durumda. Savaşı kutsayan burjuvazi açısından mesele tamamen ekonomik. Çünkü burjuvazi savaştan besleniyor.
Bu yazıda değinemediğimiz bir diğer konu ise patent meselesi. Askeri-Sınai Kompleksin ürettiği askeri donanımın, elektronik sistemlerin patenti NATO uyumluluk mekanizması çerçevesinde uluslararası tekellerin elindeyse şayet. Uçağı gemiyi helikopteri bir kenara bırakın bu tekellerle ilişki kurulmadan tank bile yürümez!
Meselenin bir de Cihat boyutu var. O da tamamen ekonomik. SADAT’ın kurucusu ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı eski Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda şöyle dedi:
‘‘İslam coğrafyası dediğimiz yerde yaklaşık 28 İslam ülkesi var. Bir bu kadar İslam ülkesi de Asya’da ve 4 ülke de Avrupa’da var. Bu coğrafya Osmanlı coğrafyası. Sonuç itibariyle asgari 400 yıllık bir tarih birliğimiz ve ayrıca din ve kültür birliğimiz var. (…) Eğer silahlı gücünüz yoksa, ister ekonomik ister siyasi olarak güçlü olun, tam olarak güçlü hale gelemezsiniz. Bizim de bu alana ağırlık vermemiz lazım. Ağırlık verdiğimiz zaman sermaye ve pazar da bizim için önemli hale gelecek. Şu an İslam ülkelerinin ellerinde küresel güçlerden aldıkları 20 bin tank, 2 bin savaş uçağı, 2 bine yakın da gemi var.’’
Adnan Tanrıverdi’nin açıklamasındaki bu satırlar, Osmanlıcılık ve Cihat kavramlarının da Pazar yaratma kavramları olduğu anlaşılıyor. Kudüs meselesinde İslam İşbirliği Toplantısı çağrısı yapmanın, İslam coğrafyasına hamilik yapma girişiminin de arkasında Askeri-sınai Komplekse Pazar yaratma çabası var.
AKP savaşı hep kutsayacak, çünkü oradan besleniyor. Büyümenin manivelası olarak, ‘savunma sanayisi’ seçilmiş. Büyük bir ihtimalle CHP’nin savaş meselesine bu denli ‘Evet’ demesinin arka planında da bu var. CHP yönetimi, Askeri–Sınai Kompleks’e, onlar için tehlike oluşturmadığını ifade etmeye çalışıyor.
AKP sürekli ‘‘Yok öyle kan dökülmesin falan, bu işte Kan da var, şehadet de var’’ diyecek. AKP için en önemli şeylerden birisi savaşın sürmesi, Askeri-Sınai Kompleksin zenginleşmesi. O yüzden AKP açısından artık, ‘‘Savaşa Hayır’’ demek de suç!
* Bu yazı ilk olarak 31.01.2018 tarihinde siyasihaber3.org’da yayınlanmıştır.