Gün geldi çattı ve yine asgari ücret, asgari ücret karşılığı çalışmayanlar tarafından tekrardan belirlendi. Hem de emekçinin yanında olduğunu söyleyen bakan tarafından ikinci kez gerçekleştirildi. Hatırlıyorsunuzdur; çalışma bakanı Zeki Çeler’in döneminde açıklanan ilk asgari ücret toplum tarafından hayal kırıklığı ile karşılanmıştı. Hatta bunun üzerine Çeler, asgari ücretin belirlenme şeklinin yanlış olduğunu ve bunu düzelteceğini söylemişti. Hal böyle olunca önümüzdeki asgari ücret belirlenince herşeyin değişeceği ve özel sektörde çalışan kişilerin sonunda hayatlarını idame ettirebilmek adına birazcık olsun rahatlayacaklarını düşündük. Ancak gelin görün ki asgari ücret net 2700 tl olarak belirlendi. Ve bu ücret belirlenirken tek bakılan kriter hayat pahalılığında olan artış oldu.
Çalışma Bakanı Çeler’in emekçinin yanında olduğunu sanan bir kesim, muhalefetten farklı tutumda olan Çeler’in hükümete geldikten sonra değiştiğini düşündü. Ancak ben buna katılmıyorum. Ben bu konuda bakanımıza haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Sn. Bakanımızı koltuk değiştirmemiştir. Koltuk Çeler’in aslında gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Muhalefette olduğu zamanlarda emekçinin yanında olduğuna dair açıklamalar ile populistlik yapan Çeler, şimdilerde asgari ücret artışı konusunda çok dertli. Çünkü fazla artış yapılırsa patronların çok sıkıntı çekeceği konusunda endişeli. Bunu sadece düşünen o değil tabi. Onun gibi düşünen birçok kendini demokrat olarak tanıtan ya işveren ya da kamuda çalışan kişiler mevcut. Onlarda asgari ücret artarsa patronların maaşları ödeyemeyeceğinden ve birçok şirketin kapanacağına inanıyor. Dolayısıyla da aza kanaat etmeyen işçilerin evdeki bulgurdan olacaklarını iddia ediyorlar.
Bu iddiada bulunanlara şunu sormak istiyorum. Ben kendim de bir Göç Yasası öğretmen olarak Göç Yasası geçmesin diye birçoğu ile beraber sokakta beraber mücadele ettim. Peki Göç Yasası’nda durum çok mu farklıydı? En azından söylemde Göç Yasası’nı savunan hükümet yetkililerinin söyledikleri devletin ekonomik olarak kamudaki yükü azaltmak istemesi değil miydi? Yani bu maaşlara kanaat edin yoksa devlet batar, elinizdekinden de olursunuz demek değil miydi? Peki o zaman buna karşı çıkanlar Göç Yasası geçmesin diye mücadele etmiş bazı sözde demokratlar ve Çeler şimdi neden sermayeden yana endişe ediyor?
Aslında sırf sermayeye karşı emekçinin yanında duramayanlar bu şekilde saçma argümanları kulanmak yerine kendilerinde neden asgari ücretin artmayacağını söylemeye çabalasalar daha doğru olmaz mı? Keşke birileri bize bu asgari ücretin çok olduğunu, biz emekçi kesimlerin yaptığı yoksulluk sınırı ile ilgili çalışmaların doğru olmadığını ve kendi doğrularını açıklasalar.
Ama açıklayamıyorlar. Çünkü aslında sn bakan da bakanın kulluğunu üstlenenler de biliyorlar ki emekçinin hak ettiği ücret bu değil. Ve aslında söylenen çok daha çirkin ve acı. Çünkü sn bakan içten içe özel sektör emekçilerine diyor ki evet sizin emeğinizin karşılığı bu değil ama bizim için önemli olan sermaye sahipleri o yüzden devlet olarak sermayeye her türlü teşvik, vergi indirimi vs. yaparız ama onlara bu da yetmez. O zaman da sizin hakkınızı yemelerine göz yumarız.
Ayrıca asgari ücretin bu şekilde belirlenmesi ne kadar doğru? Yıllarca bu şekilde bir tarafta işverenler, bir tarafta kamu da örgütlü işçi sendikaları, bir yanda da sermaye paltosunu giymiş bakanlık yetkilileri. Konunun üç tarafı da çalışanın ücreti üzerinden çalışandan yana tavır alacak hakka sahip değilken neden hala bu komisyon ile asgari ücreti belirliyoruz? Artık bizi kandıran, boş umutlar sağlayan bu komiteden de gereksiz hantallığından da kurtulalım. Asgari ücreti kamudaki en düşük kamu maaşına bağlayalım ve tüm kamu çalışanları gibi asgari ücretli emekçilere de hayat pahalılığını otomatik yansıtalım. Bari hiçbir konuda emekçinin yanında olmayan mahşerin 4’lüsü hükümetimiz,özel sektör emekçisi dostlarımızın emeklerinin karşılığı olan ücretinin belirlenmesi işini birinin insiyatifine kalmasından kurtarsınlar. Hodri Meydan…
Onur Bütüner
Baraka Aktivisti