Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile görüşmemesi, son günlerin sıkça tartışılan konularından biri oldu. Lavrov’un “ara bölge”de yemekli görüşme talebine, Akıncı “eşit muamele gereği” Anastasiadis ile olduğu gibi kendisinin de önce Cumhurbaşkanlığı makamında ziyaret edilmesi talebini ileterek yanıt vermişti. Lavrov’un bunu kibarca reddetmesi üzerine de görüşme gerçekleşmedi.
***
Akıncı’nın bu kararını doğru bulanlar da yanlış bulanlar da oldu… Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, bence Akıncı’nın kararı yanlıştı…
Akıncı’nın Lavrov’dan talep ettiği şey, yani yemek öncesi kuzeydeki makamında ziyaret edilmek, uluslararası teamüller bakımından imkansız değildi. Lavrov böyle bir ziyarette bulunabilir, bu da herhangi bir krize neden olmazdı. Ancak Lavrov, muhtemeldir ki konjonktürel nedenlerle böyle bir şartı kabul etmedi…
Diğer yandan, Rusya Dışışleri Bakanı ile görüşme gerçekleşmemesi de Kıbrıslı Türkler açısından mevcut durumdan geri veya kayıp niteliğinde bir sonuç doğurmaz. Yani Akıncı’nın kararının Kıbrıslı Türklerin hissedilir bir zararına yol açtığını düşünmüyorum.
Burada önemli olan, söz konusu görüşme gerçekleşseydi, Kıbrıslı Türklerin barış iradesi açısından ortaya çıkabilecek potansiyel kazanımlardır. Eğer kaybedilmiş bir şey varsa, o da bu olanaktır…
***
Akıncı’nın Lavrov ile görüşmemesini yanlış bulanlar ile doğru bulanların fikirlerine bakıldığında, Kıbrıs sorununu, kktc olgusunu ve görüşme sürecini değerlendirmelerinde temel bir farklılık olduğu rahatça görülebilir.
Akıncı’yı doğru bulanlar, kktc’nin ayrı bir devlet olduğunu, cumhurbaşkanının da buna uygun bir muamele görmesi gerektiğini vurgulayan statükocu kesimdir. Bu kesimlere göre, görüşmelerin amacı kktc’yi tanıtmak, Kıbrıs sorununun muhtevası da Kıbrıs adasındaki “Türk” haklarını sağlama bağlamaktır…
Akıncı’nın kararını yanlış bulanlar ise, öncülüğünü CTP’nin yaptığı liberal, AB’ci veya CTP’den daha “radikal” olan Kıbrıs Cumhuriyeti savunucusu çevrelerdir Bu çevrelere göre, görüşmelerin devam etmesi, uluslararası güçlerin bu sürece dahil olması ve hukuksal bir zeminin yaratılması her şeyden önemlidir. Bu uğurda yapılamayacak bir şey yoktur!
Bana göre Akıncı’nın Lavrov ile veya herhangi başka birisi ile görüşmesinden daha önemli olan ise; görüşerek veya görüşmeyerek hangi amaca hizmet edildiğidir. Görüşmeyerek de görüşerek de statükocu veya yasalcı bir amaca hizmet edilebilir.
***
Örneğin, Ferdi Sabit Soyer sosyal medyada tepkisini “Anastasiadis tümü ile görüşecek, görünür olma derdi olan biz ise prosedür nedeni ile görüşmüyoruz.” diyerek gösterdi. Yani Ferdi Sabit’e göre, Akıncı’nın görevi “biz”im “görünür”lüğümüzü sağlamaktır… Burada “biz”in Türk tarafını, “görünür”lüğün ise tanınmayı ima ettiğini anlamak zor değil…
Kısacası Ferdi Sabit Soyer, klasik statükocuların katı tutumu yerine esnek bir tavırla kktc’nin tanıtılmasının daha zekice olacağını hatırlatıyor. Tıpkı Annan Planı sürecinde yaptıkları gibi…
Bunun adı yeni statükoculuktur. Çağın gereklerine, AB mevzuatına ve liberal hukuk anlayışına uygun bir statükoculuk. Ama sonuçta, yasalcılık kılıfında da olsa, bildiğimiz statükoculuk…
Aynı çevrenin basındaki kanaat önderi Cenk Mutluyakalı da tepkisini sosyal medya hesabından “Yarın Davutoğlu geliyor… Cumhurbaşkanlığı’nda ortak basın açıklaması var! Bu ‘statü’ şeysine ters değil mi? Hade, buna da ‘dirayet’ edelim de bütünlük olsun!” diyerek gösterdi. CTP çevrelerinin tipik “madem onu yaptın o zaman bunu da yap” tavrını burada net bir şekilde görebiliriz…
Bu çevreye göre, hayat bir “bütünlük” sınavıdır. Ve bu sınavın sorularını da her zaman onlar sorar… “Bunu mu yaptın? Hımmm Hade şunu da yap da görelim…”
“Benim şuyumu mu eleştiriyorsun, ama senin de buyun var onun için beni eleştiremezsin!”
“Lavrov olunca cumhurbaşkanısın da Davutoğlu olunca değil misin?”
Sanki Akıncı tarafından Davutoğlu’na ters bir tutum takınılsa, Lvrov ile ilgili kararı onaylayacaklarmış gibi; TC ile ilişkiler birazcık gerilse “Türkiye kaynak göndermezse batarız” diye yakınmayacaklarmış; “Türkiye otur derse otururum kalk derse kalkarım” diyen kendileri değilmiş gibi…
TC ile “et-tırnak” Maliye Bakanları Birikim Özgür’ü yere göğe sığdıramayan onlar değilmiş gibi…
Kısacası, CTP zihniyetine uygun bir görüşme de, en az UBP zihniyetine uygun bir görüşmeme kadar statükocu olabilir.
Mesele görüşüp görüşmemekten ibaret değildir…
***
Akıncı’nın Lavrov ile görüşmemesi Kıbrıslı Türklerin “barış iradesi” bakımından herhangi bir kayba neden olmamıştır. Ancak iki noktadan hatalıdır…
Birincisi ve hepimizin bildiği nokta; görüşmeme gerekçesi resmi düzeyde nasıl izah edilirse edilsin, “kktc makamlarına saygı” talebi olarak algılanmıştır. Oysa Kıbrıslı Türkler Akıncı’yı kktc’yi tanıtması için değil, barışa yürünecek yolu açması için seçmişlerdir. Yani Akıncı’nın niyeti ne olursa olsun, yaptığı şey barışa hizmet eder bir noktadan algılanmamıştır…
İkincisi de Rusya ve Türkiye arasında gerilimin hat safhada olduğu böylesi bir dönemde, Lavrov ile görüşme yapmanın psikolojik avantajlarından yararlanma fırsatı kaçırılmıştır. Türkiye giderek daha fazla baskıcı bir devlet haline gelirken, gazetecileri hapislere atıp kendi halkını bombalar ve IŞİD çetelerini karada-havada koruması altına alırken, barış isteyen bir halk olarak bunu onaylamadığımızı gösterebilmemiz gerekirdi…
Kıbrıslı Türklerin en önemli sorunu Kıbrıs sorunu olsa da, dünyaya bakışımızın kendi sorunumuzdan ibaret kalmaması adına bu görüşme büyük bir fırsattı… Üstelik böyle bir tutum Kıbrıs sorununun tüm Kıbrıslılar için barışa yönelik ivmelenmesinde önemli katkı sağlardı…
Türklerin görünürlüğü ve “Türk hakları”nın sağlama bağlanması için görüşme yapmak ile; tüm Kıbrıslılar için barışı görüşmek arasındaki fark, bunu gerektirirdi…
Böylesi bir görüşmede Kıbrıs sorununa tıkılıp kalmak ve “Türk tezini” savunmak yerine; Ortadoğu’daki IŞİD belası, Rusya’nın Türkiye/Suriye politikası ve bölgede barışın önemi üzerine sohbet etmek; gerçek barış için daha fazla ümit verici olurdu.
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti