Hemen hemen herkes geçtiğimiz gün Lefkoşa’da yapılan AKP’nin Kıbrıs mitinginden haberdar olmuştur sanırım.
Çöp kutularına yapıştırılan afişler ve gazetelere tam sayfa verilen AKP reklamlarından ayrı, özellikle Lefkoşalılar, öğlen saatlerinden akşama kadar polisin “güvenlik bahanesiyle” trafiği felç etmesi sonucunda mitingin farkına varmışlardır.
Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım, Erdoğan’ın “tek adam düzeni” için yollara düştü ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan TC seçmenlerinden 16 Nisan’da yapılacak referandum için “evet” oyu istedi.
Türkiye’den gelen yetkililer dışında kktc hükümetinin şükrancı bakanları da yer aldı bu mitingde ve tam bir karanlığa dönüşen AKP rejimine en içten teşekkürlerini sundular.
Kıbrıslı Türk halkının çok büyük bir bölümünün AKP rejimine olumlu bakmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hatta AKP yetkilileri karşısında el pençe divan duran hükümet partilerinin tabanları dahi büyük oranda AKP’ye hoş bakmayan kitlenin içerisindedir.
Gerici, şoven ve neo-liberal bir parti olarak AKP’nin demokrat ve ilerici kesimler için neden onaylanmadığı ortadadır.
Bu gerçek Kıbrıslı Türk halkı için de geçerlidir.
Fakat AKP’nin Kıbrıslı Türklerce onaylanmaması için daha farklı sebepler de vardır.
Ayrı bir ülke olmasına rağmen Türkiye siyasetlerince Kıbrıs’a Türkiye’nin bir “parçası” şeklinde yaklaşılması başlı başına bir sorundur.
Bu anlamıyla AKP’nin Türkiye’de yapılacak referandum için Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği “evet” mitingi, politik hedeflerinden bağımsız bir şekilde kabul edilemezdir.
Ve bu kabul edilemezlik sadece gerici diye tanımladığımız AKP için değil, Kıbrıs’ın ayrı bir ülke olduğunu gerçeğini görmezden gelen tüm siyasetler için geçerlidir.
Mevzu Kıbrıs’a bu şekilde yaklaşan partilerin ilerici veya gerici olmasından öte bizim bağımsızlığımıza ve kendi kendimizi yönetme iradesine karşı bir siyaset ortaya koymalarıdır.
Ve bu, iradesi gasp edilen ezilmiş bir halk için çok ama çok önemlidir.
Bu yüzden 1 Mayıslarda Lefkoşa’da kortej oluşturduğu zaman devrimciler olarak CHP’ye tepki gösteriyoruz.
Bu yüzden faşist olmalarından ayrı olarak MHP’yi ve onun uzantılarını Kıbrıs’ta istemiyoruz.
Yine bu yüzden Türkiye’deki ilerici partilerden biri olmasına rağmen 2015 seçimlerine yönelik Kıbrıs’ta miting yapmak istedikleri zaman HDP’ye dahi karşı çıkmıştık.
Ezilen bir halkın temsilcileri olarak onlar da bu itirazımıza hak vermişlerdi.
Bu anlayışımız sadece Türkiye siyasetleri için değil tüm Kıbrıs dışı parti ve örgütler için geçerlidir.
Yunanistan’dan bir parti de Kıbrıslı Elenler üzerinden Kıbrıs’a böyle yaklaştığı zaman da tepkimiz aynıdır.
Ancak mevcut durum açısından Türkiye siyasetlerinin Kıbrıs’ın kuzeyiyle kurdukları ilişki ayrıca önemlidir.
Türkiye’den Kıbrıs’a yönelik böyle bir yaklaşım, iyi niyetli bir şekilde devrimci ve ilericilerden dahi gelirse gelsin Kıbrıslı Türklerin haklarını gasp edenlere katkı yapmış olacaktır.
Evet devrimciler enternasyonalisttir ve ülke farketmeksizin tüm dünyayı yurt kabul ederler.
Fakat enternasyonalizm, farklı halkların kendince varolma hakkına müdahale değildir.
Farklı bir ülkeden kendi ülkenize yönelik siyaset yapmak başka bir şeydir, o farklı ülkeyi kendi ülkenizin parçası olarak görüp gündem dayatmak başka bir şey.
Maalesef Türkiyeli devrimciler’n bir bölümü dahi konu Kıbrıs olunca bu gerçeği görmemektedir.
Enternasyonal dayanışma karşı tarafça talep edilen ve talep edilence sonlandırılabilen bir ilişkidir.
Müdahale ise, kabaca söyleyecek olursak en nihayetinde bir işgal biçimidir.
Şimdiki süreçte AKP’nin sürdürdüğü geleneksel Ankara’nın Kıbrıs siyaseti de budur.
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu
Örgütlenme Sekreteri