Bu yazıya başlamadan önce Sol Anahtarı’nın “Nükleer Başlıklı Kurt” şarkısını dinlemenizi öneririm… Öylesine, güzel şarkı olduğu için değil; doğa sevgisinin, ekolojik talana isyan etmenin bilimsel tarafının yanı sıra duyusal bir yönü de olduğunu düşündüğümden…
İnsan doğanın bir parçası (ya da isterseniz denklemi tersten kurun) ve ona verilecek her zarar bir yerimizi acıtıyor istesek de istemesek de. Acı ve öfke ise bazen dinlenesi bir şarkı oluveriyor işte!
Şarkıdan başladık madem, oradan devam edelim öyleyse; hangi koşullarda yazılmıştı bu şarkı… Hatırla(t)makta fayda var. Çünkü iki haftada bile gündemler hızla değişir ve unutulurken iki yıl öncenin mücadelesi akıllardan çıkmış olabilir.
Başta 60 kilometre uzağımızdaki Mersin-Akkuyu olmak üzere nükleer santrallere karşı ülkemizde oluşturulan Nükleere Hayır Platformu, harekete geçmiş; çevre, sağlık ve enerji uzmanlarının konuk olduğu bilimsel panellerden kitlesel sokak eylemlerine, siyasileri de kapsayan imza kampanyasından iki toplumlu etkinliklere kadar çok geniş bir yelpazede çalışmalar yürütmüştü.
“Yaşam İçin Çal Söyle Nükleere Hayır De” konserinde Selimiye Meydanı sanatçılarımız ve halkımız ile dolarken, ara bölgede Nükleersiz Akdeniz Deklarasyonu ile uluslararası alanda ses getiren bir etkinlik gerçekleşmişti. Tüm bunlar, bir yandan Kıbrıs halklarının en yüksek perdeden nükleere hayır demesini sağlarken öte yandan Türkiye’deki nükleer karşıtı harekete de moral destek olmuştu.
Şimdilerdeyse Türkiye’deki OHAL koşullarında pek çok insan hakkı gibi çevre hakkı da hiçe sayılmakta… Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin yapımı ve faaliyete geçmesi, toplumsal mücadele sayesinde mehter takımı hızında da olsa ilerlemekte. Sahte imzalar ve yetersiz bilgiler içeren ve Putin’in 2014’teki Ankara ziyaretine saatler kala alelacele onaylanan ÇED Raporu’na karşı meslek odaları ve çevre örgütleri tarafından açılan dava devam ediyor. Mahkeme kararıyla Enerji Bakanlığı’ndan istenen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın “Entegre Nükleer Altyapı Gözden Geçirme” raporu, devletin güvenliği ve yüksek menfaati bahane edilerek mahkemeye verilmiyor ve sır gibi saklanmaya çalışılıyor. Dava sürerken protestolu temel atma törenleri gerçekleştiriliyor. “Bitir işi raporu” niteliğindeki güya bilirkişi raporları ile santralin çevre ve halk sağlığına zararlı olmadığı iddia ediliyor. Şirkete verilen önlisans, geçtiğimiz aylarda yerini 49 yıllığına geçerli olacak üretim lisansına bırakıyor.
Ama eski bir şarkının da dediği gibi; her şey bitmedi bitemez! Nükleer şirketinin üretim lisansını almış olması, inşaat ruhsatı alabileceği anlamına gelmiyor. Ve konu, ünlü şarkıcı Tarkan’ın “zeytin ağaçlarına kıymayın” demesiyle de çeşitli kesimlerce duyulan, gündemdeki Zeytinlik Yasası’na dayanıyor.
Pınar Demircan’ın Yeşil Gazete’deki yazısına göre;
“Şüphesiz, yasa değişikliğinin meclise geri gönderilmesi bir zafer lakin, zamanlama oldukça manidar ve maalesef kendi içinde bir çok menfi emareler barındırıyor. Bunlardan biri de etrafı zeytinliklerle çevrili bir alanda inşa edilmek istenen Akkuyu Nükler Güç Santrali’ne üretim lisansının verilmesi. Zira, Akkuyu NGS tarafından 28 Şubat 2017 tarihinde başvurusu yapılmış olan üretim lisansının onaylanmış olması inşaat lisansının verilmesine bir adım daha yaklaşıldığının göstergesi ve endişeleri oldukça tırmandırıyor. Çünkü 3 Mart 2017 tarihinde de inşaat lisansı almak için başvuruda bulunan Akkuyu NGS’nin önündeki tek engel artık, bu arazinin üstündeki zeytinlikler. İşte yine sermayenin karşısında aşılması gereken Zeytin Yasası!”
Zaten 2014 yılında zeytinlik alanların imara açılmasını öngören kanun tasarısının görüşüldüğü Meclis Tarım Komisyonu toplantısında dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İlker Sert yaptığı bir konuşmada Zeytin Yasası hakkında “Mesela şu an ülkemizin en büyük yatırımlarından biri Mersin Akkuyu’daki nükleer enerji santrali. Eğer bu kanun bu şekilde kalırsa inşaat ruhsatının alınması ciddi anlamda tehlikeye girecek.” diyerek net bir şekilde zeytinlik alanların nükleer, termik gibi enerji yatırımlarının önünde engel olduğunu ifade etmişti.
Akkuyu Nükler Santrali’nin 2023’te faaliyee başlaması planlanıyor. Türkiye’deki Nükleer santral projelerinin geçmişine bakıldığında çok plan yapıldığı çoğunun da bozulduğu görülüyor.
İlk kez 1976’da Akkuyu için verilen yer lisansı Çernobil felaketinden sonra iptal ediliyor, 1997’de yine Akkuyu için açılan ikinci ihaleyi 2000 yılında Ecevit hükümeti iptal ediyor. 2008’de çıkılan ihale, toplumsal tepkilerin büyümesiyle 2009’da iptal ediliyor…
Bugünlerde Türkiye’deki nükleer karşıtları OHAL baskısına rağmen ellerinden geleni yaparken, bize de iş düşüyor. Ohalde ve her halde nükleere karşı mücadeleye devam!
Nazen Şansal – Baraka Aktivisti