AKINCI’YA SOLDAN BAK(AMA)MAK YA DA SİYAH VE BEYAZIN ÖTESİ-MUSTAFA KELEŞZADE

Akıncı Cumhurbaşkanı seçileli çok kısa bir zaman geçti. Bu kısa zaman içinde ise iki kırılma anı yaşadık. Biri Tayyip’in Akıncı’ya saldırısı ve aldığı cevaplar. Diğer ise Akıncı’nın atadığı müzakereciydi.

Akıncı’ya karşı özellikle bu kırılma anlarında soldan doğru gelen iki tavrı ve bu tavırları oluşturan grupları solumuzun geleceği açısından incelemenin zorunlu olduğunu düşünüyorum.

“Akıncı hiçbir fark yaratamaz” diyenler

Seçim döneminde seçimlere girmek, girmemek, girmemesi ile ilgili farklı politik veya örgütsel açıklamalar yapmak noktalarında farklılaşsalar da, “Akıncı hiçbir fark yaratamaz” argümanı etrafında birleşen bir tavırdan bahsedebiliriz.

Akıncı’nın Tayyip’e karşı çıkışında derin bir sessizliğe gömülen ve sessizce “bu tutumu devam ettiremez” tavrında birleşen bu grupların, Özdil Nami’nin atanması karşısında ise “işte size söylemiştik, o da işbirlikçiliğe başladı!” diye haykırdığı gözlemlenmiştir.

Bu grupların tavrı halkı sevinirken üzülmeleri, üzülürken ise sevinmeleri noktasında düşündürücü olduğu kadar, görüşleri üzerine tutucu bağlılıkları da bir o kadar uzun vade için problemlidir. Bir doktor düşünün ki hastasına koyduğu ölecek teşhisinin yanlış çıkma ihtimaline üzülsün, ya da bir adım daha ileri giderek teşhisini doğru kılmak adına hastasını öldürme yoluna gitsin. Kendileri dışında oluşacak bir devrimci durumda bu tavır nasıl bir sonuç yaratır?

Ayrıca halkın sevinçlerini ve hüzünlerini algılayamayan, kendisini halktan soyutlayan bir hareket halktan kopar. Değişimin öznesini anlayamayan ve ona ulaşamayan bir hareket o değişimi nasıl yaratır?

“Kurtarıcı Akıncı” diyenler

Akıncı’ya karşı diğer bir tavrı ise “kurtarıcı Akıncı” tavrı olarak tanımlayabiliriz. Bu tavrı takınan gruplar seçim öncesi Akıncı’yı kurtarıcı olarak görürken, Akıncı’ya net bir destek açıklamamış, şüpheci yaklaşanları dahi kelimenin tam anlamı ile “vatan haini” ilan etmiştir.

Tayyip’e karşı aldığı tavır ile Akıncı’ya yönelik “kahraman” algıları iyice pekişen bu grup, Özdil Nami’nin atanmasının ardından ise duygusal anlamda çökmüştür. Yarattıkları süper kahraman algısı üzerinden, Akıncı’ya bağlanan bu grup için Akıncı’nın hata yapması kabul edilemez bir ihanettir. Bu sefer bu tavrı takınan gruplar açısından “vatan haini” olma sırası bizzat Akıncı’ya gelmiştir.

Siyah ve beyazın ötesini görebilmek

Her hangi bir konuya soldan bakabilmek öncelikle siyah ve beyazın ötesini görebilmeyi gerektirir. Akıncı’ya bakış için de bu durum aynen geçerlidir. Akıncı’yı hepten “tu kaka” görmek, öyle olması için uğraşmak veya öyle olmasına karşı emek harcamamak, ancak bu toplumda ender yetişen umut çiçeğinin neslinin tükenmesine fayda sağlar. Kendisinin de taşıdığını iddia etmediği süper kahraman ve devrimci iddiasını ona yüklemek de farklı bir yoldan aynı sonuca bizi vardırır..

Daha Akıncı Ankara’ya cevap verip o huzuru ve mutluluğu bize yaşatmadan, Özdil Nami’yi müzakereciliğe atayıp bizleri üzmeden, seçimlerden bir gün sonra burada yayınlanmış yazımdan bir kesit, bana ve sana küçük bir hatırlatma:

“Saraya girmek değil, sarayları yıkana kadar yürümek esas mesele. Daha önce Fidel Castro bile tek başına bir şeyi değiştiremez demiştim. Halen de arkasındayım bu sözün.

Akıncı’nın her doğruya adım atışında yanında atmak adımı, yanlışa atılan her adımda ise arkasından “hey nereye yol bu tarafta” diye ısrarla seslenme görevi düşüyor bizlere. Bir de statükonun peşi sıra sistemi de sarsacak yeni yollar açmak sorumluluğu duruyor üzerimizde.

Aksi takdirde umutların yeşerip kuruduğu dönemi bir daha yaşamak, apartmanın bilmem kaçıncı katından bir kez daha zemine çakacaktır bizleri. Bu acı da yaşanır ve kalkılır. Lakin pek de çekici değil elbet.”

Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu